Genellemeyelim” itirazlarına karnım tok, genelliyorum işte: İslamcılar dün olduğu gibi bugün de Amerikancıdırlar. Bu değişmez, değişmeyecek. Şu son gelişmelere bakan herkes bunun böyle olduğunu anlar. Donald Trump, sadece ABD’nin değil, bizim İslamcılar başta olmak üzere tüm İslam aleminin Başkanı’dır. Bu, Recep Tayyip Erdoğan için de geçerlidir. Erdoğan’ın Trump’ın İran karşıtlığının yanında nasıl saf tuttuğunu görmemek için gerçeğe sadakat duygusunu yitirmiş olması lazım kişinin.

Trump’ın görevi devraldığı andan başlayarak İran’a yönelik her geçen gün yükselttiği düşmanca tutum, Recep Tayyip Erdoğan’ın da desteğini aldı hemen. Yoksa Suriye konusunda İran’la (da) Astana’da anlaşmışken, yok Şanghay İşbirliği Örgütü’yle flört, yok NATO dışı arayışlar derken hepsinde İran’la dolaylı da olsa aynı safa gelmişken, “Pers milliyetçiliği” yapıyor diye İran’dan durup dururken, bir kez daha yakınmasının ne mantığı var Recep Tayyip Erdoğan’ın? Artık belli ki, İran’a yaklaşımda Trump ile Erdoğan söylem kardeşidir artık. Yakında, fırsat bulurlarsa eylem kardeşi de olurlar.

Astana’da Suriye’nin toprak bütünlüğünden, adı geçen ülkedeki “terörist” gruplara karşı ortak tavır alınmasından söz edip, buna ilişkin anlaşmaya imza attıktan sonra, Suriye’nin bugünkü durumunun yaratıcıları olan Bahreyn, Katar, Suudi Arabistan gibi ABD uşağı ülkeleri ziyaret etmesi ne anlama geliyor Erdoğan’ın? Suriye direnişi, nükleer programının barışçıl olduğunu dünyaya kabul ettiren anlaşmadan sonra İran’ın petrol dünyasına güçlü dönüşü, Rusya’nın Ortadoğu dengelerini bölge gerçekliğine uygun bir tarzda değiştirmesi gibi, Türkiye’nin de yararına olacak gelişmelerin ardından Trump’ın “savaşçı” dilinin hedefi olan İran’ın “geleneksel” düşmanı Sünni Ekseni’ndeki bu uğursuz ülkelere yapılan ziyaret Türkiye’nin bölge gerçekliğinin hala farkına varmadığının kanıtıdır.

Türkiye dış politikasının Ortadoğu’ya yönelik iki ayağı var: Biri Kürt Korkusu, diğeri İran Karşıtlığı. Her iki konuda, ilkinde ABD’nin “yanıltıcı” desteğini, İran konusunda ise “kesin” desteğini almış durumda Türkiye. ABD’nin Suriye’de PYD ile temsil edilen Kürt Gücü’nü tamamen yok saymamakla beraber, Türkiye’nin “hassasiyetlerini” dikkate alan yeni bir politika geliştireceği açık. CIA Başkanı, ABD Genelkurmay Başkanı bu nedenle arka arkaya Ankara’yı ziyaret ediyorlar. ABD Türkiye’nin “hassasiyetlerini” anlamak zorunda çünkü artık bir plan olmaktan çıkıp, hayata geçirilmesine ciddi ciddi çalışılan Kara Gücü’nün Suriye’ye girmesinde Türkiye’ye ihtiyaç duyacak. ABDKara Gücü’nün geçeceği topraklar Türkiye toprakları. Bakarsınız Meclis’te yeni bir tezkere oylamasıyla karşılaşırız.

Birbirinden farklı içerikte de olsa ABD ile Türkiye’nin oluşmasını istedikleri “Tampon Bölge” de de Türkiye-ABD ortaklığı yürürlüktedir artık. Bunun işaretlerini Erdoğan, “Rakka’ya gireceğiz” diyerek vermiş de oldu. Rakka’ya, elbette ABD ile girmek niyetinde. Giderken hem Kürt “tepeleyecek” hem “tampon bölge” adı altında gasp ettiği Suriye topraklarında “din kardeşi cihatçıları” toplayacak. Planı bu.

Tabii tüm bunları Rusya, İran, Büyük Suriye direnişi yokmuş gibi düşünmesi büyük aymazlık. Tüm bunları Sünni Ekseni’nin burnunu Yemen’de pisliğe kaptırmış Suudi Arabistan ile Bahreyn ve Katar gibi cücük para prensliklerine bel bağlayarak hayata geçireceğiniı sanması pahalıya mal olabilir.

Türkiye mezhepçi önyargılarından kurtulamıyor bir türlü. Ortadoğu’da Sünni İslamcı rejimlerle geleneksel işbirliği içindeki ABD’nin ortağı durumundadır. Trump, henüz Kara Gücü’nden söz etmediği, Rusya’nın Türkiye’ye El Bab operasyonu için, “her ne yapılacaksa Şam’a danışılarak yapılmalı” şartına bağlayarak onay verdiği bir zamanda, çok sayıda asker kaybı yaşadığı El Bab için “derine inmemek lazım” diyerek operasyonu bitirme noktasına gelmişken birkaç gün içinde ne değişti de şimdi, düpedüz “derine inmek” anlamına gelen “El Bab’dan sonra Rakka’ya Menbiç’e gireceğiz” demeye başladı Erdoğan?

Türkiye’de ABD dostu İslamcı bir ülkedir. Diğer İslamcı ülkeler gibi. Erdoğan, fırsat bulduğu ilk anda Astana’da anlaştığı ülkeleri siliverdi, görünen bu.

Rusya, İran, Suriye, ki bunlar komşularımız bizim, Türkiye’yi, Erdoğan’ı güvenilir bulmamakta haksızlar mı gerçekten?