Türkiye’nin en eski ve en büyük işçi örgütü olan Türk-İş’in 21. Genel Kurulu 8-11 Aralık 2011 tarihlerinde Ankara’da toplanıyor...

Türkiye’nin en eski ve en büyük işçi örgütü olan Türk-İş’in 21. Genel Kurulu 8-11 Aralık 2011 tarihlerinde Ankara’da toplanıyor. Çalışanların kıdem tazminatı fonu, bölgesel asgari ücret, esneklik ve kiralık işçilik gibi ciddi yeni tehlikelerle yüzyüze olduğu bir dönemde Türk-İş Genel Kurulunun hayatı bir öneme sahip olması gerekir(di). Emek hareketinin bu en üst formununa haftalar hatta aylar öncesinden hazırlanması; işçi sınıfını bekleyen tehlikelere, sınıfın sorunlarına ilişkin çözüm önerilerini, hedeflerini, mücadele hattını ortaya koyması beklenir. Olağan olan, beklenen budur.

Ancak ne yazık ki Türk-İş 21. Genel Kurulu öncesinde ne yaklaşan yeni tehlikeler ne de genel kurulun kendisi gündem olabilmiş değil. Türk-İş Genel Kurulu yeni yönetimin seçileceği bir zemine gerilemiş durumda. Geçmişte neredeyse bir hafta süren ve ülke gündemine önemli bir yer tutan genel kurullar zamanla daha biçimsel, törensel bir hal aldı. Her sendika temsilcisinin en az yarım saat konuştuğu bir haftalık genel kurullardan 10’ar dakikalık konuşmaların yapıldığı, bir günü seremoniye ayrılan 3 günlük genel kurullara geldik. Sınıfın sorunları büyüdükçe genel kurul süreleri, konuşma süreleri azaldı. Konuşulacak sorunlar giderek arttı var ama konuşanlar azaldı. Ne ironi değil mi?

Türk-İş Genel Kurulu ne ölçüde ülkenin, işçinin nabzını tutacak? Yoksa genellikle olduğu gibi sadece bir seçim arenası mı olacak? Delegeler sınıfın birer temsilcisi olarak, sınıfın sözcüleri olarak mı orada var olacak yoksa seçim hesaplamalarında sıradan birer sayı olarak mı? Her delege büyük bir sorumlulukla oraya gidiyor ama bu rolün gereğini ne kadar oynayabilecek?
İşçiler kıpır kıpır, çalışanlar tedirgin ama Türk-İş genel kurula çok dingin bir ortamda gidiyor. Sendikaların bir bölümü araziye uymuş durumda; “aman bir sorun çıkmasın, aman hükümetle aram açılmasın, aman dosyalar raftan inmesin” derdinde. Pek çok sendika bu genel kurulda iddia sahibi değil. 21. Genel Kurul öncesinde Türk-İş üyesi sendikalar hiç bir zaman olmadığı kadar sessiz. Sendikalar çevrelerde hemen herkesin paylaştığı bir kanaat var: Türk-İş belki de tarihinin en sessiz ve etkisiz döneminden geçiyor. Genel kurulda bu sessizlik devam edecek mi?
Yaşanan ciddi erozyona rağmen sendikal örgütlenmede ciddi bir adım atılamıyor. Tersine erime devam ediyor. Kamu kesiminde 200-250 bin civarında üye kalmış durumda. Artık kamu kesimi sendikacılığı refleksleriyle Türkiye’de sendikacılık yapmak mümkün değil. Ama Türk-İş bu tarz sendikacılığa sıkı sıkı sarılmış durumda. Özel sektörde zorlu mücadeleleri göze alacak bir sendikal tarza ihtiyaç var. “Efendi sendikacılık” ile sınıfın sorunları çözülmüyor.
Türk-İş Genel Kurulu sonrasında hükümetin heybeyi açacağını herkes biliyor. Bu heybeden çıkacaklar da belli. Çalışma hayatını daha da esnetecek, kuralsızlaştıracak bir dizi düzenleme kapıda. Türk-İş Genel Kurulunda bunlar hükümete hatırlatılacak mı? Hükümet tok sesle uyarılacak mı? Yoksa idare-i maslahata devam mı edilecek?
Türk-İş artık denizin tükendiğinin farkına varacak mı? İdare-i maslahatla, kulisle, hükümetle kurulan yakınlıklarla işçi haklarının korunamayacağını fark edecek mi? Bu yolla parça başı sonuçlar almak, üyelerin bazı günlük sorunlarını çözmek, iş halletmek mümkündür ama sınıfın sorunlarının bu şekilde çözülemeyeceğini anlamak için daha ne olması lazım?

Bir süredir Sendikal Güçbirliği Platformu Türk-İş’te bir seçenek yaratmaya çalışyor. Daha demokratik ve mücadeleci bir Türk-İş hedefliyor. Sendikal hareketin ve Türk-İş’in dibe vurduğu koşullarda Sendikal Güç Birliği Platformu önemli bir imkan yaratıyor. Çeşitli eksikleri ve sorunlarına rağmen Güç Birliği Platformu “köprüden önceki son çıkış” gibi duruyor. Bakalım Türk-İş Genel Kurulu bu “köprüden önceki son çıkışı” değerledirebilecek mi?