CAN KAZAZ Rap müzik sanırım hiç bu kadar uzun gündemde kalmamıştı. Ezhel’in “Müptezhel” albümüyle yakaladığı çıkış öyle büyüdü ve yayıldı ki bütün müzik sahnesini yeniden şekillendirdi. 2-3 yıl içinde sadece Ezhel var zannedilirken birçok ismin duyulduğunu ve ülkede müzikle öyle veya böyle ilgilenen kim varsa bir çeşit şaşkınlık ya da dehşet içinde olduğunu gözlemliyorum. Bu […]

Türkçe rap nedir,  ne değildir? Kim karar verir?

CAN KAZAZ

Rap müzik sanırım hiç bu kadar uzun gündemde kalmamıştı. Ezhel’in “Müptezhel” albümüyle yakaladığı çıkış öyle büyüdü ve yayıldı ki bütün müzik sahnesini yeniden şekillendirdi.

2-3 yıl içinde sadece Ezhel var zannedilirken birçok ismin duyulduğunu ve ülkede müzikle öyle veya böyle ilgilenen kim varsa bir çeşit şaşkınlık ya da dehşet içinde olduğunu gözlemliyorum. Bu sebeple yaygın olarak gördüğüm bazı serzenişlere, alternatif müzisyen ya da akademisyenlik yapmış biri olarak değil uzun yıllar rap müzik prodüksiyonu yapmış biri olarak açıklama getirmeye çalışacağım. Bu amaçla sosyal medyada sık gördüğüm bazı cümleleri alt başlıklar olarak seçtim:

“Nerden çıktı bu rapçiler?”

Şu anda 2 yıl içinde iyice popülerleşen isimler görüyoruz. Müzisyen çevremde bile “Kim bunlar ya? Yeni yeni tipler türedi” gibi bir bakış açısı var. Bu bakış açısının sebebi Türkçe Rap’in geçmişini bilmiyor olmak. Bir şok içinde sorulan bu sorunun cevabı da var. Bu rapçiler, “underground rap” dediğimiz yeraltı sahnesinden geldiler. Yani aslında uzun zamandır varlar. Sadece siz yeni fark ediyorsunuz.

Senelerdir yüzlerine bakılmayan, müzik yaparak yükselme çabaları hor görülen bir kitlenin kendini var etmeye başladığı bir sürecin başındayız. Yeni nesilden çıkan bir sürü müziği tek bir sepete doldurmaya çalışıp isimler takmaya çalışıldı şimdiye kadar. Yeni nesile “3. Yeniler” gibi tutarsız bir etiket yapıştırılırken, “indie’ciler”, “bağımsız müzisyenler” gibi bir yerinden tutsan öbür tarafı dökülen kavramlar havada uçuşuyordu. Rap, tüm farkını ortaya koyunca bu etiketçilerin hepsi dehşete düştü. Çünkü o kadar farklı ki, tıkılmaya çalışılan çuvala sığmayacağı aşikâr. Hatta öyle ki yine duyuyorum “bu müzik değil yahu” klişesini zaman zaman. Benim önerim, anlamsız isim takma yarışı yerine şunu artık kabul edin; müzikte yeni bir nesil var. Çoğu çocuk yaştan itibaren kendilerini ve birbirlerini yetiştirdiler, şimdi de üretiyorlar. Üretenlerin yanı sıra dinleyenler de yeni nesil olduğu için hiç hâkim olmadığınız yeni alışkanlıklar, sahip olduğunuzu sandığınız temelleri sarsıyor olabilir. Tekrar yazayım, bunun kaynağı büyümekte olan yeni nesildir.

“Hızlı söylemesinler de biz de anlayalım!”

Bir müziğin uzmanı olmuş, hayatını bu konuda yetenek geliştirmeye adamış insanlara böyle bir kibir cümlesi söylediğinizde, hele ki rapçiyse, küfür duymamanız o günkü şansınıza bağlı. Böyle bir cümleden aslında rap müziği hiçbir zaman sevmemiş ama şartlar gereği hakkında konuşma ihtiyacı hisseden bir insanın çaresizliğini okuyoruz. Yukarıda da bahsettiğim yeni nesil dinamikleri idrak bile edemiyor bazı insanlar. Sızlanmayı bırakıp dinleme pratiğinizi geliştirme vakti gelmiştir zira hiçbir rapçi siz anlayamıyorsunuz diye senelerce geliştirdiği tekniğini değiştirmez. Bu işin hızlı veya yavaş olmalı diye indirgenme ihtimali yok. Rap yapan insan sayısı kadar çeşitlenebilir teknik. Anlamıyor ve sevmiyorsanız dinlemeyi meslek edinmeyin. Anlamak istiyor ve sevmeye açıksanız, çalışın.

“Koca koca adamlar Twıtter’dan kavga ediyor, ‘diss’leşiyor, niye böyle oldunuz?”

