“Ülke, toplum ve siyasal iktidar” üçlüsünden oluşan devleti, tek bir kişiye dönüştürme yolunda beka, sihirli bir sözcük. İnsan haklarına dayanan “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti, bir kişi devleti olarak tasarlanıyor. En kapsayıcı kamu tüzel kişiliği olarak, yasama, yürütme ve yargı erkleri üçlüsünde örgütlenen Türkiye Cumhuriyeti, hukuki yapı olarak, Anayasa’nın üstünlüğü […]

“Ülke, toplum ve siyasal iktidar” üçlüsünden oluşan devleti, tek bir kişiye dönüştürme yolunda beka, sihirli bir sözcük.

İnsan haklarına dayanan “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti, bir kişi devleti olarak tasarlanıyor.

En kapsayıcı kamu tüzel kişiliği olarak, yasama, yürütme ve yargı erkleri üçlüsünde örgütlenen Türkiye Cumhuriyeti, hukuki yapı olarak, Anayasa’nın üstünlüğü kuralında somutlaşan aşamalı kurallar dizisine dayanır.

YASAMA

Anayasal olarak yasa öneri ve yapım yetkisi TBMM’de olduğu halde, bakanlık bürokratlarının hazırladığı öneriler, Komisyonlarda, CHP-HDP ve İyi Parti vekillerinin muhalefeti ölçüsünde ancak çok sınırlı olarak değişebiliyor. Genel Kurul’da ise AKP-MHP’li vekillerin el kaldırma ve indirmesi ile kabul ediliyor.

YÜRÜTME

Siyasal ve idari anlamda tek kişide toplanıyor. Kendisine bağlı politika kurulları adına, bakanlar adına ve valilere kadar bütün idari kademeler adına konuşmalar yapan kişi, kararları da bizzat alıyor. Resmi Gazete’de yayımlanan düzenleyici ve birel bütün işlemler de, tek imzalı.

Kamu tüzelkişiliğine sahip üniversite yöneticilerini tek kişi atıyor. Politika kurullarına olduğu gibi üniversitelere eski vekiller atanarak, bu makamlar yemlik ve kişisel iktidarını pekiştirme aracı olarak kullanılıyor.

YARGI

Tek kişi ve TBMM’deki çoğunluğu tarafından oluşturulan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yeni yapısı, yargıyı büyük ölçüde siyasallaştırdığı için, “sav-savunma-hüküm” üçlüsünde “sav” belirleyici. Ağır Ceza Mahkemeleri, hemen istisnasız savcı mütalaaları doğrultusunda karar veriyor.

Emniyet güçleri ve yargı, bir yandan, geçen yıllarda olduğu gibi kolektif dava inşası yolunda seferber ediliyor; Gezi davası, bunun güncel örneği. Yargı yolu ile sindirme harekâtı, anayasal hakları sahiplenmeye elverişli toplu özgürlük kullanımını baskı altına alırken, Gezi meydanında AVM yolunu da açmayı hedefliyor.

Öte yandan, suç teşkil etmeyen barış bildirisi rızacısı öğretim üyelerine karşı yüzlerce dava açıldığı halde, davalar tekçi bakış açısı ile yürütülüyor. Öğretim üyeleri terörize edildiği ölçüde üniversiteler üzerinde tek kişi hakimiyeti pekişiyor.

Avrupa Mahkemesi kararlarına sürekli meydan okumanın bir nedeni de, Mahkeme yargıçlığına gösterilen adayların geri çevrilmesi; AYM üyeliğine atanan partililere itiraz edilemiyor zira.

Bu süreç, ulusal yargıyı biçimlendirilmeye çalışan zihniyeti de teşhir ediyor.

YEREL SEÇİMLER NEDEN ÖNEMLİ?

Tek kişi, seçim meydanlarındaki konuşmaları ile aday görüntüsü veriyor; bütün belediye başkanlıklarına adaymış veya bir yerel yönetimler bakanlığı varmış ve ona adaymış gibi davranıyor.

Ötekileştirici ve ayrıştırıcı bir nefret söylemi, yerel yönetimleri de “fiili hiyerarşik ilişki” ağına alma amacına yönelik. Çünkü, partisinden olan başkana istediğini yaptırabiliyor. Diğer başkanları ise, güdümü altına alamıyor. Bu nedenle, Devlet yapısı içinde tek kişi iktidarının önündeki başlıca engel, kendisinin doğrudan emir veremediği yerel yönetimler. Anayasa dışı “kayyum sopası” da, bunun için kullanılıyor.

BÜROKRATLAR, SİYASET DE YAPIYOR

Siyasetçilerin onaylamakla yetindiği yasa önerileri bürokratlarca hazırlandığı gibi siyasal statüden arındırılarak daha çok idari hizmet birim amirleri olarak bakanlar, oy istiyor ve siyaset yapıyor.

GERİLEME VE İLERLEME ASİMETRİĞİ

Seçilmiş ve atanmışların yer değiştirmesi, devlete ilişkin bütün sıfatları uhdesinde toplayan kişinin parti başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’ni, kurumlar üstü ve kapsayıcı bir kamu tüzelkişisi statüsünden hızla uzaklaştırıyor. TBMM’de zaman zaman dillendirilen parti devleti, gerçekle tam örtüşmüyor; “Devletin kişiselleşme olgusu” daha belirgin. Bu nedenle, 31 Mart seçimleri, gerçekten bir beka sorununda düğümleniyor: ülke genelinde Cumhur İttifakının üstün gelmesi, Türkiye Cumhuriyeti için; gerilemesi ise, “tek kişi devleti” için beka sorununu yaratacak.