Tuncel Kurtiz’in sürgün yıllarından filmlerin ilk kez izleyiciyle buluşacağı Gezici Festival’in yolculuğu yarın başlıyor. Direktör Emre, Kurtiz’in aynı zamanda festivalin en büyük destekçilerinden biri olduğunu söylüyor.

Tuncel Kurtiz bizi hep yüreklendirdi

Işıl Çalışkan

26’ncı Gezici Festival yarın ilk durağı olan Ankara’da başlıyor. Bu yılki rotasında sırasıyla Ankara, Sinop ve Kastamonu’daki sinemaseverlerle buluşacak festivalin programında Dünya Sineması, Kısa İyidir, Türkiye Sineması gibi klasikleşen bölümler yer alacak. Festivalin yola çıkış hikâyesini sorduğumuz Başak Emre, “Gezici Festival’in yola çıkışındaki amacımız sineması olmayan, kültür sanata uzak şehirlere gitmek, oradaki izleyicilerle sinemacıları, dünya ve Türkiye sinemasının son örneklerini buluşturmaktı. Bir yıl boyunca uğraşıp oluşturduğumuz bir programı neden bir hafta içinde ve sadece bir şehirde yapalım, neden daha çok izleyiciye ulaştırmayalım diye düşündük. Amacımıza da ulaştığımızı düşünüyorum” yanıtını veriyor. Emre, "Yıllar boyunca konuk olduğumuz Kars’ın artık bir sineması var, birçok filme mekân oldu. Çocuklara yönelik canlandırma atölyeleri, yönetmenlik, yapımcılık, görüntü yönetmenliği, sanat yönetmenliği, kurgu, belgesel ve kısa film atölyeleri gerçekleştirdiğimiz ‘Kars’ta Sinema Konuşalım’ etkinliğine katılan gençlerin çoğu ya yönetmen oldu ya sinema sektöründe çalışıyor” diye konuşuyor.


AYAĞIMIZI YORGANIMIZA GÖRE UZATIYORUZ

Gezici Festival’i yapmanın hep daha büyük bir özveri istediğini aktaran Emre, bütçesinin diğer festivallere göre çok düşük olduğunu şehir dışında bir festival yapmanın hiç de kolay olmadığını belirtiyor. 2013 yılında hayata veda eden Tuncel Kurtiz’in Gezici Festival’in 25 yılı doldurmasındaki önemine değinen Emre, “Tuncel Kurtiz yorulduğumuz, zorlandığımız, artık yapmasak mı dediğimiz anlarda bizi hep yüreklendirdi. ‘Devam edeceksiniz, çok önemli bir iş yapıyorsunuz’ derdi. Küçük kentlerdeki izleyiciler çok daha heyecanlı, gerçekten iyi bir şey yaptığınızı size hissettiriyor. Tek bir şehirde bir festival yapıyor olsaydık, şimdi başka işlere yönelmiş olabilirdik, ancak yeni şehirlere gidiyor olmak, yeni izleyicilerle tanışmak bize devam etme gücü veriyor” şeklinde konuşuyor.

tuncel-kurtiz-bizi-hep-yureklendirdi-948304-1.
Fotoğraf: Yapımcı ve senarist Mustafa Kaymak’ın 'Leylak' isimli filminden bir kare

Bu yılki Gezici Festival’in en büyük sürprizi Tuncel Kurtiz’in sürgün yıllarından filmlerin ilk kez burada izleyiciyle buluşması oldu. Emre, filmlere ulaşma aşamasını sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor: “Tuncel Kurtiz daima Gezici Festival’in yol arkadaşı, en büyük destekçisi oldu. Tuncel Kurtiz’in yönetmen ve yapımcı olarak gerçekleştirdiği filmler az bilinir. İlk uzun metraj filmi Gül Hasan (1979), çekildiği dönemde Avrupa’da kayda değer bir ilgi görmesine karşın, Türkiye’de daha geniş bir seyirci kitlesiyle buluşamamış ve yıllar sonra yine ilk kez Gezici Festival ile Türkiye’de seyirciyle buluşmuştu. Tuncel Kurtiz İsveç televizyonu için iki belgesel çekmişti. Bize “Hadi bu filmleri bulun da gösterelim” derdi. 20. Gezici Festival’de E-5 Ölüm Yolu’nu göstermiştik. Ancak Saç’a ulaşamamıştık. Eşi Menend Kurtiz de yıllardır Saç filmine ulaşmamızı istiyordu. Bütün televizyon yapımlarının yer aldığı İsveç devlet arşivinde Kurtiz adına böyle bir filmin kaydına rastlanmıyordu. Ahmet Gürata’nın İsveçli sinemasever bir arkadaşının verdiği bilgi (filmin özgün adı: Starkt, friskt och säljbart hår [Satılık, gür ve sağlıklı saçlar] sayesinde filme ulaştık. Sürgün Yılları başlıklı bölümümüzde yer alan ikinci film ise, İsveçli yazar ve yönetmen Barbro Karabuda’nın imzasını taşıyan Bebek. Bu filmin hakları Barbro Karabuda’ya ait, Karabuda hayatta olmadığı için İsveç Televizyonu ile birçok yazışma yapmak, birçok kişiye ulaşmak zorunda kaldık.”

tuncel-kurtiz-bizi-hep-yureklendirdi-948232-1.
Tuncel Kurtiz


Son dönemde ülkedeki ekonomik çalkantıların festivali nasıl etkilediğini sorduğumuzda Ayağımızı yorganımıza göre uzatıyoruz” yanıtını veren Emre, “Gezici Festival yıllar boyunca düşük bütçeyle yapılan bir festival olmuştur. Uluslararası bir festival yaptığımız için döviz kurunun katlanırken, aldığımız desteğin aynı kalması bizi daha da zorluyor. Çok küçük bir ekibimiz var” açıklamasını yapıyor ve ekliyor: “Ekonomi böyle gittiği takdirde kültür sanat faaliyetlerinin ‘lüks’ kategorisinde sayılacağı açık.”