Böyle olmadık, böyleydik. Aslında durum yine aynı, dışardan bakan gözler, her şey henüz yeraltıyken yaşananları bilmiyor. Rap popüler olmadan önce karşılaştığım sektörden insanlar, rap müziği “ne kadar güzel ya rapçiler birbirlerini savunuyorlar, bu birlik hiçbir yerde yok” diyorlardı bana. Bu inanışı yıkabilmem için bütün Türkçe Rap tarihini anlatmam gerekir, çok uzun bir hikâye. 90’larda yaşanan kısmına bizzat hâkim değilim ama Ceza’nın yükselişiyle genişleyen Türkçe Rap sahnesi 2000’lerin ortalarından beri bu halde. Gruplaşmalar, kavgalar, dissler her zaman vardı. Twitter’da dönenlere benzer şeyler HipHop portallarında ve forumlarda yaşanıyordu. Bu da yeni değil, siz yeni görüyorsunuz. Rap müziğin doğal seleksiyonu benzetmesi yapıyorum ben buna. Öyle veya böyle, sığ ya da derin benlikleri yaralanmış bir sürü genç insan, içinde sözlü savaş olan bir kültürle yoğuruluyorlar. Bu enerjiyi, söyleyebilecekleri sonsuz cümleleri sadece şarkılarda kullanmalarını bekleyemezsiniz zaten. Herkesin birbirine girdiği böyle dönemler tüm dünyada yaşanıyor Rap müzikte ve bir dengeye varıyor sonucunda. Şu anda o dengeye varmış değiliz. Kaosun içinden olacakları netlemek imkânsız.

Olan biteni PR kampanyası olarak gören de çok. Hatta kimisi komplo teorisi seviyesinde. Kabul, görünürlük etkisi olduğu çok açık. Bu yaşananlar yeraltında yaşanırken de kendi çapı için büyük etki ve dahiliyet oluşturuyordu. HipHop ortamı kutuplaşmayı içerir, kaldı ki ülkenin genel hali bundan farklı mı ki? Rap müzik işte bu kadar andadır, anla şekillenir ve gerçektir. Kimin daha iyi olduğuna Gülben Ergen, Deniz Seki falan değil, bu kültürün içindeki “battle” dinamikleri karar verir.

“Türkçe rap böyle bir şey değil!”

Sosyal medyada Türkçe sözlü Rap müziğin teknik olarak nasıl yapılması gerektiğini de kısıtlayan otoriteler türedi. Velakin bu işin doğduğu ülkeye, ABD’ye bakarsanız görürsünüz tekniğin ne kadar çeşitlendiğini. Ben bunu dediğimde yine en yüzeyde, popüler isimler dışında kimseyi bilmiyorsanız karşı çıkarsınız. Yeraltı Rap, dünyanın her yerinde sürekli devinim halinde, çeşitlilik içinde. Türkçe Rap’le ilgili ahkâm kesebilmek için uluslararası neler yaşandığına dair fikir sahibi olmak ve başka dillerde nasıl stiller olduğunu biliyor olmak gerekir. Artık çok lafı edilmeyen “Wack MC” (her konuda çok kötü olan ama MC’lik iddiasında bulunan kişi) kavramını biliyor olmak gerekir. Dolayısıyla Ben Fero da olacak, Şehinşah da olacak, Khontkar da olacak, Anıl Piyancı da, Saian da, Gazapizm de vesaire… Devinen Rap dinleyici kültürü, kimin olmaması gerektiğine zamanla ve yanılmadan karar verecektir. Bu çeşitlilik iyidir, olmalıdır ki gelişsin.

“Popüler olunca ruhlarını şeytana sattılar!”

“HipHop isyandır!” diye beylik bir laf vardır. İsteyen istediği yere çeker bunu. İsteyen politik tarafa çeker, isteyen beğenmediği bir şeye diklenmeye. HipHop’ta böyle bir taraf var doğru ama her adımında “idealist” birer aktivist olmasını hiçbir insan evladından bekleyemezsiniz. Üstelik sıfırdan başlayıp, bin bir kurumun tuzağına bata çıka bu noktaya gelmiş insanlara ne yapacağını dikte etmek sadece hezeyandır benim gözümde. Herkesin şeytan gördüğü birbirinden çok farklı. Senelerce Rap müzik çalmayan radyoları, cepteki üç kuruşla çekilen harika klipleri boykot eden TV kanallarını, Rap dinamiklerini piyasa Pop’un mezesi yapan yapım şirketlerinin 50 sayfalık sözleşmelerini devirmeye çalışarak büyüyenler için şeytanın adresi de belli.
Bundan sonra yapılması gereken, şeytanın farklı kılıklarda karşımıza çıkabileceğinin farkında olup bu büyümenin avantajlarından faydalanarak iyi kariyerler yönetmek, temelleri sağlam şekilde kurumsallaşmak. Bu minvalde Ceza, çok kıymetli yollar açtı, gözden kaçırılmamalı.