Tunuslu kadınların sömürgecilere karşı eşitlik mücadelesi

BirGün/KADIN

Kuzey Afrika ülkesi Tunus, 1881-1956 yılları arasında Fransız Sömürgesi altında yönetildi. Tunus toplumunu etnik-dinsel kökenlerine göre ayırdığı eşitsiz ve hiyerarşik bir düzen kuruldu. Fakat bu dönemde ülkenin komünist kadınları kurdukları örgüt ile toplumun farklı kesimlerinden birçok kadını eşitlik ve sömürgecilik karşıtı mücadelede birleştirmeyi başaran, enternasyonalist bir hat çizdi.

1881’de Tunus’u sömürgesi altına alan Fransızlar, sömürge dönemi boyunca ülkenin iki ila üç milyonluk nüfusunun yüzde 5'inden azını oluştururken, egemenlikleri açıkça ulusa ve dolaylı olarak toplumsal düzenin ulusal bir tanımına dayanan bir hiyerarşi ile sağlandı. Nüfus ‘kategorilere’ ayrıldı. Dolayısıyla ‘Avrupalılar’, Tunuslu ‘Müslümanlar’ ve ‘İsrailoğulları’ arasında hiyerarşi sağlanarak, düzen oluşturuldu.

İlk dönemlerde Fransız Komünist Partisi’ne (PCF) bağlı olan Tunus Komünist Partisi (PCT), 1930'larda yasal olarak tek başına faaliyet gösterebilecek bir konuma geldi. Radikal bir şekilde sömürgeciliğe karşı ülkenin bağımsızlığını ve özgürlüğünü savundu. PCT üyeleri diktatör Habib Bourguiba iktidara gelip partiyi kapatana kadar ülke tarihinde çok önemli bir yerde durdu.

KADINLAR İLKİ BAŞARDI

PCT farklı zamanlarda farklı mücadele başlıkları altında çizgisini belirledi. 1921-22’de ve ardından 1950'lerde anti-emperyalist bağımsızlık mücadelesi, 1930-40’larda antifaşist çizgide yer aldı ve işçi hareketinin kendisini güçlendirme çabası. Ancak cinsiyetler arası eşitlik hiçbir zaman merkezi bir siyasi talep olmadı. 1945 sonrası yıllarda parti genel oy kullanma çağrısı yaptı, eşitlik talebi daha biçimsel olarak kaldı.

30’lu yılların sonuna gelindiğinde PCT üyesi kadınlar, kendilerine ait öz örgütün kurulması adına ilk çalışmalarını başlattılar. Kadınlar önce Tunus Genç Kadınlar Birliği'ni (UJFT) kurdu ve 1945'te, Tunus Kadınlar Birliği (UFT) ortaya çıktı. Bu adım sadece Tunus’taki sosyalist hareket için değil, ülkenin siyasi parti tarihindeki bir ilkti.

Bu kuruluşlar, kadınların günlük yaşamlarını ve kadınlıkla ilgili ‘değerleri’ siyasallaştırdı. Bu girişimler kadınları kamusal alanda, mücadelede, toplumun her alanında daha gözle görünür hale getirdi. Annelikten başka bir işlevi olamayacağını düşünen kadınlar sömürgeciliğe karşı verilen mücadelede kendi gündemleri ile birlikte yer edinmeye başladılar.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde bu örgütler kadınların yaşam koşullarına ve daha genel mücadelelere ilişkin taleplerini dile getirdiler. Ancak bunlar aynı zamanda kadınların tartışabilecekleri ve eylem planlayabilecekleri, kendilerini eğitmenin önemini öğrenebilecekleri, iş hayatında olabilecekleri ve kendi varoluşlarının sorumluluğunu üstlenebilecekleri siyasi oluşum alanlarıydı. Tunus’ta kadınların bu mücadelesi ilgi çekici kılan bir diğer konu ise sömürgeciler tarafından dayatılan ırksal kategorilere dahil olmadan ortak hareket etmeleriydi.

Örneğin, Tunus toplumunda okuma yazma bilmeyen nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman nüfusundan kadınlar da PCT'ye katıldı. Onların varlığı, okul eğitimine erişebilen kadınların sayısında, çok küçük bir artış bile olsa katılım sağladı. O dönemde partinin dinamizmi daha fazla arttı ve kadınların günlük rutinlerine uygun toplantılar organize eden yerel örgütler, daha fazla yere yayıldı.

Yahudi nüfusundan gelen kadınlar, Müslüman erkeklerle evlenmeyi tercih ederek sömürgeciler tarafından dayatılan toplumsal bölünmeleri ihlal ettiler. Sömürgeciliğe ve ırka dayalı ayrımcılığa karşı mücadele ettiler.

Tunuslu komünist kadınların 20. yüzyılın ilk yarısında verdikleri bu mücadele, hayatlarını kalıcı bir şekilde şekillendirecek ve Tunus'un kendi tarihine iz bırakacak bir etkiye sahip oldu. Kadınların bağımsızlığı için savaşan ilham verici figürler olarak, 1980'lerde Tunus feminizminin serpilmesine zemin hazırladılar.

*Bu yazıda, Paris Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdüren Élise Abassade’nin çalışmalarından yararlanılmıştır.