Eriyen ücretler ve eşitsizliklere karşı ücretlerinde iyileştirme yapılmasını sendikaları Türk Metal’e ileten Federal Mogul işçileri, sendika ve patron işbirliğiyle işten atıldı. İşçilerden Nagihan Özcan, geçtiğimiz aralık ayında Tük Metal Kocaeli Şubesi genel kurulunda başkan adayı oldu. Nagihan Özcan, seçimi kaybetse de işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin zorlu bir yol olduğunu ve bunun için mücadeleye devam edeceğini anlatıyor.

Türk Metal şube başkanlığına aday olan Nagihan Özcan: Sendikalar, işçilerin evi olsun diye aday olmuştum

BirGün KOCAELİ

Artan hayat pahalılığı karşısında ücretleri eriyen işçiler her yerde harekete geçiyor. İşçiler ve emekçiler sendikasız işyerlerinde sendikalaşma mücadelesi verirken sendikalı işyerlerinde ise yozlaşan sendikal anlayışlara karşı çıkıyor. Geçtiğimiz ağustos ayında ücret iyileştirmesi ve sosyal haklar için sendikaları ile görüşmeye giden Federal Mogul işçileri, sendika ve patron işbirliğiyle işten atılmıştı. Atılan işçilerden Nagihan Özcan, Türk Metal Kocaeli Şubesi başkan adaylığına giden süreci gazetemize anlattı.

Federal Mogul’da kaç yılında işe başladınız?

Federal Mogul Kuruçeşme tesislerinde 1995 yılında işe başladım. 27 sene çalıştığım fabrikada uzun yıllar vardiyalı çalıştıktan sonra sabit gündüze geçtim. Geçtiğimiz ağustos ayından işten çıkarıldım.

Siz işe girdiğinizde de sendikalı bir düzen var mıydı?

Tabii, Türk-Metal vardı.

İşten atılma süreciniz gelişti?

Şöyle başladı hikaye; enflasyon yükseldikçe maaşlarımız eridi. Öyle olunca da beyaz yakaya içeride %40 oranında zam yapıldı. Sonra biz huzursuzlanmaya başladık. “Biz bu fabrikanın işçisi değil miyiz, neden onlara zam geliyor da bize gelmiyor?” diye kendi aramızda konuşup dertleşmeye başladık. Sonra yine böyle konuşurken dedim ki arkadaşıma “Niye kendi aramızda konuşuyoruz, bizim bir sendikamız var gidelim konuşalım.” Arkadaşım da “Doğru söylüyorsun, gidelim konuşalım” dedi. İkimiz beraber, diğer çalışma arkadaşlarımıza durumu anlatarak “Gelmek istiyorsanız beraber gidelim” dedik. Sonra vardiya bitiminde işten çıkıp sendikaya giderken hemen temsilcilere haber uçurulmuş. Bize telefon geldi, arayan işyeri temsilciydi. Bize, “Siz ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Biz de en başından beri iyi niyetle hareket ettiğimiz için “Sohbet etmeye sendikaya geliyoruz” dedik. Bunun üzerine “Bizim niye haberimiz yok, böyle şeyleri bizim de bilmemiz lazım” dedi. “Allah Allah, sendikaya giderken sizden izin mi alacağız?” dedim. Temsilci fabrikada değildi, bu olay üzerine gördük ki fabrikaya geliyor. “Ne oldu, niye geldin?” dedik. “Bir evrak işim vardı” dedi. Orada da serzenişte bulunarak “Niye böyle yapıyorsunuz, bize söyleseydiniz daha güzel olurdu, daha kalabalık olurduk” tarzında konuştu. Ben de “Kimseden izin almamıza gerek yok herhalde” dedim. Biz sonradan öğreniyoruz ki temsilci içeri girip “Gelecek olan arkadaşlara gitmeyin, bizim haberimiz yok, bu doğru değil” diyerek bize katılmalarını engellemiş. Neyse biz yine de gittik. Şube başkanına derdimizi anlattık, olayı anlattık. “Biz de zam istiyoruz, refah payı istiyoruz” dedik. Şube başkanı bize tüzüğü gösteriyor, kitapçığı anlatıyor ve bunun dışına çıkamayız diyordu.

