Tüm haftanın tek bir maskeyle geçirilmesi öğütlendi

Pınar İÇEL*

Aylardır gündemimizde koronavirüs pandemisi var. Ne açıklanan rakamlara güven duyuyoruz ne de çizilen pembe tabloya inanıyoruz. Alınan ve alınmayan her kararın arkasında sermayenin kar hırsının olduğunu biliyoruz. Bıkmışlığımız da var. Aylardır sosyal hayatımızı kısıtlamış durumdayız.

Ancak iktidar tarafından hiçbir önlemin alınmadığını gördükçe, camilerdeki, sokaklardaki, iş yerlerindeki kalabalığı gördükçe bireysel olarak yaptıklarımız ve yapmadıklarımızın anlamsızlaştığını düşünüyoruz. Plajlar tıklım tıklım doluyken tüm sene ağır çalışmamızın sonucunda azcık dinlenme hakkını kendimize de tanımak istiyoruz. Hiçbir kurum, hiçbir sorumlu önlem almazken kendimize yaşattığımız izolasyon artık bir yük olmaya başlıyor. Evde kal çağrıları anlamsızlaşıyor. Çünkü kimse evde kalmıyor veya kalamıyor! Sağlık emekçileri bütün bu süreç boyunca canla başla mücadele verdiler.

Görüyoruz. Ancak onların bu yorgunluğunu telafi etmenin yolunu da bilmiyoruz. Elimizden üzülmek ve kolaylık dilemek dışında bir çare gelmiyor. Sağlık emekçileri en başından beri sürecin yürütülmesi konusuna dair itirazlarını sundular. Toplumsal önlemler alınmalı, virüsün yayılmasının önüne geçilmeli dediler. Herkesin yeterli beslenebileceği ve barınabileceği koşullar sağlanmadan, insanlar tıklım tıkış otobüslerle dolmuşlarla işlerine giderken evde kal çağrıları anlamsız dediler. Yine kendilerine yönelik alınması gereken önlemleri sıraladılar. Bize yeterli koruyucu maske ve önlük temin edin dediler. Pek çok yerde tüm haftanın tek bir maskeyle geçirilmesi öğütlendi sağlık çalışanlarına. İnsanca çalışma koşulları sağlanmadı. Bir haftalık, kimi yerde iki haftalık, hatta bazı yerlerde bir ay boyunca hastaneden çıkmadan, ailelerini görmeden, durmadan-dinlenmeden çalışmaya zorlandılar. Bu süreçte binlercesi hastalandı, onlarcası hayatını kaybetti. Ancak yine de talepleri yerine getirilmedi. İnsanlık dışı koşullarda çalıştırılmaya devam ettiler.

Tüm kamu kuruluşlarında 65 yaş üstü kişiler, kronik hastalığı olanlar ve gebeler koronavirüs tehdidine karşı idari izinli sayılırken sağlık çalışanlarına bu izinler verilmedi. Tüm ülkede tanı alan kişiyle yakın temasta bulunanlara karantina uygulanırken sağlık çalışanları tanılı olsalar bile çalışmaya devam etmek zorunda bırakıldılar. Hasta kişileri tedavi etmesini beklediğimiz sağlık emekçileri hastalığın kaynağı haline getirildi, yine de geri adım atılmadı. Öyle ki kendilerini koruyamasınlar diye çalıştıkları birimdeki hastaların hangilerinin koronavirüs şüpheli olduğu bilgisi bile saklandı. İtiraz edenler hakkında ya soruşturma açıldı ya sürgün edildiler. İstifa etmeleri bile yasaklandı. Kişi hastalık açısından risk grubunda olsa bile ölümüne çalışmaya zorlandı. Arkamda çocuklarım var, onlara sahip çıkın demek zorunda kaldılar.

İKİ ÇOCUĞUNU KAYBETTİ

Bir hemşire Covid-19 nöbetine giderken hastanesinde kreş olmadığı için komşusuna emanet etmek zorunda kaldığı iki yavrusunu yangında kaybetti. Artık bugün günde en az iki sağlık emekçisinin vefat haberini almaktayız. Sağlık çalışanları tükendi. Çok yoruldu. Aylardır devam eden ve ne kadar daha süreceği belli olmayan bu mücadelede tüm enerjilerini tükettiler. Salgının önüne geçmeye yönelik hiçbir toplumsal önlem alınmazken, salgın tamamen sağlık kurumları aracılığıyla göğüslenmeye çalışılırken sürekli boşa giden emeklerine, boşa harcanan hayatlarına üzülüyorlar.

Bu süreçte de yine sistemin aksayan tüm yanları her zaman olduğu gibi sağlık emekçilerine ihale edildi. Test sayısı azaltıldı, tanı alanların tedavileri geciktirildi. Ancak tümünde suçlu olan sağlık emekçileri ilan edildi. Bu süreçte de şiddet görmeye devam ettiler. Daha bu hafta koronavirüs hastasının şiddetine uğrayan ve bu sebeple hastalanan sağlık emekçisinin yine şiddet görmüş olan mesai arkadaşı şiddeti protesto eyleminin sonrasında aynı hastanın yakınları tarafından darp edildi.

AZ İNSANA ÇOK İŞ YAPTIRILDI

Bu süreçte sağlık bakanlığının tek yaptığı sizlere üç ay tavandan ödeme müjdesi demek oldu. Bu ödeme hemşireler için 470 - 550 TL tutarında bir miktara denk düşmekle beraber yine bu müthiş ödeme tüm kurumlarda uygulanmadı, koronavirüs her kurumda ve her çalışan arasında benzer tehdide sebep olmakla birlikte pek çok sağlık kurumunda çalışanlar ek ödemeden faydalandırılmadı, faydalananlar arasında 16 kata varan uçurumlar yaratıldı.

Ama murad edilen zaten sağlık çalışanlarının kayıplarını telafi etmek değil, toplumun gözünde “paragöz hekim-hemşire” algısını pekiştirmek ve “Paralarını alıyorlar o zaman ölümüne çalışmak zorundalar, şikayet etmeye hakları yok” algısı yaratmaktı. Bu başarıldı. Az insana çok iş yaptırıldı, yeterli atama yapılmadı, yapılan komik rakamlarda atamalarsa yine iş güvencesiz yapıldı.

Bu ortamda ne gelir elden direnmekten başka? Ancak bu direnmek sadece bunca yükün altında tükenen sağlık emekçilerinin görevi değildir, sağlık alanıyla ilgili taleplerinin de toplumsallaşma ile, toplumun bu taleplere sahip çıkmasıyla ilgilidir. Tüm toplum “Özel hastaneler acilen kamulaştırılsın, yeterli ve ücretsiz test yapılsın, zatürre aşısı tüm riskli kesimlere derhal sağlansın, sağlık emekçilerinin taleplerine kulak verilsin” demediği müddetçe bu karanlık tablo ağırlaşarak devam etmeye mahkum.

*Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Genel Sekreteri