12. sınıf Çağdaş Türkiye Tarihi ders kitabındaki Gezi analizi, ders kitaplarının Erdoğan medyasına dönüştüğünün bariz kanıtlarından biridir. Havuz medyası yazarlarından birinin köşe yazısından uyarlandığı belli metin, aynı zamanda Türkiye’nin bir parti devletine dönüştüğünü de gösteriyor. “… mevcut iktidara karşıtlık özelliği kazandı”, “Hükümetten rahatsızlık duyan ve eylemleri organize eden kesimler, hükümetin ekonomik …” diye devam eden anlatımdaki “iktidar” ve “hükümet”, metni düzenleyen tarafından “devlet”e karşılık kullanılıyor. Kavramlar karşılığı olduğu anlamda kullanılmış olsaydı, yazar, Gezi’nin hükümeti (devleti değil) hedef aldığı tespitine yer veremezdi. Çünkü o zaman analizde bir gerçeğe parmak basılmış olurdu...

Daha güzel bir Türkiye şarkısıyla sokaklarda buluşan ebeveynlerine balkondan el sallayan, kiminizin Gezi kortejinde elinden tutup birlikte yürüdüğünüz, yorulduğunda omzunuza aldığınız bugün lise 12. sınıf öğrencisi olan çocuğunuz, bu tür metinleri okudukça aslında sizin anne, baba, abla kılığında bir “vatan haini terörist” olduğunuzu öğrenmiş olacak! İşin daha ironik tarafı, terörist olduğunuzu söyleyen kitapların, ciltleyesiniz diye okul çantası içinde evinize gönderilmesidir.
Ders kitaplarının okulların açılışına yetişmeme olasılığından kaygılanıp yaygara koparanlar, CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun soru önergesiyle gündeme gelen bu saldırıyla sarsılmadılarsa beklesinler; kitaplar açıldıkça onları çileden çıkaracak çarpıtmalar bir bir ortaya saçılacak. (Çocukların parlak açık renklere ilgisini bilirsiniz ama kitaplarda mat renklerin neden ağırlıkta olduğu gözünüzden kaçabilir. Talim Terbiye, ağaçların yeşil, çatıların kırmızı olduğu kitap resimlerinde sarı rengin kullanılmasını istemiyor!)

Ders kitaplarının içeriği, hazırlanması ve dağıtımına ilişkin yılda en az birkaç köşe yazan, Türkiye’nin ders kitabı politikasını makale konusu yapmış ilk kişi olarak bu sene ders kitapları hakkında yazmamıştım. Artık hükümeti, Eğitim Bakanlığını ve ders kitabı yazar ve yayıncılarını uyarma çabasının bir anlamı olduğuna inanmıyorum.

Türkiye’de ders kitapları hükümet tarafından öğrencilere gönderilen şarbonlu mektuptur. ABD’li matematik profesörü Theodore Kazinski’nin 80’li yıllarda adrese teslim gönderdiği şarbonlu mektupları gibi kitap poşetini açan öğrenciyi zehirler. Onun için kâğıt krizinin ders kitabı basımını riske atacağı haberlerine çok sevinmiştim. Kötü hazırlanmış, yalanla yanlışla doldurulmuş ders kitabının olması olmamasından daha iyidir.

Ders kitapları, öğretmen yetiştirme sorunu olan, öğretmenin özgür olmadığı Türkiye gibi ülkelerde öğretim programları yerine kullanılır. Öyle ki ders kitabı, öğretmenin rolünü elinden alacak kadar eğitimle özdeş bir eğitim aracıdır. Fakat ders kitapları islamcıların elinde yokluğu eğitime nitelik katacak kadar tehlikeli bir silaha dönüştü. Olmaması hiçbir dersi aksatmaz. Aksine öğretmenlerin konularına daha geniş perspektiften bakmalarının önündeki bir engel kalkmış olur. Ders kitabı yoksa, olduğu kadarıyla öğretmen mesleki bilgisini devreye sokar, öğrenci ihtiyacı olan bilgi için seçim yapabileceği başka kaynaklara yönelir. Bu haliyle ders kitabı, öğretmen ve öğrencinin düşünmesinin, kendi fikirlerini oluşturmasının önündeki engellerden biridir.

Özellikle tarih kitapları için yalancının önde gideni diyebiliriz. Amerikalı tarih öğretmeni James W. Loewen, Öğretmenimin Söylediği Yalanlar kitabında, egemen ideolojinin tarihi gerçekleri nasıl çarpıttığını anlatır. Ancak Loewen, devletin tarih kitaplarına bağlı kalıp yalancının yalancısı olmaz, öğrencilerine gerçeği anlatır. Gezi ve 15 Temmuz henüz tarih olmadı. Umarım öğretmenlerimiz Loewen’i örnek alır, öğrencilerine, tanığı oldukları olayların gerçek yüzünü anlatma yolunu seçer.

Ders kitaplarının hazırlanması, basımı ve dağıtımı konusunda MEB’in uzman kadrosu yok. Ders kitaplarının konuları ele alış yöntemi, bilgisi, anlatımı, dili, tasarımı; yazımı, onay süreci, dağıtımı pedagojinin ilkelerine aykırıdır. Okutulacak kitapların seçiminde de öğretmenin, müfettişin, okul idaresinin, öğrenci ve velisinin hiçbir söz hakkı yok. Türkiye’de, yüzme havuzu bulunan otelin işletmecisinden sertifikalı havuz görevlisi isteniyor. Fakat ders kitabı yazmak, eğitim yayıncılığı yapabilmek için herhangi bir referans gerekmiyor.

Sorunun çözümü, ders kitabının pedagojik bir eğitim materyali olarak ele alınmasına; hazırlanması, temini ve dağıtımında kamusal çıkarları gözetilmesine bağlıdır.