Siyasette sıradan bir gün. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda alışılmış suçlamalarını yine bulut olmuş yağdırıyor. “Şerefsiz, satılmış adam, teröristler!” Soylu’nun hal ve gidişi o kadar tanıdık, tepkisi o kadar kanıksanmış ki, muhalefete yönelik hakaretleri sırasında yanında oturan Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı istifini hiç bozmadan, iştahla simit yiyip çayını yudumlamaya devam ediyor. Çataklı’nın bu 4 oda, 2 salonluk geniş ve rahat tutumunu parti ve ittifak politikasıyla mükemmel biçimde uyumlanmış olmasının bir göstergesi sayıyorum. Zira, AKP’nin ‘terörist’ saydığı HDP ile Anayasa teklifi vesilesiyle resmi bir görüşme gerçekleştirmesinin üzerinden çok geçmedi. Öncesinde HDP ile temas kurulmasını kabul etmek bir yana, partinin ivedilikle kapatılmasını talep eden ve bunun demokratik siyasete aykırı olduğunu savunan herkesi de hain ilan eden MHP lideri Bahçeli, sonrasında iki partinin bir araya gelmesinin ‘doğal ve makul’ olduğunu açıkladı. Nasıl olsa bir hafta sonra bıraktığı yerden aynen devam edebilecek ve seçimlere girmesinin önünde hiçbir hukuki engel olmayan, milyonlarca seçmene sahip HDP’nin yeniden ‘yasa dışı’ olduğunu söylemekte bir sakınca görmeyecekti. Siyasi trafikte dilediği zaman ters yöne girip istediği yerden U dönüşü yapma ayrıcalığı sadece AKP-MHP ittifakına ait bir ayrıcalık.

***

Bu siyaset yapma biçimi ister ‘bukalemunluk’ ister ‘faydacılık, çıkarcılık’ ister ‘tutarsızlık, omurgasızlık’ olarak yorumlansın sonuç değişmiyor. AKP-MHP bunu yapabiliyor ki yapıyor! İki parti de günlük ya da sezonluk ihtiyaçlarına göre, savundukları pozisyonun tam tersi yönünde fikir beyan edip ona göre davranabiliyor. Etnik ve dini kimlikler üzerinden yürüttükleri politikalarla ülkenin ekonomiden, sağlığa, eğitimden ulaşıma, iç güvenlikten dış güvenliğe tek bir sorununa bile bilimsel-akılcı çözüm üretemeyen bu iki partili iktidarın oy oranının da doğal sınırlarına dayandığı sıkça değerlendiriliyor. Yirmi yıldır açıp kapatmadığı kapı, kurup dağıtmadığı masa kalmamış olan AKP, Türkiye’nin Yüzyılı gibi sloganlar dışında, ülke sorunlarına dair güven veren plan ve programlar da geliştiremediğine göre seçmen kitlesini genişletebilmesi zor görünüyor. O halde, bir masa etrafından hala bir arada oturabilen muhalefeti dağıtmanın akla en yakın yöntem olarak belirlenmesi sürpriz değil. Zurnanın son notada zırt dediği yer de burası işte.

***

Erdoğan hem kendisi, hem partisi için sıkıştığı yerden o güne kadar sürdürdüğü davranış ve dilin tam tersi yönünde bir tutum sergilerken tereddüt etmiyor ve ortağının çelişkili açıklamalarından görülebildiği üzere Bahçeli’yi de bunun gerekliliği konusunda ikna edebiliyor. Erdoğan’ın, tutarsızlık riskine rağmen çekirdek seçmeni üzerinde yaratmayı başardığı ‘şimdi böyle de yapsa, sonra öyle de dese en doğrusunu yine reis bilir’ inancının muhalefet tarafından sürekli öne çıkarılarak vurgulanmaya çalışılması da beyhude bir çaba olarak duruyor. Bunun yerine demokrasinin ilke ve gereklerine sahip çıkmak daha kazançlı bir yoldur. Örneğin AKP’yi ‘terörist’ ilan ettiği HDP ile görüştüğü için, ya da MHP’yi, her fırsatta kapatılması gerektiğini söylediği HDP ile görüşen AKP’yi ‘doğru’ bulduğu için eleştirmek yerine, bunların Türkiye’de yeniden inşa edilmesinin zorunlu hale geldiği demokrasinin bir parçası olduğu konusunda ısrarla durmak gibi… Hadi diyelim ki bu CHP için daha kolayken İYİP ve seçmen tabanı için değil. Burada da ‘devlet aklına’ aşinalığından şüphe duymadığım Akşener’in, bir yandan Demirtaş’ın kalp krizi geçiren babasına ziyaret izni veren diğer yandan İYİP’i, millilik ve yerlilik üzerinden HDP ile örtülü ya da açıktan temas kuran altılı masadaki diğer partilerden uzaklaştırmaya çalışan Erdoğan’ın manevralarını doğru okuyup, HDP’nin AKP ile ‘gizli’ bir gündemi olduğuna dair imalarda bulunmaması gerekir. Hele de partisini Türkiye’nin merkez sağına oturtarak Başbakan olmayı hedeflerken…

***

Altılı masanın kırılganlığı, Türkiye’de yıllarca çözümsüz bırakılmış, kökten halletmek yerine günün çıkarlarına göre oraya buraya çekiştirilmesi daha uygun bulunmuş siyaset tercihlerinin ürünü. Dünün bagajları bugün herkese ağır geliyor. Gerçek ‘eski Türkiye’ işte tam da bu! Memleketin sorunlarına çözüm üretemeyip oyunu artıramayan Cumhur ittifakı, demokrasinin temel ilkelerine sahip çıkmakta çekimser kalan muhalefet içinde sorun çıkartarak Millet ittifakına oy kaybettirmeyi amaçlıyor. İktidarın çaresizliğini fırsata çeviremeyen bir muhalefet Türk tipi başkanlık sistemini, geçmiş hataların üzerini örterek yol almaya çalışan Türk tipi çözüm yöntemleriyle değiştiremez.