Yaşadığın ülkede, kendi memleketinde kimliğin ya da siyasal düşüncen nedeniyle özgürlüğünü kaybedeceğinden, hayatının tehdit altında olduğundan, çocuklarının, ailenin geleceğinden endişe ediyorsan ne yaparsın? Yaşadığın, büyüdüğün toprakları terk etmek nasıl bir acıdır?

Mültecilik umudu yitirdiğin andır. Göçün zorunluluk haline gelmesidir. Çaresizliğin yansımasıdır.

Suriye’de yaşanan süreç ortada. Emperyalizmin müdahalesi ile vücudu canlı canlı parçalanan bir insan gibi Suriye. Bunun sonuçlarını bir insanlık trajedisi olarak yaşıyoruz. Milyonlarca insanın yerinden yurdundan olduğu bir sürecin içindeyiz. Bu trajedi Ege’yi de bir acı denizine çevirdi neredeyse.

Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) verilerine göre Ürdün’de yaklaşık 616,000 Suriyeli mülteci var. Bunların yaklaşık 500 bini kampların dışında Ürdün toplumunun içinde yaşıyor. Bu sayı Ürdün’ün Suriye savaşı öncesindeki nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u. Bu anlamda Ürdün, Suriye savaşının etkilerini en ağır şekilde yaşayan ikinci ülke.

Mevcutta Lübnan’da yaşayan her 6 kişiden 1’i Suriyeli mülteci. Lübnan’ı 11 kişiye 1 kişi ile Ürdün, 28 kişiye 1 kişi ile Türkiye takip ediyor. Sayı olarak Türkiye en fazla sayıda mülteciye sahip olan ülke. Kayıt altına alınmış 2 milyon 869 bin mülteci var. Bunların yaklaşık yüzde 92’si kampların dışında yaşıyor.

Ürdün’e gelen Suriye, göçmenlerin ağırlıklı olarak Suriye’nin kırsal bölgelerinden geldiği, eğitim düzeylerinin Ürdün’ün yerleşik nüfusuna göre daha düşük olduğu ve daha genç bir nüfusa sahip oldukları görülüyor.

Ürdün’deki Suriyeli mültecilerden kamplar dışında yaşayanların, Suriye’de başlayan krizin öncesinde, yani Mart 2011 öncesindeki konumuna bakalım. Suriyeli erkek göçmenlerin yüzde 63’ü Suriye’deki savaş öncesinde emek piyasalarına katılıyordu ve bunların yüzde 17’si işsizdi. Ürdün’de günümüzde aynı kişiler için işgücüne katılım oranı yüzde 51, işsizlik oranı ise yüzde 57’den fazla. Mülteci kadınlarda işgücüne katılım talebi günümüzde yüzde 7 ile Suriye’deki düzeyinde. İşsizlik oranı ise kadınlar için yüzde 88.

Yani Ürdün’de Suriyeli göçmenler öncelikli olarak işgücü piyasaları tarafından yeterli ölçüde kabul edilmiyor. Kabul edilenlerin durumu ise oldukça kötü.

Suriyeli mültecilerin yalnızca yüzde 10’u yasal bir çalışma iznine sahip. Buna göre çok önemli sayıda kayıtdışı çalışan mülteci var Ürdün’de. Düşük ve azalan ücretler, uzayan çalışma süreleri, kötü çalışma koşulları, yasal korumaya ve düzenlemelere sahip olmamak mülteciler için emek piyasalarının karakterini oluşturuyor. Suriyeli göçmenler aynı sektörde çalışan Ürdünlülere göre daha uzun sürelerle çalışmak ve daha az ücretle geçinmek durumunda. Bununla birlikte kayıtdışı çalışan Ürdünlü işçiler, durumları bir parça daha iyi olsa da benzer sorunlarla karşı karşıya.

“Hoca! Hoca! Burası Türkiye. Bize ne Ürdün’den” diyebilirsiniz. Çok haklısınız. Ancak Türkiye için Suriyeli göçmenlerin emek piyasalarına etkisine dair bu kapsamda bir çalışma yok. Dolayısıyla alana ilişkin akademik ilgiye ve çok sayıda çalışmaya rağmen tam olarak fikir sahibi olamadığımız bir durum söz konusu.

Türkiye için emek piyasalarında Suriyeli mültecilerin konumunun Ürdün ile benzer olduğunu varsayarsak, 18 yaş ve üzerinde en az 700 bin Suriyeli göçmenin işgücü piyasalarına katılma arzusunda olduğunu, bunların en fazla 300 binin çalışabildiğini ya da iş bulabildiğini söylemek mümkün.

Buna karşın İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan “2016 Türkiye Göç Raporu”na göre çalışma izni alan Suriyeli mülteci 7 bin. Yani Suriyeli göçmenlerde kayıtdışı oranı iyimser bir yorumla yüzde 97-98 düzeyinde.

İşsizlik, düşük ücret, uzun çalışma süreleri, Türkiye’de bizim yabancı olduğumuz şeyler değil. Ancak Suriyeli göçü ile birlikte Türkiyeli işçiler için de çalışma koşullarının zorlaştığını, bunun Suriyelilere yönelik bir tepkiye dönüştüğünü ön görmek mümkün.

Nitekim Hrant Dink Vakfı’nın Medya’da Nefret Söylemi Raporu Ocak-Nisan 2017 verilerine göre nefret söylemine en çok maruz kalan ikinci grup Ermenilerden (439 haber) sonra Suriyeliler olmuştur (433 haber).

Sonuç olarak iş yok, ekmek yok, nefret söylemi var.

Türkiye bir karanlığın içinde. Mülteci aldığı kadar verme potansiyeli de giderek artıyor. Bugün Suriyeliye nefret söylemi gösterenlerin yarın mülteci olmayacağının garantisi yok. O yüzden dayanışma tek gerçeğimiz. O yüzden yürümek lazım…