Türkan Saylan, yaşamı boyunca emek verdi. Emekleri onu unutulmaz kıldı. Binlerce çocuk Türkan Hoca’nın desteği ile okudu; öğretmen ve doktor oldu.

Türkan Hoca ve yokluğu...

Konuk Yazar: Ayşe YÜKSEL - Prof. Dr., ÇYDD Genel Başkanı

Üniversite üçüncü sınıf öğrencisiyim, Türkan Saylan gelmiş, lepra hastalığını anlatacakmış, hepimiz büyük salonda toplanıyoruz. Kürsüde, kısa kızıl saçlı, kırmızı üzerinde siyah puantiye olan kumaş döpiyes giymiş, kırmızı rujlu çok güzel bir kadın duruyor. Çilli yüzü insana baktıkça huzur veriyor, tane tane, sakin sakin bu hastalığı anlatıyor, hepimiz hayran hayran dinliyoruz. Konuşmanın sonunda kürsüye yakın oturan iki genç adamı tanıştırıyor, iyileşmiş lepra hastaları olarak. Onlara o kadar candan davranıyor ki bir anda lepra korkumuz yok oluyor. Biri bağlama çalıyor diğeri türkü okuyor, bizler de yaşamımızda ilk defa lepralı hasta görüyoruz. Eminim ki hepimizde iz bırakıyor.

İki yıl kadar sonra Türkan Saylan’ın Anadolu yazmalarından yapılmış perdeli, kilimli, maden işçisi heykelli odasındayım, karşılıklı konuşuyoruz. Çok ama çok etkileniyorum. Nelerden mi? Hemşiresi, hizmetlisi, meslektaşı, hastası ile iletişiminden, gözlerimin içine bakarak beni dinlemesinden, hayallerimizin benzer olmasından…


SORUN VARSA ÇÖZÜM VAR

Birlikte çalışmaya başlıyoruz. İşimiz sadece sağlık hizmeti değil, aynı zamanda hastaların sosyal gereksinimlerine de çözüm bulmak. Cüzzamla Savaş Derneği olarak hastalarımızın sosyo-ekonomik sorunlarına çözüm bulmayı öğreniyorum. Türkan Hoca’mız çözüm odaklı, onun için sorun varsa çözüm de var. Empati kurma yeteneği ile çözümü de ihtiyaç sahibinin istediği gibi oluşturabiliyor. Bize gelen hastalar var, bir de gelemeyenler. “O zaman onlara biz gitmeliyiz” diyerek bütün hastaları il il dolaşarak evlerinde ziyaret etme programı başlatıyoruz, yıllarca süren… Hastamızı muayene ediyor, güncel tedavisini planlıyor, hastanede yatması gerekiyorsa ulaşımını karşılayarak davet ediyor, çoluk çocuğuna da hastalık geçmiş olmasın diye muayene ediyor, evin koşullarını, çocukların okul durumunu değerlendirip çok yönlü planlama yapıyoruz.

Van’ın İncealan köyündeyiz. Yan yana evlerde yaşayan hastalarımız, diğer çocuklara hastalık bulaştırır diye çocuklarını okula almayan öğretmenleri anlatıyorlar. İnanılır gibi değil, ama gerçek. Türkan Hoca’mın ilk işi ilçe milli eğitim müdürünü ziyaret etmek oluyor. O yıl eylül ayında, bütün öğretmenlere lepra hastalığının çok kolay bulaşmadığını anlatıyor Türkan Hoca. Aynı zamanda, bu çocuklara eğitim bursu vererek, onların okul başarılarını artırmayı hedefliyor. Bir iki derken yıllar içinde binlerce çocuk Türkan Hoca’nın desteği ile okudu; öğretmen, doktor, hemşire, mühendis oldu.

Çocukluklar ‘cüzzamlının çocuğu’ diye çağrılırlarken artık onların anne ve babalarına ‘öğretmenin annesi, mühendisin babası’ denmeye başlandı. Ailenin sosyal statüsü iyileşti, yaşam koşulları düzelince yeni nesillerde hastalık da görülmez oldu.