İşçiler olarak biz de haklarımızı çok bilmediğimiz için onlar ne derse inanıyoruz ama diğer fabrikaları söyleyip biz neden promosyon alamıyoruz diye sorduğumuzda “Onlar kıdeme göre altın alıyorlarmış, televizyon alıyorlarmış.” dedi. Biz de “Aynı sendika değil mi, siz niye alamıyorsunuz?” dedik. Promosyonlar için “Biliyorsunuz bizim patronumuz vermiyor” dedi. Bunun üzerine “O vermeyecek zaten sen alacaksın” dedik. Ben işten atıldıktan 1 ay sonra promosyonlar yattı.

Biz şubeyle görüştükten sonra her şey güzeldi, hiç olumsuz bir şey yaşanmadı. Biz sadece söyleyeceklerimizi söyledik, fabrikada yaşanan olumsuzlukları anlattık, işçi arkadaşların sendikaya ve şube başkanına güvenmedikleri için gelmediklerinden bahsettik. Oradan ayrılırken kötü ayrılmadık. 15 gün sonra insan kaynaklarından telefon geldi, görüşmeye çağırdılar. Ben uyarı vereceklerini sandım. “Sizi hoş bir şey için çağırmadık” dediler. “Tahmin ediyordum zaten” dedim. Onlar da hiçbir şey bilmiyormuş gibi “Aaa noldu ki falan” dediler. “Geçenlerde böyle bir olay oldu” dedim. “O zaman direkt meseleye geleyim, iş akdiniz fes edildi” dedi. “Bu kadarını da beklemiyordum, gerekçe ne?” dedim. “Performans” dediler. “Ne güzel dedim ya, 27 sene çalışmış bir insana performans diyorsunuz. Tebrik ederim” dedim ve çıktım. Sonra öğrendim ki o gün benimle beraber en çok konuşan diğer kadın arkadaşımı da yarım saat sonra çağırıp onu da işten çıkarmışlar.

Sonra ben bunu yediremedim kendime. Hani işten atılmak mevzu değil gerçekten. Sizi koruması gereken bir kurum tarafından işten atılmak canımı yaktı. Senden kesilen aidatlarla orada oturan bir insan tarafından işten çıkarılmak benim canımı acıttı. Sendikanın genel merkezine mail attım. Daha sonra gazetelere derdimi anlattım. Çünkü yapılan haksızlığı hazmedemedim ve bir şekilde bunu duyurmam gerekiyordu.

Yerel basına gittim, sonra Evrensel Gazetesi’ndeki arkadaşlar bana delege olabileceğimi söylediler. Delege olabileceğimi öğrendiğimde dedim ki delege olmam lazım. Çünkü benim derdim sendikayla, sendikadaki bu anlayışla. O zaman benim buna karşı bir şeyler yapmam lazım. Sonra delege seçimleri olduğunda bana haber ulaştırın dedim. Bana haber geldi ve koştur koştur sendikaya gittim.

Delege ve aday olduktan sonra Türk-Metal Kocaeli şubesine bağlı bazı fabrikaların önünde adaylığınıza dair çalışmalar yürüttünüz. Sizinle beraber bir de ekip vardı. Ekip işten atılan arkadaşlardan mı oluşuyordu? Diğer fabrikalardan size ulaşanlar oldu mu?

Tabii çok ulaşan oldu. İşten atılmaktan korktukları için benimle açıktan hareket edemediler. Gizli olarak hepsi destekledi. Gizliden o kadar çok destekçim vardı ki. Kimse açıktan destekleyemediği için yönetim listesi yapma sürecinde çok sıkıntılar yaşadım. Sonradan öğrendim ki atılan arkadaşların üyeliği devam ettiği için onları da listeye yazabiliyormuşum.

Sizinle beraber işten kaç kişi atıldı?

Federal Mogul Kuruçeşme’de benimle beraber 2 kişi atıldı. Benden sonra başkana soru sordukları için 3 kişi de Arslanbey’deki tesiste işten atıldı.

Genel kurul sürecinde neler yaşadınız?

