Siyasal İslamcılık amacına ulaşmak için “her şey mübah” ve iki yüzlülüğü normal görür. Bu bir iddia değil, somut gelişmeler karşısında, İslamcıların ikiyüzlü siyasetindeki dışavurumda kendisini ele verir.

Önce kısa bir bilgi notu aktarayım. Almanya’da yaklaşık 5 milyon civarında Müslüman yaşıyor. 2700 civarında da cami mevcuttur. DİTİB’e ise 960 dernek bağlı olup, 1000 civarında camisi mevcuttur.

Türkiye’de devletin ve kamu hizmetlerinin İslamileştirilmesini talep eden İslamcılar, Almanya’da “laiklik" talep ediyorlar.

Nasıl mı?

Almanya hükümeti, din ve devlet ilişkilerine dair bazı değişimler planlıyor.

İlki; Almanya imam yetiştirmek için Osnabrück Üniversitesi desteğiyle bir "İslam koleji” kurucak. İslami cemaatlerin dini personelinin eğitimini hedefleyen bu projenin 400 bin avroluk bütçesi olacak. Bu projeyi yürütecek derneğe, Almanya’daki İslami dernekler ve kişiler üye olabilecek.

Almanya ikinci bir adım olarak, Kilise vergisi gibi, Cami Vergisi modelini tartışıyor. Çünkü Cami vergisiyle, ‘şüpheli- kaynağı belli ve şeffaf olmayan’ özellikle yurtdışından gelen kaynaklara, İslami derneklerin ve Camilerin bağımlı kalmasını önlemek istiyor.

Onun yerine, müslümanların gönüllü vergisiyle, kendi camisini finanse etmesinin faydalı olacağını savunuyor.

Üçüncü değişimi ise, “İslam Din Dersi" alanında hedefliyor. Baden-Württemberg eyalet hükümeti İslam din dersi için bir vakıf modeli önererek, devlet kurumunun tesis edilmesini savunuyor.

Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi Başkanı Aiman Mazyek "İmamların Almanya’da yetiştirilmesi bizim her zaman arzumuzdu" diyerek destek veriyor.

Fakat, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nden (DİTİB) ve Milli Görüşçüler ilginç bir şekilde, Türkiye’deki tutumunun tam tersine, Almanya’nın “İmamların eğitilmesi” projesine "İmamları eğitmek devletin değil dini cemaatlerin vazifesidir" diyerek itiraz ediyor.

İslam din dersinin de anayasaya uygun bir şekilde verilebilmesi için kendi bağımsız uzmanlar komisyonu oluşturmalarının gerektiğini savunuyorlar.

Cami vergisini ise “İslam’ı ve Müslüman kurumların denetim altında tutmak” ve “köken ülkeye bağını koparmak” amacı taşıdığını savunup karşı çıkıyorlar.

Peki Bunları Türkiye’de Neden Talep Etmiyorsunuz?

Soru şu; DİTİB, Türkiye’de devletin dine müdahalesine neden itiraz etmez?

Diyanet İşleri Başkanlığı, YÖK, İlahiyat ve Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, imam yetiştirirken, DİTİB neden, ”İmamları eğitmek devletin değil dini cemaatlerin vazifesidir" diye, Türkiye’de itiraz etmiyor!

Devlet halkın vergisini 150 Bin imama, 90 bin camiye, binlerce Kuran Kursuna, onbinlerce din dersi öğretmenine aktarırken, DİTİP, devlet “İslam’ı ve Müslüman kurumların denetim altında tutmak” istiyor diye itiraz etmez?

Türkiye’de şeriat, Almanya’da laiklik talep eden iki yüzlülük değil de nedir?

Tıpkı Türkiye’de, AKP, SP ve MHP’ye oy verip, sağcı ve dinci olurken, Almanya’da SPD, Yeşiller ve Sol Parti gibi sol ve sosyal demokrat laik partilere oy vererek “solcu ve laik” olmak iki yüzlü siyaset değil de nedir?

Evet; devlet dini olandan eline çekmelidir. Devlet din adamı yetiştirmemelidir. Devlet din eğitimi vermemelidir. Devlet dini finanse etmemelidir.

Çünkü laiklik, sadece devletin dinden, dinin de devletten elini çekmesi değildir. Aynı zamanda dinci sınıfının, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü yaşamak isteyen insanlara istismarcı musallat olmayı da önlemesidir.

Çünkü laiklik aynı zamanda inanç özgürlüğünün teminatıdır. İnanan, inanmayan herkesi, dinci istismara ve dışlamaya karşı koruyandır.

Laiklik inanç alanındaki şeffaf olmayan, kaynağı ve kullanımı belirsiz finansman işleyişini denetime tabi tutmaktır. Yani laiklik, toplumsal barış içinde yaşayacağımız eşit yurttaşların huzur ve mutluluğudur.

Fakat dinci sömürücüler ve gericiler, laikliğe, şeffaflığa ve denetilmeye karşıdırlar. Çünkü onların kitleler üzerindeki şeytani hegemonyalarını kıran, laikliğin herkesten şeffaflık ve denetlenebilirlik talebidir.

Ama din bezirganları, Tarikat-Cemaatler üzerinden holdingleşenlerin korkulu rüyası laikliktir. Laiklik dinciliğe dayalı sömürücü saltanatlara izin vermez. O nedenle laiklik karşıtı olanların asıl korkusu tam da bu kaygılardır!