Türk sağı kendi ezberini nicedir muhalefetin sosyal demokrat ve cumhuriyetçi kanadına dayatıyor. İktidar blokunun İslamcı ve milliyetçi taban üzerinde seyrelmeye başlayan nüfuzunu kendi ikbali için fırsat olarak gören “eski AKP’liler” ve “eski MHP’liler” mütemadiyen el yükseltiyor, kendilerini muhalefetin en kilit unsurlarıymış gibi gösteriyor. Laik kesimleri “elde bir” olarak gören, Erdoğan karşıtı geniş koalisyonu sürekli sağa doğru çekmeye çalışan “ılımlı muhafazakâr” ve “demokrat milliyetçi” aktörler, 2023’te iktidara gelecek başka bir sağ koalisyon hayaliyle yanıp tutuşuyor.

6’lı masada oturan sağcı liderlerin gündeminde, iktidar bloku karşısında bunca yıldır muhalefetini sürdüren cumhuriyetçiler, sosyalistler, Kürt seçmenler nasıl bir Türkiye istiyor sorusu zerre kadar yer işgal etmiyor. CHP yönetiminin sağa açılma stratejisini, laik-cumhuriyetçi tabanının da sorgusuz sualsiz benimsediğini varsayıyorlar. CHP ile neden yan yana duruyorsunuz diyenlere “CHP değişti” cevabını veriyorlar ama “değişimden” anladıkları parti söyleminin kendi çizgilerine yakınlaşması.

6’lı masanın “demokrat milliyetçileri” ve “ılımlı muhafazakârları”, sol-sosyalist güçlerin ve HDP’nin desteği olmadan tek adam rejiminin sona ermesinin mümkün olmadığını bilmelerine rağmen onlara iktidarın baktığı gibi bakmayı sürdürüyorlar. Kürt siyaseti etrafındaki kuşatmadan, kayyım düzeninden rahatsız olmadıkları gibi iktidarın 6’lı masayı HDP üzerinden sabote etme girişimlerine de açık kapı bırakıyorlar. Bu konuda en cevval olanlar “eski” ülkücü kadrolar. Aralarında, CHP’nin bugünkü muhalefete can suyu taşıyan siyasi jestlerini unutup “terör”, “devletin bekası” gibi sağın geleneksel mühimmatını kullanarak milliyetçi tabanı sıkılaştırmaya çalışanlar var.

***

Mansur Yavaş’ın CB adayı olması için yürütülen kulis faaliyetinin bir tarafında İyi Parti içindeki klik, diğer tarafında ise bugünlerde iktidara “mesafeli” hale gelmiş kimi sermaye grupları mevcut. Kılıçdaroğlu’nun belirleyici bir güç olmasını içine sindiremeyen “müesses nizam” muhafızı milliyetçi-mukaddesatçılar, Yavaş’ın adaylık ihtimalini bir siyasi koz olarak gündemde tutma eğiliminde. 2023’de yeni bir sağ koalisyon inşa etme hevesi öylesine akılları başından almış ki, “kazanacak aday” argümanını “Kılıçdaroğlu dışında herkes olabilir” demek için öne sürüyorlar. Anketlere sığınıyorlar ancak iş seçim meydanlarına kaldığında o anket sonuçlarının Erdoğan lehine değişebileceğini öngörmek istemiyorlar.

Akşener durumun muhtemelen farkında ancak Yavaş’ı destekleyen siyaset tarzının zihniyet olarak uzağında değil. Siyaseten CHP’yle dengeli ilişkiyi sürdürmekten yana olsa da, milliyetçi-mukaddesatçı cenahı duyduğunu, dikkate aldığını göstermek adına ara sıra sert çıkışlar yapıyor. Akşener’in 6’lı masa “noter değil”, “CHP’ye borcumuzu ödedik” açıklamalarını bu kapsamda düşünmek gerek.

6’lı masada sandalye sahibi “eski” AKP’liler ise kendilerini hâlâ dev aynasında, birer muktedir/devletlû olarak görüyor. Masada en güçlü seçmen desteğini sahip olan Kılıçdaroğlu’nun öne çıkmasını, CHP’nin oyun kurucu olmasını “eşitlik” prensibine aykırı görüyorlar. CHP’yi belki Kürt siyasetiyle köprü kurma çabası üzerinden eleştirmiyorlar ama iktidarın CHP ve HDP ablukasını delecek bir siyaset de üretmiyorlar. Mersin’de ve İzmir’de görüldüğü üzere iktidar, Millet İttifak’nın belediyelerine operasyon yaparken 6’lı masadan gür bir ses, kuvvetli bir itiraz çıkmıyor.

***

İktidar seçime kadar olan süreçte 6’lı masada aslen CHP’yi hedef alacak. Mersin’de polisevine PKK’nın yaptığı saldırı sonrasında, iktidar sözcülerinin ve medyasının CHP’yi terörle ilişkilendiren saldırgan tutumu neyin geldiğini gözler önüne seriyor. Masanın diğer 5 ortağı, “iktidar CHP’yle uğraşsın aman sıra bize gelmesin” derse, seçimden zaferle çıkma umudunu şimdiden çöpe atabilir. Zira “demokrat milliyetçiler” ve “ılımlı muhafazakârlar”, milliyetçilik ve dincilik yarışında iktidarın eline su dökecek sıklette değiller.

Türk sağı 2023’te Erdoğan’lı ya da Erdoğan’sız iktidarda kalmak istiyor. Bunu başarmak için de her yolu deniyor. Eski ülkücülerden eski AKP’lilere, Soylu’dan Özdağ’a tüm planlar, 12 Eylül’den bu yana tuttukları köşelerde semirenlerin yeni lideri olmak üzerine kurulu. Devlet içindeki mevzilenmeler, sermaye gruplarıyla temaslar, yeni parti hazırlıkları vs. hepsi bunun birer parçası. Aritmetik ile sınırlı bir muhalefet, sandık sonucu ne olursa olsun sağcılığın bu kuşatmasını aşıp bugün özlemini çektiğimiz eşit yurttaşlık esaslı, laik ve kamucu bir düzeni inşa edemez.

Cumhuriyet’in 100. yılında toplumsal muhalefet ya Türk sağının planlarını öyle ya da böyle uygulanmasına seyirci kalacak ya da memleketin ilerici, demokrat, sol birikimini yeni bir inşa süreci için harekete geçirecek. Şayet tercih ikincisiyse zamanın aleyhte işlediğini fark etmek gerekiyor.