Türkçe sözlü hafif gotik müzik
Övünç Dan

Murat BEŞER

Övünç Dan’ın adını ilk kez iki binli yılların ortalarında duymuştum, bir müzik yarışmasında. Ben jüride, o bıyıkları henüz terlememiş heyecanlı bir müzik sevdalısı, yarışmacılar arasında. Ardından Kaçak topluluğu ile bir iki şarkısını dinlemiş, sonra da izini kaybetmiştim. Oysa boş durmamış, epey yaramazlık yapmış; geçenlerde plak olarak basılan “Ölüler Hariç” adındaki Kana Kana albümü vasıtasıyla öğrendim ne işler çevirdiğini.

1979 Zonguldak doğumlu Övünç, okumak için İstanbul’a gelip kalanlardan, seksenli doksanlı yılların çekme kasetlerini dinleyerek büyüyenlerden. İçindeki eklektik müzikal birikim onu müzik üretmeye itelemiş, bir dışavurum çeşidi olarak. Bu işin okulunu okumamış; Marmara Hukuk Fakültesi’ni (dört yıllık okulu sekiz yılda) bitirmiş, avukat çıkmış. Gönlünün sesine kapılarak sevdiği müziklerin taklidiyle başladığı işte kayıt yapa yapa prodüktör olmuş. Parasızlığın canına tak ettiği günlerde Kolpaçino filminin müziklerini yaptıktan sonra eline geçen parayla iki arkadaşını da dâhil ederek 2011 yılında Çikolata Müzik Fabrikası adında bir müzik firması kurmuş ve tam boy müzik piyasasına atılmış. Piyasa tüccarı olamamış; camiada gönül adamı olarak pozisyon almış ve sadece içine sinen işleri canının istediği gibi yapmış.

***

“Ölüler Hariç” albümünde yer alan şarkıları 2015 yılında evinde kaydetmiş, bilgisayarı çökünce kayıtları kaybetmiş. Neyse ki üç yakınına verdiği CD’ler var, Çağlan Tekil’den alarak geri yüklemiş, ancak yıllar sonra dinlediğinde beğenmemiş, yeniden kaydetmiş. Bunlar aslında ummana salmak için yazılmış şeyler değil; kendine yazdığı ve sadece yakın çevresine dinlettiği şeyler. Ancak Çağlan aynı görüşte değil, hatta arada bir bazı şarkıları ismi bile konmadan Radyo Eksen’de çalıyor. Övünç’ü ve albümü Hakan Tamar’a götüren de O. Vefatından bir süre evvel buluşturmuş bunları, albümün çıkarılması için çöpçatanlık ederek kaynaştırmış. Projenin adı bile yoktu, parçaların miks-mastering işlemleri natamamdı. İş ciddiye binince “Yana Yana” albümü ve “Kuzu Kuzu” şarkısından ilhamla isminin ikileme olması gerektiğine hükmederek Kana Kana koymuş Övünç. İlk intiba kan çağrışımından ve kapak resminden dolayı Kont Drakula olsa da, tamamı bundan ibaret değil.

Kategorik olarak tanımlandığı müziğin, yani dark-wave’in kemik dinleyicisi değil Övünç. Onun dünyasının birden fazla çehresi var. Geçmişinde metalcilik (bilhassa Testament) sevgisi yatıyor, ayrıca ne müzik yaparsa yapsın The Smiths, The Cure gibi indie’lere tutkusu belli oluyor. Bir de Fikret Kızılok, Yeni Türkü, Bülent Ortaçgil’ler, yanı sıra Sezen Aksu’dan Tarkan’a Türkçe pop…

Albümün temelleri ta 2000’lerin başında, henüz She Past Away yokken atılmış. Dark-Wave plağın yurt dışında satılma ve ilgi görme ihtimaline karşın, bir türe dâhil etme gereği duydukları için (bir de reyonda heavy-metallerle karıştırılmasın diye) yazılmış İngilizce olarak. Ancak Türkçe meali değişik: Türkçe Sözlü Hafif Gotik Müzik...

turkce-sozlu-hafif-gotik-muzik-1071997-1.

***

Çıkış noktası, İtalyan yönetmen ve fotoğrafçı Pierluigi De Rubertis’in Cimitero Monumentale Di Milano mezarlığında çektiği kısa filmi “La Città Dei Morti”. Kapanıştaki “Eve Veda”daki şiir Çağlan’ın anısına yazılmış, Rubertis tarafından İtalyanca seslendirilmiş.

Tipik bir şarkı sözü yazma biçemine sahip Övünç; duyduğunuzda onu kendine has dünyasından tanıyabiliyorsunuz. Bir atmosferin içine çekiyor sizi. Şarkı sözlerini uzun uzadıya düşünmüyor, kılı kırk yaran hesaplar yapmıyor. Hepsi plansız ve o anda dökülen cümleler. Hatta bir kısmı sarhoşken kaleme alınmış, ertesi sabah kalktığında nasıl yazdığını hatırlamadığı şeyler.

Övünç’ün hayatının filmi The Crow olsa da, Kana Kana daha eski bir dünyanın yaşam, ölüm ve zaman üçgenindeki yansıması. Korku çizgi romanlarının, horror edebiyatının ve sinemasının müzikteki izdüşümü. Sevdiği halde konsepti dağıtmaması için bir aşk şarkısı koymamış albüme.

Metalci ama temiz arpej gitar seviyor, ilahı ise The Smiths’in gitarcısı Johnny Marr. Onun tonlarını bulabilmek için gitarının manyetiklerini kendisi toplamış ve elden geçirmiş. Baslarda ise vazgeçilmez takıntısı The Cure’den Simon Gallup’un soundu. Albümde canlı çalınan bu iki çalgı dışında her şey analog synthesizer ve davul makinelerinden elde edilmiş. Bir zamanlar demode bulunan bu sesler Övünç’ün elinde Retro sanat eserine dönüşmüş. Bu sound şimdilerde epey moda, yeni kuşakların kulağında ama popülerlik Övünç’ün hiç umurunda değil. Zira O piyasaya kendini beğendirmek amacıyla debelenmiyor, sevdiği ve bildiği gibi bir iş çıkarmayı sürdürüyor.

Not: Plak, Rainbow45 tarafından 1000 adet basıldı…