Maslak 1453 projesinin hükümetin vurduğu darbe sonucu açığa düşmesi sonrasında özellikle sosyal medya bir tür zafer turuna çıktı. Ama zafer çılgınlığının ifade ediliş biçimi İstanbul’un son orman alanlarından birinin talandan kurtarılmasıyla ilgili değildi. Ali Ağaoğlu’na yönelik alay, gırgır, küfür bini bir paraymışcasına savrulup durdu. Orman Bakanlığının iptal kararına sevinenlerin büyük çoğunluğunun derdinin çevre, kent değerleri vs değil de Ağaoğlu’na yönelik derin bir haset duygusu olduğu tepkilerden anlaşılıyordu.

Yalnızca iki örnek, twitter’dan; Ağaoğlu'nun Maslak 1453 projesi iptal edilmiş, adam "adamın ekmeğiyle oynadılar" diyor. Ulan herif saatini satsa araba alır, ne ekmeği?” ve Maslak 1453 iptal olmuş. Bu durumda; "Tarih hayal edenleri değil G.t olanları yazar." 

Evet, projesinin reklamında tam da bir kibir kralı olarak oynuyordu Ağaoğlu. O kadar kibirliydi ki reklamlarında kendisini kendisi oynuyordu. Bir çeşit eşi menendi bulunmaz hali. İşin en ilginç yanı reklamdan taşan kibir farkında olmadan yapılmışa benzemiyor. Metin yazarından yönetmenine ve oyuncuya kadar tüm ekip ‘çok kibirli bir Ağaoğlu tipi’ kurgulayalım diye epey çalışmış gibi. Kibrin çok sattıracağı planlanmış.

Haksız da değiller, evet Orman Bakanlığı projenin orman bölümünü iptal etti güya ama 1453 Maslakta yükselecek ve dairelerin çok büyük bölümü çoktan satılmış durumda. Maslak 1453’te oturmak için oldukça fahiş bedeller ödeyenler o kibirle özdeşleşmek, Ağaoğlu’nun sakil kibrinden pay almak istiyorlar.

Çünkü zamanımızın çok satarı kibirli olmak oldu.

Türkiye’de kibirli kişiliğin marka değeri artık çok yüksek.

Türkiye’ye özgü kibirli kişiliğin çok benzer bir gelişim öyküsü var. Kırdan kente göç ediş. Düpedüz yoksulluktan, düşük ya da alt orta gelir seviyelerinden hayata atılma. İyi eğitim ve nitelikli iş olanaklarından yoksun olma ya da bunu önemsememe. Çekirdekten, sokaktan yetişme miti. Sonra sanki başından beri bunu planlamışcasına bir katakulliye getirip yırtma ve sınıf atlayıp, paranın gözünü çıkarma. Ardından da özellikle iyi eğitimi olanları, mütevazı olanları alaya alan bir tarz tutturma.

Mutevazılığın, bir lokma bir hırka mottosunun yerini lükse, gösterişe, tüketim fetişine ve kibre bırakması

Bu hikayenin ilk ya da  ilk medyatik  ipucu İbrahim Tatlıses’te kendisini belli etmişti. Dilinden düşürmediği, mağarada doğdum, Oxford vardı da okumadık mı ağlaklıklarıyla, beş yıldızlı otelin kral dairesinde mangal yapma sakillikleriyle Tatlıses, yoksulların rol modeli olmuştu. Televizyon şovlarına ‘his yapıp ağlama’ tribini armağan ederek hem ağlarım hem de kibirliyim, o kadar kibirliyim ki siz eğitimlilerin, kentlilerin değerleriyle dalgamı da geçerim tarzını yaygınlaştırmıştı.

Tatlıses’ in yükselişiyle Turgut Özal iktidarının eşzamanlılığı Türkiye’ nin ruhunun ne yöne gittiğini gösteriyormuş.

Tatlıses, başka bir dönüşümün de taşıyıcısı oldu. Ondan önce yoksulların rol modeli olan Yılmaz Güney’i taklit ederek içini boşalttı. Bir tür ona özenirmiş gibi yaparak, onun imgesinin bozulmasını sağladı. Handiyse yoksullar Tatlıses’i zamanın Yılmaz Güney’i sandılar.

İşte R. T. Erdoğan ve A. Ağaoğlu’nun kibirleri tam da bu iklimde büyüyüp serpildiler.

Şu ya da bu yolla bir kere gücü elde eder ‘alemin kralı’ olabilirsen, artık sana her yol mubah, sen her şeye layıksın, istediğini yapabilirsin. Kuralmış, ilkeymiş, şuymuş buymuş sana uymaz, sen kendi kuralını koyarsın hayat sana uyar!

Eskiden siyah beyaz tüplü televizyonların üzerine dantel koyanların artık LCD televizyon ‘ünitelerini’ Swarovski taşlarla bezemeleri hali.

Ağaoğlu’nun kaptığı ormanla böbürlenmesi de olasılıkla ‘böbürlenme padişahım’ hikayesi gereğince Erdoğan’ın kibrine toslamışa benziyor. Hani bir tür, ‘ulan adama bir kıyak geçtik, kendini kral sandı, utanmadan karı kız muhabbetiyle bile övünüyor,bi de ben hükümetten bişi almadım diyor, verin şuna ayarı da görsün gününü, haddini bilsin’ tepkisi. Dahası bu ters tepmenin Ağaoğlu’ nun, Enver Aysever’ in Aykırı Soruları’ nda Erdoğan’ la ilişkisine dair ettiği laflardaki kibrinden kaynaklandığı bile öngörülebilir.

Kibir, kof özgüvene karşılık gelir. Kof özgüven de zoru görünce ilksel haline geriler. Bir de bakarsınız ki alemin kralı gibi dayılananlar aynı hızla el pençe divan durumuna geçivermişler. Gösterişli zalimlikleri bu korkularındandır.