Benim başkan adayı olmak gibi bir fikrim yoktu. Önce delege olmaya karar verdim daha sonra fabrikada 320 oy alarak birinci oldum. Bu kadar destek gördüm ve sosyal medyadan yazılanlar da beni çok tetikledi diyebilirim. Bireysel olarak başlayan bu olay toplumsal bir göreve dönüştü. ‘Neden olmasın ki’ dedim. Mevzu kazanmak değildi. Bunların yaptığı sendikacılık değildi. Zaten içeride de bunlar hep konuşuluyor. Sendikaya güven yok, insanlar bastırılıyor. İşçiler için en büyük korku işten atılırım korkusu. Bu anlayışı, şubenin diğer fabrikalarını da gezdikçe korku ve baskının sadece bizim fabrikada olmadığını diğer fabrikalarda da yoğun bir şekilde olduğunu gördüm. Gerçekten aklım almıyor. Sendikacısın ve asla işçinin hakkını korumuyorsun. Bu kriz döneminde, bu pahalılıkta tazminatsız olarak işten atılıyor işçiler.

Siz tazminatsız olarak mı işten atıldınız?

Hayır, ben aldım ama benden sonrakilerin çoğu tazminatsız olarak işten atıldı. Sadece bizim fabrikada değil diğer fabrikalarda da tazminatsız olarak işten atılanlar oldu. Arslanbey’de, Kalibre Boru’da… Hepsi 18. maddeden ötürü… İşten atılmasına engel olamıyorsun bari tazminatsız atılmasına engel ol. Hadi onu da yapamadın bari bu insanlara avukatını yönlendir ki bu insanlar haklarını arayabilsinler.

Siz de patronla işbirliği içindeki bu sendikal anlayışı gördünüz…

Maalesef öyle. İşte bunu değiştirmek istedik. Gerçekten de bana kazandırmazlardı, biliyorum. Bu yola böyle çıktım ama son düzlüğe girdiğimizde ibre bana doğru dönmüştü. Bunu onlar da fark ettiler. Genel Başkan genel kuruldan iki gün önce Kocaeli’ye geldi. Delegelerle ve temsilcilerle iki gün boyunca görüşmeler yapıldı. Seçim günü de benim oy pusulamı ceplerine koyarak delegeler dışarı çıkıp temsilcilerine teslim ettiler, usulsüzlükler... Beni orada tamamen yalnızlaştırıp, itibarsızlaştırıp bütün gücü de ellerine alıp delegeyi bir şekilde çevirdiler tekrardan. Bir de işte en önemli faktör oylarını hangi yönde kullandıklarını göstermeleri ispat etmek zorunda kaldılar. O yüzden seçimi açık ara farkla kaybettim yani.

Siz kaç oy aldınız onlar kaç oy aldılar?

Ben 7 oy aldım, 5 boş oy kullanıldı 188 oy da diğer arkadaşlarındı.

Toplamda kaç delege vardı?

Toplamda 200 delege vardı. Ben bırakmadım tabi mücadeleye devam ediyorum. Seçimlerde usulsüzlük yapıldığına dair dava açtık. Bir de hazırlık süremiz çok azdı. 18 Kasım’da delege seçimleri oldu. 20 gün sürem vardı benim. 10 Aralık’ta başkanlık seçimleri vardı.

Bu süreçte tehdit edildiniz mi?

Hayır, edilmedim. Başta beni pek ciddiye almadılar ama sonradan gördüler ki işçide de ciddi bir öfke birikmiş durumda. O yüzden genel başkan şube başkanını görevden aldı ve yerine bizim fabrikada baş temsilci olan Özgür Koca’yı aday gösterdi. Sonuçta ben yola çıktığım ilk halimle kazandım diyebilirim. İnsanlar işten atıldıktan sonra delege olabildiğini öğrendiler. Ve isterse insan mücadele ederse başaramayacağı şey yoktur.

Metal sektöründe 2015’te büyük bir metal fırtına yaşandı. Sizin çalıştığınız Federal Mogul da bu süreçte vardı. Siz adaylık çalışmanız esnasında fabrikalarda sendikaya dair bir tepki sezdiniz mi?

