Almanya’da genel seçimlere 3,5 ay kala ara seçimlerden sonuncusu geçen pazar ülkenin doğusundaki eyaletlerden Saksonya Anhalt’ta gerçekleştirildi. Toplam nüfusu 2 milyonu biraz geçen bu küçük eyaletteki seçim sonuçlarını öncelikle kendi özgün koşulları etkiledi. Bunların başında aşırı sağ tehlikesi geliyor. Seçimlerden bir gün öncesine kadar kamuoyu yoklamaları aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya İçin Alternatif) sandıktan birinci çıkma olasılığına işaret ediyordu. Sonuç öyle olmadı, aşırı sağcılar yüzde 4’e yakın oy kaybıyla iktidardaki koalisyon hükümetinin büyük ortağı merkez sağ parti CDU’nun (Hıristiyan Demokrat Birlik) gerisinde kaldılar. CDU ise oylarını yaklaşık yüzde 7 arttırarak seçimin galibi oldu. Gözlemciler bu durumu, aşırı sağın eyaletin en büyük parti olma olasılığına karşı seçmenlerin duyarlı davranıp, onların karşısında duran en güçlü partiyi destekleyerek ‘demokrasiden yana’ tavır almasıyla açıklıyorlar. Nitekim seçimle ilgili analizler de bu gözlemi doğruluyor. Sol partilerin tabanından bile CDU’ya önemli oranda oy kaydığı görülüyor.

Bu küçük eyaletteki seçmen eğilimlerinin 80 milyonluk ülke geneline matematik etkisi çok düşük. Ancak genel seçimin yaklaşması nedeniyle bu sonuçların 26 Eylül’deki genel seçimleri etkileyebilecek önemli mesajlar içerdiği belirtiliyor.

Bunların başında Hıristiyan demokratların (CDU-CSU) yeniden toparlanma eğilimini istikrarlı bir biçimde sürdürmesi geliyor. Hıristiyan demokratlar, bir yandan koronavirüs salgınıyla mücadele sürecindeki hatalar, maske ve aşı tedarikinde yaşanan kaos, aşılama kampanyasındaki beceriksizliklerle boğuşurken diğer yandan da çok sayıda milletvekilinin karıştığı yolsuzluklar ve kendi içlerindeki liderlik yarışı nedeniyle yıpranarak, ciddi oranda güç kaybına uğradılar. Bu durum bir ara kamuoyu anketlerinde birinciliği Yeşiller partisine bırakmalarına bile neden olmuştu. Saksonya Anhalt’taki seçim, merkez sağ partilerin ortak ‘Federal Başbakan Adayı’ olan Armin Laschet’in (kısa bir süre önce tartışmalı bir süreç sonucu aday olmuştu) ilk sınavıydı. Geçmişte göçmenlere karşı olumlu yaklaşımları nedeniyle ‘Türk Armin’ lakabını alan Laschet, böylelikle sağ ittifak içinde kendisine karşı direnişe karşı biraz daha güçlenmiş oldu.

Seçimin bir diğer mesajı merkezi iktidara yürüyen Yeşiller’e ilişkin. Son dönemlerde girdikleri tüm seçimlerde oy oranlarını büyük ölçüde arttırarak bir ‘kitle partisi’ konumuna gelen Yeşiller, bu iddiasını sürdüremedi. Oyları sadece binde 7 oranında arttı ve liberallerin de gerisinde kalarak eyalet meclisindeki en küçük parti oldular. 2016’dan bu yana CDU ve SPD’yle koalisyon ortağı olarak eyalet hükümetinde yer alan Yeşiller’in bu başarısızlığının en önemli nedeni, partinin Federal Başbakan Adayı Annelena Baerbock. Baerbock, önce milletvekili maaşının dışındaki ek gelirlerini beyan etmediği için bir skandal yaratmıştı. Ardından özgeçmişiyle ilgili bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle eleştirilere hedef oldu. Bu arada kendisini bitirmediği üniversitenin mezunu gibi gösteren özgeçmiş bilgileri düzeltildi. Ancak daha önce ‘genç ve tecrübesiz’olduğu gerekçesiyle Federal Başbakanlık koltuğuna yakıştırılmayan Baerbock’un (ve tabii partisinin) artık bir de ‘güvenilirlik’ gibi ciddi bir sorunu var.

Ancak doğudaki seçimin asıl kaybedenleri sosyal demokratlar ve daha önemlisi demokratik sosyalistler oldu. 2006 yılından bu yana eyalet hükümetinin ortağı olan SPD yüzde 8,4’lük oy oranıyla (2016’daki seçimde yüzde 10,6 idi) burada bir ‘kitle partisi’ iddiasını kaybetti. Bir dönemler Almanya’nın doğusundaki eyaletlerde dar gelirli geniş kesimlerin kitle partisi olan Sol Parti’nin kaybı ise yüzde 6’nın üzerinde. Sol Parti’deki oy kaybı bu hızla devam ederse, genel seçimlerde yüzde 5’lik barajın altında kalma riski bile var.

Oylarını arttırarak barajı aşmayı ve yeniden eyalet meclisine girmeyi başaran liberal parti FDP, seçimin bir diğer galibi. Salgın sürecindeki muhalif tutumuyla gücünü arttıran FDP, aynı nedenle ülke genelinde de güçleniyor. Son seçim anketlerinden birinde FDP’nin oyu SPD’yle eş düzeyde görülüyor.

Güç kaybetmesine rağmen yüzde 21’e yakın oyla (yani her beş seçmenden birinin oyunu alarak) ikinci büyük parti konumunu koruyan aşırı sağcı AfD’yi de seçimin galibi olarak görmek gerekiyor.

2021 yılı eyalet ve yerel düzeydeki çok sayıdaki seçimlerin ve de tabii ki sonunda genel seçim nedeniyle ‘süper seçim yılı’ olarak tanımlanıyor. Şu ana kadar bunların dördü yapıldı. 26 Eylül’de de hem genel seçimler, hem de doğudaki diğer eyaletlerden Berlin, Thüringen ve Mecklenburg’da eyalet meclisi seçimleri yapılacak. 12 Eylül’de, Aşağı Saksonya eyalet meclisi seçimleri de var. Ancak önümüzdeki süreç artık yoğun bir genel seçim süreci olacak.

Son kamuoyu yoklamasına göre (Forsa Enstitüsü’nün 9 Haziran tarihli anketi) seçmen eğilimleri şöyle:

CDU-CSU yüzde 27, Yeşiller yüzde 22, SPD yüzde 14, FDP yüzde 14, Sol Parti yüzde 6, AfD yüzde 11.

16 yıldır Almanya’yı yöneten Merkel’in halefi ‘Türk Armin’, Armin Laschet yarışı önde götürüyor.

Çevre korumadan, toplu konut ve kira artışlarına sınır getirilmesine, asgari ücretin artırılmasından zenginlerden varlık vergisi alınmasına kadar sosyal adalet hedefli konularda toplumun büyük çoğunluğunun halen Yeşiller, sosyal demokratlar ve solcuların programlarını desteklediği görülüyor. Bir ara bu desteğin sandığa yansıyabileceğine dair işaretler de vardı. Yeşiller, SPD ve Sol Parti’li bir ‘orta sol koalisyon’ olasılığı konuşuluyordu.

Ancak bu olasılık artık çok düşük.