ABD’de kurulan ve Londra’da şubesi bulunan TÜRKEN Vakfının vizyonu (ABD ve İngiltere’ye) “Yeni gelen öğrencileri batı kültürüne, yaşamına, şehirlerine ve kurumlarına uyarlamak.” Vakfın amacı anlamındaki vizyonunun “Öğrencileri Batı kültürüne uyarlamak” olduğunu TÜRKEN’in kurucu ortaklarından biri olan TÜRGEV’in söz konusu vakfa ayırdığı sayfadan öğreniyoruz.

Vakıf, TÜRGEV ve ENSAR’ın yurtdışı ayağı olarak kuruluyor. Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan’ın yeğeni; kızı ve damadı ise yönetim kurulunda. TÜRKEN de aile vakıflarından biri.

TÜRKEN’in patronu TÜRGEV ve ENSAR’ın Türkiye “vizyonu”, Batı kültürü ve Batılı yaşam tarzı karşıtlığına dayanıyor. Batı’da Batı kültürüne, Doğu’da Doğu kültürüne uymak tüccarlar açısından bir çelişki değil. TÜRKEN’in vizyonundaki “Öğrencileri Batı kültürüne uyarlama” maddesini, faaliyette bulundukları Batılı ülke yönetimlerine “güven mektubu” olarak da okuyabiliriz. Sorunumuz bu değil...

Asıl sorun, TÜRGEV ve ENSAR tarafından TÜRKEN Vakfına vakfedilen, Türk lirası karşılığı 330 milyon lira olan 54 milyon 250 bin dolar paranın kaynağı. CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan’ın ABD Hazine Bakanlığı Vergi Dairesinden edinip paylaştığı bilgiye göre bu miktar 2014-2017 yıllarında aktarılmış. Son iki yılda akan tutarı bilmiyoruz.

ENSAR ile TÜRGEV’in sahip olduğu mal ve parasal varlıkların kaynağına inildikçe yol, su, elektrik, okul, yurt yapsın diye devlete verdiğimiz vergilerin dövize çevrilip gönderildiği ortaya çıkıyor. Ekrem İmamoğlu’nun iptal edildiğini söylediği ve sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesinden vakıflara aktarılmış 357 milyon liralık kaynak, vakfedicinin bizler olduğunu gösteriyor.

54 milyon 254 bin doların asıl bağışçısı kim? Örtülü ödenek mi? Vakıfları adına parayı gönderen Bilal Erdoğan ve İsmail Cenk Dilberoğlu mu? Birincisi ise, kasa hesabına bakılarak; ikincisi ise, bu şahısların servetindeki değişimden anlaşılabilir. Transfer edilen dolarlar eğer Suudi kralının 2012’de TÜRGEV’e yaptığı 100 milyon dolarlık bağıştan karşılandıysa, ENSAR payına düşen parayı nerden temin etti? Bilmek hakkımız, çünkü her durumda vakfedici biziz...

VAKIF DEVLET

Bir vakfın kurulup yaşayabilmesi için malını veya parasını vakfeden birinin/birilerinin olması gerekiyor. Devlet vakıf kuramaz, amacı ne olursa olsun malını ve parasını vakfedemez. Sözleşmelerinde belirtildiği gibi vakıfların kuruluş amacı toplumun bir sorununa merhem olmaksa, o zaten devletin varlık nedenidir. Devletin o sorunu çözmek üzere kurulmuş birimleri vardır. Mesela öğrencilerin kredi ve yurt sorununu çözmek için Kredi ve Yurtlar Kurumu adında bir kurumu var. Kurum yasayla verilmiş görevini yapamıyorsa çare sorunu vakıflara havale etmek değil, kurumu işler hale getirmektir.

Vakıflar, devletin henüz “devlet” olmadığı dönemlerde, serveti ayrıcalıklarıyla güvende tutan kurumlar olarak olarak ortaya çıktı. İslamcılar, modern devlet kurumlarının yerini vakıflarla dolduruyor. Geldiğimiz noktada Türkiye artık bir vakıf devlete dönüşmüş durumda ve baba, bu vakıf devleti, efradından oluşan mütevelli heyetiyle yönetiyor.

Belediyelerin, vakıflara kaynak aktarmayı durdurması yetmez. Eğer Türkiye yeniden modern devlet kurumlarına kavuşacaksa, kamu bütçesinden vakıflara aktarılan mal ve paralarla kamu gücü kullanılarak elde edilmiş varlıklarına el konulması zorunludur. Benim paramla kimsenin hovardalık yapmaya, Manhattan otellerinde zıkkımlanmaya hakkı yoktur!