Bu yıl 23.’sü düzenlenen Türkiye Almanya Film Festivali’nde Ercan Kesal’ın Fındıktan Sonra adlı belgeseli dünya prömiyeri yapacak

Türkiye Almanya Film Festivali'nin kurucusu Adil Kaya: Festival bir şenliktir

Nürnberg’de bu yıl 23.’sü düzenlenen Türkiye Almanya Film Festivali dün akşam düzenlene bir törenle başladı. Törende, Halil Ergün ve Alman yönetmen Volker Schlöndorff’a 23. Türkiye Almanya Film Festivali’nin onur ödülü Ercan Kesal tarafından takdim edildi. Festivalde Ercan Kesal’ın Fındıktan Sonra adlı belgesel filminin dünya prömiyeri de yapılacak. Uzun metraj film yarışmasının jüri başkanlığını FIPRESCI Genel Sekreteri Klaus Eder yapıyor. Diğer jüri üyeleri arasında Türkiye’den Mahmut Fazıl Coşkun ve Tuba Ünsal var. Kısa metraj film yarışmasının jüri başkanı ise Özcan Alper. Uzun metraj yarışmasında Türkiye’den Paranın Kokusu (Ahmet Boyacıoğlu), Zor bir Karar (Ender Özkahraman), İşe Yarar Bir Şey (Pelin Esmer), Rüya (Derviş Zaim) ve Yol Ayrımı (Yavuz Turgul) bulunuyor. Alman filmleri arasında Christian Petzold’un Berlin’de bu yıl Altın Ayı için yarışan filmi Transit dikkat çekiyor.

Festival kurucusu ve yöneticisi Adil Kaya ile bir röportaj yaptık.

»İki ülkenin filmlerini bir festivalde buluşturma fikri nasıl çıktı. Başka ülkelerde düzenlenen Türk filmleri festivallerini çok duyuyorum ama böyle ikili bir festival başka yok sanırım...
Evet, başka bir örnegi yok. Türkiye dışında sivil toplum örgütlerinin organize ettiği Türk filmleri festivalleri var. Toplumlar arası iletişimde, Türkiye kültürünün çağdaş bir formatta tanıtılmasında çok önemli bir rol oynuyorlar. Bir kere ayakları yere basıyor, toplumun isteğine cevap veriyorlar. Strassburg‘daki ya da Münih’teki sinema günleri bunların en köklüleri ve saygın festivaller. ABD’de Boston’daki etkinlik de gittikçe gelişiyor ve yerleşiyor. Londra da öyle.
Almanlar konulu festival diyor bizimki gibi festivallere, örneğin insan hakları film festivali ya da müzik filmleri festivali gibi. Bizim film festivalimiz 700-800 sinema etkinliği arasinda ilk ona giriyor. Ilk sirada açık farkla Berlinale var. Tabii bir de etkinliklerin hepsi klasik anlamda film festivali sayılmaz. Biz jürileriyle, yarışmalarıyla, sanatçı söyleşileriyle gerçek bir film festivali düzenliyoruz.

»Siz festivali belediye ile işbirliği içinde mi düzenliyorsunuz? Bağımsız davranmanız konusunda sorun çıkıyor mu ?
Bizim işbirliğimiz daha çok, belediyenin altyapısı ve ekibiyle işbirligi üzerine kurulu. Bunun ötesinde belediyede çok deneyimli kültür yöneticileri var, bir nevi danışmanlık sunuyorlar. Festivalin içerigine ise hiç karışmama gibi bir iş ahlakları var. Alman toplumunun eleştirilmesi konusunda ise bizi adeta yüreklendiriyorlar. Bu tutum, festivale maddi destek veren diger bütün Almanya makamlari için de geçerli, yani kendilerini eleştirmemiz için maddi destek veriyorlar!

» Bütün Avrupa’da da bu böyle mi?
Yok, o kadar da degil. Bu tutum Almanya için geçerli. Tarihsel sorunlarından dolayı, halkına yönelik, eleştiriye yönelik bir demokrasi anlayışı kurmak zorunda kalmış Almanya. Yoksa o korkunç Nazi vahşetinin üzerine saygın yeni bir kültür kuramazlardı. Yeni milliyetçilerin ve ırkçı politikacıların devlet yönetimlerine girmesiyle, Hollanda olsun, Belçika olsun, Avusturya olsun, bu gibi ülkelerden artık böyle özeleştirel bir yaklaşım beklemek imkânsız.

» Türkiye’den nasıl bir destek alıyorsunuz?
Sinema sanatçılarımızdan, sektörde çalışanlardan, üretenlerden, yapımcılardan, sürekli destek alıyoruz, cok sıcak ilişkilerimiz oluştu. Festivali ayaktan tutan bir saç ayağı kesinlikle onlar. Kültür Bakanlığı ise 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra festivale verdiği desteği tamaman kesti.

»23 yıl öncesiyle bugünü kıyaslarsanız nasıl değişiklikler oldu?
Iİk başladığımızda Türkiyeliler gelirdi festivale, bir de bir iki tane Türkçe öğrenmiş Alman. Oğlum içerde minder var mı diyen teyzelerimiz vardı 1992’nin ilk sinema günlerinde. Artık festival Nürnberg toplumunun içsellestirdiği bir etkinlik. Seyircilerin yarısından fazlasını Almanlar oluşturuyor. Türkiye’deki son darbe girişiminden sonra festivalin Alman seyirci sayısı arttı. Bu da Türkiye’nin Almanlar için artık ne kadar önemli oldugunu gösteriyor. Nürnberg’e uçakla geldiğinizde gümrük polisi festivale geldiginizi öğrenince, buyurun geçin diyor. Bir Alman polisi diyor bunu, nereden nereye yani.

»Türkiyeli seyirci kitlesinin katılımı nasıl?
Türkiye’de yaşanan o korkunç kutuplaşmadan Almanya’daki Türkiyeliler de nasibini alıyor. Artan milliyetçilik, şovenizm de misliyle mevcut burada. Ama festivale saygı duyduklarından mıdır nedir, programlarımıza katılıyorlar...

» Bu yılki festivalde neler var?
Açılış töreninde iki sanatçımıza sinemaya yaptıkları katkılarından dolayı onur ödülü verecegiz. Volker Schlöndorff Almanya’nin önde gelen uluslararasi yönetmenlerinden. Altın Palmiyesi de var, Oscar'ı da. Diğer onur ödülü Halil Ergün’e verilecek. Her iki sanatçımız da sinemayı nasil ileri götürebilirim, topluma nasıl bir değer katabilirim sorusuyla sanatlarını üretmişler ve üretmeye devam ediyorlar. Sonra 10 günlük programda yarışmalar var, konuklar var, söyleşiler var. Film gösterimlerinden sonra canlı müzik ve sohbetler var. Var da var yani. Bir de yıllık izinlerini festivale denk getiren birçok sinema severlerimiz var. Festival bir şenliktir. Biz de sanat dolu bir 10 gün yaşayacağız.

»Maddi ve manevi çok fedakârlıkla ortaya çıktığını biliyorum festivalin. Ödülü ne, sizin için?
Bu festivalin en güzel ödülü hem Türkiye’den hem de Almanya’dan sanatçılarla, kültürle ugraşmayı kendine meslek etmiş kişilerle yaşadiğimız cok güzel anlar ve kurduğumuz o güzel dostluklar. İnanın, paha biçilmez bir ödül bu. Hani klasik bir soru vardır ya, yaşamın anlamı ne? İşte bu... Yaşam anlayışının birleştiği yerlerde dostlukları kurmak, yaşamak ve yaşatmak.