Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Koronavirüs salgınıyla birlikte “vaka” sözcüğü de çok sık kullanılmaya başlandı. Ama doğru seslendireni ara ki bulasın! Kimi “vakaa” diyor kimi “vaaka”… Sunucu, hekim, siyasetçi, fark etmiyor. Hepsi aynı yanlışı yineliyor…

Hekimliği kadar yazarlığıyla da tanınan Uğur Cilasun, Yurt gazetesinde yayımlanan yazılarını bizimle de paylaşıyor. Her hafta bir solukta okuyorum kısacık değinilerini.

Geçenlerde “Hayatın Gerçekleri” başlıklı yazısının bir yerinde şöyle diyordu:

“Bugünlerde ‘ufak şeylere’ takılmaya başladım. Örneğin TV sunucularının, haber spikerlerinin, anlı şanlı yazarların ‘vak’a’ diyemediklerini, bu kelimeyi başka her biçimde söylediklerini fark ettim. Ekonomi eğitimi gördüğü halde bu kelimeyi ‘ökönomi’ diye telaffuz eden Devlet Bey’in yanında, pandemiyi anlatırken ‘dünya(a)’ diyemeyen, ‘asla’ kelimesini tıpkı Kemal Bey gibi son ‘a’yı kısaca söyleyiveren bir Sağlık Bakanımız olduğunu gördüm. Şimdi bunun için ‘ne önemi var?’ diyebilirsiniz. Bence önemli. Çünkü adını kendi öz dilinizde tam söyleyemediğiniz bir ‘şeyi’, bir ‘nesneyi’, bir ‘kavramı’ tam anlamı ile kavramanın olanaksız olduğu kanısındayım. Böyle yöneticilerle ve bu zavallı birikimle bu küresel felaketi nasıl atlatırız, bilmiyorum. Sonumuz hayırlı olur inşallah!” (Yurt, 30 Mart 2020)

Okurumuz Hülya Erdoğan da aynı konuya değinmiş. İletisinde, “vaka” sözcüğünün yanlış seslendirilmesinden yakınıyor:

“Hâlâ kısa iki hece ile ‘vaka’ diye telaffuz eden Sağlık Bakanı da umarım bir gün sondaki /a/’yı /â/ gibi uzatarak söylemeyi ve vurguyu ortadaki /k/ harfine (sanki iki tane /kk/ imişcesine) yapmayı öğrenir.

Dilimiz oyuncak oldu. Spikerler doğru konuşamıyor. Çocuklar nereden öğrenecekler doğru telaffuzu?”

Demek ki böyle “küçük şeyler”e takılan yalnız ben değilmişim! Yalnız olmadığıma sevindim! Bir de şunu ekleyeyim: Doğru seslendiremediğimiz Arapça “vak’a” yerine öz dilimizdeki “olgu” sözcüğünü kullanırsak bu tür eleştirilerle karşılaşmayız! Türkçesi bize yeter!


HAFTANIN NOTU

Bu yanlıştan dönülmeli!


MHP ile AKP’nin uzlaştığı “Af Yasası”, sonunda Meclis gündemine geldi. “Af pazarlığı”, iki parti arasında uzun zamandır sürüyordu. Bir kanat, mafya üyelerini ve uyuşturucu tacirlerini dışarı salmak istiyordu. Öbür kanadın derdi ise çocuk istismarcılarıyla kadınlara kıyanları kurtarmaktı! İktidar ve küçük ortağı, toplumsal tepkiden çekindikleri için pazarlığı zamana yaymışlardı. Koronavirüs imdatlarına yetişti. Her felaketi fırsata çevirmekte çok başarılı olan iktidar, şimdi de salgından yararlanmaya çalışıyor.

Onlar her ne kadar “Biz af getirmiyoruz, infaz sisteminde değişiklik yapıyoruz” deseler de bu yasayla yaklaşık 90 bin hükümlünün salıverilecek olması, yapılan düzenlemenin örtülü bir af olduğunu gösteriyor. AKP-MHP ortaklığının Meclis’teki çoğunluğu doğrudan af çıkarmaya yetmediğinden, bu işi dolambaçlı yoldan, “infaz değişikliği” adı altında gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Ne var ki adında “Adalet” olan bir partinin Meclis’e getirdiği tasarı, adalet şöyle dursun, hiçbir insaf ve vicdan ölçüsüne sığmıyor!

Bu tasarı yasalaşırsa katiller, hırsızlar, ırz düşmanları, uyuşturucu tacirleri, çocuk tecavüzcüleri ve cümle uğursuzlar dışarı çıkacak ama siyasal suçlamalarla içeri tıkılan gazeteciler, avukatlar, milletvekilleri, parti başkanları, sendikacılar, emekçiler, öğrenciler cezaevlerinde kalacak!

Dahası, kendileri gibi düşünmeyen hasta ve yaşlı hükümlüler / tutuklular, küresel salgın koşullarında “insan sağlığını korumak” amacıyla yapıldığı belirtilen bir düzenlemenin dışında tutulacak!

Kamu vicdanını yaralayan bu denli haksız, adaletsiz, eşitsiz ve ayırımcı bir yasayı kimseye anlatamazsınız!

Vakit varken bu büyük yanlıştan dönülmeli!