Türkiye-AB müzakerelerinde geriye gidişler ve sonrası
Fotoğraf: AA

Konuk Yazar,
Dr. Sibel ÖZDEMİR*

Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı işgalle birlikte Avrupa coğrafyasında yaşanan savaş, AB genişleme sürecinin Avrupa için jeopolitik ve stratejik bir tercih olduğunu ortaya koydu. Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın adaylığı hızlı bir şekilde AB gündemine geldi. II.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa coğrafyasında barışı tehdit eden bu en ciddi sınama karşısında AB, bugüne kadar birliğini ve dayanışma ruhunu korudu. Transatlantik İttifakı güçlendirmeye dönük adımlar attı.

***

Ukrayna krizinin AB-Türkiye ilişkilerinde ortaya çıkardığı durum ise AB’nin Türkiye ile daha fazla yakınlaşması ve barışçıl bir dünya için daha fazla birlikte hareket etmesi gerçekliği oldu. Coğrafi olarak Avrupa’nın bir parçası olan Türkiye, tarihsel olarak AB bütünleşmesine sahip çıktı. Katılım müzakereleri 2005 yılında resmen başladı ve önemli bir eşik aşıldı. Fakat ötesine geçilemedi. Bir 9 Mayıs Avrupa Günü’ne daha AB’nin anlamını ve değerlerini gerçekten kavramaktan uzaklaşan bir siyasi anlayışla girdik. Tarihsel olarak çok önemli birikim ve çabalarla ulaşılan aşama mevcut iktidar tarafından ulusal stratejik bir hedef olmaktan çıkarıldı.

***

15 Temmuz Darbe girişimi sonrası OHAL sürecinde Kopenhag Siyasi Kriterlerinde yaşanan geriye gidişlere neden olacak uygulamalarla karşı karşıya kalındı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, 2017’de Türkiye’yi yeniden denetim sürecine aldı. Geriye gidişleri hızlandıran en önemli süreç Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle başladı. Güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüklerinde taahhüt edilen yükümlülüklerden uzaklaşıldı. Bağımsız özerk kurumsal yapılarda, demokratik işleyen kurumsal yapılarda ciddi tahribatlar ve gerilemeler yaşandı. TBMM’nin oy birliğiyle kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi bir kişinin keyfi kararıyla feshedildi.

***

Türkiye-AB arasında imzalanan 18 Mart Mutabakatı, AB açısından düzensiz göç akınına ve sığınmacı krizine çözüm olarak görüldü. Türkiye açısından ilişkilerin ve katılım müzakerelerinin canlandırılması, yeni fasılların açılması, vize serbestisi, Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesinin hızlandırılması ve üst düzey toplantıların gerçekleştirilmesi olarak şekillendi. Düzensiz göç noktasında Türkiye önemli sorumluluklar ve mali külfetler üstlendi. Mutabakat sağlanan 72 kriterden 6’sı yerine getirilmediği için süreç tamamlanamadı. Üstlendiğimiz ağır ekonomik ve toplumsal maliyetlere rağmen bir kazanım elde edemedik. AB’nin sorumluluk yüklenmeden Mutabakatın yenilenmesini tartışmaya açması ise bu iktidarın başarısızlığıdır.

79.Türkiye-AB KPK Toplantısını geçtiğimiz Mart ayında Brüksel’de yaptık. İlişkilerdeki geriye gidişlere yol açan sorunlar masaya yatırıldı. Muhataplarımızın yönelttiği en büyük eleştiri yargı ve temel haklara ilişkin reformların uygulamaya geçirilmemesi ve yargının siyasallaştırılması oldu. Özellikle son dönemde yargı alanında yaşanan olaylar; Gezi ve Kavala Kararları, Canan Kaftancıoğlu Kararı bir kez daha bu mesajların siyasi iktidar tarafından önemsenmediğini gösterdi.

AB ile ilişkilerde ve katılım müzakerelerinde yaşanan ciddi geriye gidişlerden ve kopuşlardan çıkışın, ilişkileri canlandırmanın anahtarı vizyoner liderlerin ve kadroların yönetime gelmesidir. AB’ye tam üyelik yolunda değişim ve dönüşümün öncüsü Cumhuriyet Halk Partili kadrolar ve üyeliğe yüzde 80’le en büyük desteği veren gençler olacaktır.

*TBMM AB Uyum Komisyonu Üyesi