Henüz mikrokredi bilinmezken Türkan Hoca, hastalara mikro krediler vererek, onların kendi ayakları üzerinde durmaları sağladı. Hastaya soruyorduk, “Köyünde nasıl geçinebilirsin?” diye. “Eğer on koyunum olursa çoluk çocuk onlara bakarız, sütünden yününden etinden geçinip gideriz” dediklerinde Cüzzamla Savaş Derneği onlara koyun alıyor, seneler içinde yavaş yavaş geri ödüyor hasta, böylece başka hastaların da yararlanması sağlanıyordu. Bir başkası arıcılık ile geçinmek istiyordu, ona da beş kovan arı alınıyordu. Yıllar geçtikçe hastaların ekonomik durumları iyileşmeye başladı, çocukları okula devam etti, meslek sahibi oldu, para kazanınca aileye büyük destek olabildi.

ÇYDD’NİN KURULUŞU

Lepra hastalığı kontrol altına alınmış ülkemiz için önemli bir sağlık sorunu olmaktan çıkmıştı.

Yıl 1989, içlerinde Türkan Saylan’ın da yer aldığı on altı aydın insan “Atatürk Devrim ve İlkeleri doğrultusunda, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş ülke seviyesine ulaşmayı” amaçlayarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni (ÇYDD) kurdular. On dokuz yıl boyunca efsane genel başkan olarak Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen eğitim projeleri ile tarihe geçti, ülkemizin aydınlık geleceği için kız çocuklarını okula kazandırdı.

1997 yılında ilköğretim zorunlu olarak sekiz yıla çıkarıldı. Cumhuriyet tarihinin en önemli kazanımlarından biri idi. Ne yazık ki kırsal kesimde yaşayan birçok anne baba özellikle kız çocuklarını altıncı sınıfa göndermek zorunda olduğunu bilmiyordu. Seferberlik gibi kız çocuklarının okula devamı konusunda yıllarca emek verdi. Verilen burs desteğinin ne kadar çok işe yaradığını görünce 2000 yılında beş bin kız öğrenciye burs vermeye karar verdi. Benim gözüme bile çok gelmişti, bağışçı nasıl bulacaktık! Türkan Hoca her zaman olduğu gibi inandığı bu konuda çok kararlı idi, proje yazdık, kurumlara anlattık. İçlerinden biri kabul etti ve sevinçle heyecanla başlayan çalışmalar ile o yıl kalkınmada öncelikli otuz üç ilin yüz otuz sekiz ilçesinde okuyan kız çocuklarına eğitim bursu verebildik. Kız çocuklarının okula gidebilmesinin önemi görüldükçe kız çocuğu okutmak isteyen kişi ve kurumların sayısı artmaya başladı. Türkan Hoca bir hayal daha kurdu, yüz bin kız öğrenciye eğitim bursu vermek. Yirmi dört yıl boyunca 92 bin 183 kız çocuğuna öğrenci bursu verebildik.

EMEKLERİ UNUTULMAZ

Onlardan biri Züleyha, kardeşi Süheyla ile birlikte burs alıyorlardı. İlköğretimin 6, 7 ve 8’inci sınıflarını taşımalı sistemle başka bir köydeki okula gidip gelerek bitirdiler. Lise aşamasında sorun vardı. Çünkü ilçeye her gün gidip gelen taşıt yoktu, ilçede kız öğrenci yurdu da yoktu, kalabilecekleri akraba da yoktu. Ne yapmalıydık? Hep çözüm üreten Türkan Hoca’mız, İstanbul’daki yatılı kız liselerini inceledi, gördü ki hemen hepsinde boş yataklar vardı. Bu okullara köyde yaşadığı için liseye gidemeyen kız çocukları yerleştirilebilirdi. Züleyha ve Süheyla liseyi yatılı okudular, üniversite sınavını kazandılar, mezun oldular, yüksek lisans yaptılar geride kalan yedi kardeşlerini okuttular, köylerinde öncü oldular. Artık o köyde bütün kızlar okuyor.

Türkan Saylan, “Eğitimli her kadının Cumhuriyet’e borcu var” diyerek, yaşamı boyunca o borcu ödemek için emek verdi. Emekleri onu unutulmaz kıldı, o bu ülkenin çok kıymetlisi. Saygı ve sevgi ile anıyoruz. Hep aklımızda, hep içimizde.