‘İslam’ı reformdan geçirmek’, ‘İslam’ı yenilemek”, ‘İslam’ı çağa uydurmak’, ‘İslam’ı demokratikleştirmek’ vd. gibi kavramlar eşliğinde geldiler. Bu parıltılı sözleri edenler, Türkiye’deki isimler değildi, Amerika başta olmak üzere AB ve diğerlerinin sözcüleriydi. Hani, Obama Suudi Arabistan kralına bir ara, “Bu İslam’ı artık biraz yumuşatın” demişti ya, Erdoğan geldiğinde de bu murada benzer bir ‘demokrasi havası’ oluşturulmuştu. Oysa […]

‘İslam’ı reformdan geçirmek’, ‘İslam’ı yenilemek”, ‘İslam’ı çağa uydurmak’, ‘İslam’ı demokratikleştirmek’ vd. gibi kavramlar eşliğinde geldiler. Bu parıltılı sözleri edenler, Türkiye’deki isimler değildi, Amerika başta olmak üzere AB ve diğerlerinin sözcüleriydi. Hani, Obama Suudi Arabistan kralına bir ara, “Bu İslam’ı artık biraz yumuşatın” demişti ya, Erdoğan geldiğinde de bu murada benzer bir ‘demokrasi havası’ oluşturulmuştu.

Oysa bizzat ‘ılımlı’ İslamcıların, ‘ahlaksız ama cazibeli bir soru’ olarak nitelediği bu kavramlarla bizim liberaller hiçbir zaman ilgilenmediler. “Vesayet kalksın da, yerine ne gelirse gelsin” havasındaydılar. Entelektüel ve ahlaki bir tartışma önlerinde hiç olmadı.

Oysa, aslında ve en başından beri Türk ihvancılar çok net konuşuyordu. “Demokrasi bir tramvaydır, gideceğimiz yere kadar gider, orada ineriz” diyen adam, bu tartışmaya kapalı lafı, ta 1994’te etmiş, epey zaman küçümsenen ‘beyaz Türkler’ ya da ‘Kemalistler’ dışında ciddi bir tepki de görmemişti.

Bir hükümeti ya da devleti bırakın, bir insanın hayatında bile kısa sayılabilecek bir zamanda, ülkeyi dünyada en utanç verici rekorlarla anılan bir cehenneme çevirdiler: ‘Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi’, ‘Dünyada en çok kadın cinayeti işlenen yer’, ‘Dünyada en çok çocuk istismarı gerçekleşen yer.’

Bir süre, “sorun İslam değil, iktidarın denetimsizliği” diyerek ‘muhalefeti’ suçladılar. Bunun tutmaması üzerine, “denetimsiz iktidar yozlaştırır” demeye başladılar. Böyle dedikleri adam, 7 Haziran’da iktidardan düşer düşmez, hendekler kurarak binlerce genci ölüme süren karanlık örgütün de devreye girmesiyle, onu ‘başkan yaptırmayacağını’ ilân eden en güçlü muhalifini hapse attı. Bugünlerde ise, sergilediği ‘otoriter kişilik’ten yakınıp, ‘seçim demokrasisini terk etmesi’ne veryansın ediyorlar.

Tüm İslamcı hareketler emperyalisttir, emperyalizm tarafından kullanılmıştır. İhvan’ın çıkışı böyledir. IŞİD’i, “Obama’nın kurduğunu” bizzat Trump söylemişti. Emperyalizme bağlı bir hareketin olsa olsa faşizm üreteceği açıktı. IŞİD’in kelle kesme videoları, vahşet pornografisi, Suudi Arabistan’ın daha geçen hafta çocuklar dahil 36 kişinin kafasını kesmesi de bundandı.

Bizde, Kanlı Pazar’daki ‘cihat’ çağrılarından, Kayseri TÖS’ün alevlerine, Maraş’tan Madımak Oteli’nde göğe yükselen dumanlara, oradan Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’nun linçle öldürülmesi girişimine kadar yaşadıklarımız, baştan sona İslam faşizminden ibaretti.

Elli yıllık dinci cemaat, ‘modernizm’, ‘hoşgörü’, ‘demokrat’, ‘medeniyetler buluşturucusu’ diye parlatılan Fetullahçılar, 21. yüzyılda iktidarı tümden ele geçirmek ve hayal ettikleri toplum düzenini kurmak için askeri darbeye kalkıştı. Yüzlerce kişi öldü, binler sakat kaldı. Onların boşalttığı yerleri, şimdi diğer cemaatler dolduruyor; bakanlıkları -yani iktidarı- pay ediyorlar.

Ama artık yeter, buraya kadar. Her şey emperyalizmin, batılı devletlerin planlarından, ‘sosyolojik’ laflar eden akademisyenlerin içi boş tezlerinden ibaret değil; bir de halklar; onların aydınlanma ve demokrasi tarihi var. İkinci Arap Baharı bu değil mi; Cezayir ve Sudan buna işarettir.

31 Mart ile Türkiye’de başka bir tarihin saati işliyor, toprak, ağaçlar, gökyüzünde bulutlar yaza hazırlanıyor, ama Türk İhvancıların kışı başladı. Aslında bu Gezi’de, çoktan başlamıştı. Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Cezayir ve Sudan’da El Beşir derken, nihayet sıra ‘yerli ve milli’ İhvancılarımıza geldi.