Bu süreçte fabrikalarda ek zam çok konuşuluyor. Çünkü muhteşem dedikleri sözleşmede (2021-2023 MESS Grup Toplu Sözleşmesi) bana yansıyan kısmı %27 oldu. %60 diye anlattıkları şeyi biz bir türlü anlayamadık hala da anlamış değiliz. Konfeti patlattılar, şov yaptılar falan ama işçi hiç öyle görmüyor olayı. Kendilerini eğlendiriyorlar. O dönemde şube başkanı fabrikaya geldiğinde “Bu sözleşme ilerisi için çok düzgün bir sözleşme olmayacak, enflasyon oranları yükseliyor buna ek bir madde koyun” dedik. İşçiyi hiçbir zaman dinlemedikleri için yapmadılar. Şimdi ek zam söylentileri var, haklılar da. Metal işçileri kesinlikle ek zam almalılar. Çünkü ücretleri asgari ücretin altında kaldı ve ek zam mutlaka alınması gereken bir şey. En çok Ford işçisi mücadele ediyor. Ve eğer ki bunu karşılayamazlarsa diğer fabrikalarda da var ufak tefek hareketlenmeler başlar. O yüzden bu ek zam isteklerini karşılayamazlarsa ben tekrar aynı şekilde istifalar başlayacak diye düşünüyorum. Çünkü ben işçilerle görüşüyorum onlar da aynı şeyi söylüyorlar bu görüşmelerin bitmesini bekliyorlar.

Peki, bugün sendikacılık nasıl olmalı?

Sendikacılık gerçek anlamını yitirmiş durumda. Şu anda yapılan sendikacılık değil. Yani insanlar inanmak istiyorlar, güvenmek istiyorlar. Şimdi ben hiçbir şey yokken, hiçbir bilgim yokken bu yola çıktım ve insanlar bana inandılar, güvendiler. Çünkü onların dilinden konuştum onların ne istediklerini bildiğim için benim de derdim oydu. İşçiydim yani sonuçta ve dertlerini bildiğim için işçi sahip çıksın istiyor, bir sendikasının olduğunu hissetmek istiyor. Hani ben bir sendikaya sadece aidat vermeyeyim o sendikanın bana sahip çıktığını bileyim istiyor. Fabrikada herhangi bir problem yaşadığında temsilcilerin bunu çözmesini bekliyor, sözleşmelerde hak ettiğini almak istiyor, çalıştığının karşılığını almak istiyor. Şimdi sendika sözleşmede yok, işyerindeki sorunların çözümünde yok. Şubeye gidersin problemin çözülmez, en basitinden servisle problemin vardır çözülmez. O zaman sendika niye var? Yani işçi bunu söylüyor. Adı var yani sendikanın. Öyle düşünüyorlar. Biz de yaptık bunu aslında, bunu yapmamak gerekiyormuş. Biz tepkimizi sendikanın onların uzağında durarak gösterdik ama bu onların ekmeğine yağ sürdü. Ama böyle olmaması gerekiyormuş. Sendikalar, işçilerin evi olmalı.

Yani işçiler daha çok delege, adaylık, başkanlık için zorlamalı…

Evet, zorlasınlar da. Çünkü benim sürecimde delegeliğin ve delege olmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Benim delege olmam biraz engellendi. Son gün lütfettiler, gel delege ol dediler. Eğer benim biraz benim biraz zamanım olabilseydi delege olabilecek insanlara delege olun mutlaka diyebilseydim bu süreç çok daha farklı işleyebilirdi. Biz bir şeyler yapmak istiyorsak önce kendimiz mücadele etmemiz gerekiyor. Biz çok yanlış yapmışız şimdiye kadar ama öğrendik. Birçok arkadaş da benimle beraber öğrendi. Keşke delege olabilseydik diyen o kadar çok insan oldu ki. Belki bundan sonraki delege seçimlerinde kıran kırana bir mücadele olur. Bir şeyleri değiştirmenin delegelikten geçtiğini anladım ben. Biz hiç umursamıyorduk, delege falan ne olacak ya, diyorduk, öyleydi ben atılana kadar. Ama baktık ki bir rakip çıktığı zaman karşısına delegeliğin ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. İşçi kendi mücadelesini vermek zorunda. Sendikalar da işçisine sahip çıkmalı ve iyi sözleşmelere imza atabilmeli.

Bundan sonra işçilerin aydınlanması için bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?

Tabii, evet. Çok şeyi atıldıktan sonra öğrendim öğrenmeye de devam ediyorum. İşçi arkadaşlarımızın bilincini yükseltmek adına işçi okulu ya da böyle emek atölyesi türünden bir şeyler yapmayı düşünüyoruz. Üniversiteden hocalarla görüşüp ve bir yer ayarlayıp işçi arkadaşlarımıza oralarda eğitimler verebiliriz.