Tupac Amaru’nun, Peru’daki bir gerilla hareketin adı olduğu biliriz. Gerilla hareketi bu adı, Tupac Amaru adlı...

Tupac Amaru’nun, Peru’daki bir gerilla hareketin adı olduğu biliriz. Gerilla hareketi bu adı, Tupac Amaru adlı yine Peru’lu bir devrimci isyancıdan almıştır.

Latin Amerika tarihsel bağlamı içinde; yerlilerin yok edilmesi, arkasından gelen köle ticareti ve köle emeği sömürüsü, sömürgeci devletlerin vahşi yönetimleri anımsandığında, dünyada eşi görülmemiş bir acılar toplamı demektir. Acı ve sömürüye karşı da destansı isyanlar peşi sıra yaşanmıştır.

Tupac Amaru da destan yazan bir isyancı önderdir. Soyu İnka imparatorlarına dayanır. 1870’lerde İspanyol sömürgecilere karşı isyan bayrağını açtı. Zaman, sömürünün ölçüsüz olduğu, insanların madenlerde ölümüne çalıştırıldığı bir dönemdi.

Tupac Amaru, savaşı sürdürürken, ele geçirdiği bölgelerde köleliği ve madenlerde zorunlu çalışmayı yasakladı. Ne var ki mücadele sırasında içerden ihanete uğrayıp, İspanyollara teslim edildi. Sömürgeci, tutsaklığı sırasında kendisine işbirliği teklif etti. Onunla birlikte olan isyancıların adını öğrenmek istedi. Tupac Amaru’nun yanıtı kısaydı; “Bu olayda yalnızca iki suç ortağı var: sen ve ben; sen zorba, ben de kurtarıcı olarak ölümü hak ettik.” (Latin Amerika’nın Kesik Damarları, E. Galeano, çev. A. Tokatlı-R. Hakmen Çitlembik Y.)

Tupac Amaru’nun ölümü de elbet “özel” olmuştur: Şehir meydanında, karısı ve çocuklarının gözü önünde önce dili kesilmiş, arkasından kolları ve bacaklarından dört ata bağlanıp çektirilerek parçalanmak istenmiştir. Ne var ki, atların gücü isyancı önderi parçalamaya yetmemiştir. Sömürgeciler başını vurup, kol ve bacaklarını bedeninden ayırmış, ayrı şehirlere dağıtmıştır. Vücudunun geri kalanı da yakılmıştır.

Bu vahşet, basit bir kötülükten veya sadistlikten değil, ezen- ezilen kavgasının dinamiğinden gelir. Amaç, isyancıyla birlikte isyan düşüncesini de böylesi korkutucu gözdağı sahneleri ile yok etmektir.

Fidel ile birlikte 82 kişi 1956’da Granma teknesi ile Küba’ya çıktığında, Tupac Amaru’nun mücadelesini ve sonunu biliyorlardı. Diktatörlük onları yenmiş olsaydı, sonları elbette ölüm olacaktı. Nitekim, devrime kadar nice gerilla ölümle buluşmuştur.

Devrimden yarım yüzyıl sonra hala mücadele bitmiş değil. Hâlâ kollarından ve ayaklarından Neo- liberal dünya imparatorluğunun atları Fidel’i çekiştirmektedir.

Kapitalizmim atları Fidel’in kollarından çekip koparmak istiyor. Bunu her türlü yol ve yöntemle yapıyor.

Ülkenin uzak bir kentinde bir gençle konuşuyoruz. Ona göre Fidel’in İspanya’da beş evi var. Ve her ay bütün ailesi İspanya’ya gidiyor! Bu basit “dedikodu” aslında çok özel bir propagandanın su yüzüne çıkmış hali. Ev ile özdeşleştirilmek istenen “mülkiyet duygusu” ve “yurtdışı gezisi” böyle saçma söylentilerle alttan alta işleniyor. Bazıları da Fidel’in her ay İspanya’ya gitmesinin dünyadan gizli yapılamayacağını düşünmeden kolayca inanıyor demek! Çünkü Fidel’in kolları hâlâ tam anlamıyla özgür değil. Kara propaganda ile, ambargo ile, farklı yollarla kopartılmaya çalışılıyor. Devrimin kolları çekiştirilmeye devam ediyor.

Haftanın dizesi; “Cehennemden dem vurup cenneti yazıyorum” (Erkut Tokman, Bilinmezi Dolaşan Ses, Yitik Ülke Y.)