1950’lerde Orhan Tuna’nın yaşadığı haksızlığı bugün Ayşe Buğra ve çok sayıda başka bilim insanı yaşıyor. Ayşe Hoca için uzun söze gerek var mı? Yolu sosyal bilimlerden, sosyal politikadan geçen herkes onun kıymetini bilir.

Bugün Türkiye’de yolu sosyal politikadan geçen herkesin çok iyi bildiği iki bilim insanından söz edeceğim. Sosyal politika öğrencileri ve sosyal politika öğreten akademisyenler ve ülkemiz bu iki hocaya çok şey borçlu. Eserleri sosyal politika ve çalışma ekonomisi bölümlerinde temel kaynaklar arasında. Kendi alanlarının üretken ve öncü isimlerinden iki bilim insanı, iki kıymetli hocadan Orhan Tuna ve Ayşe Buğra’dan söz edeceğim.

Prof. Dr. Orhan Tuna Türkiye’de sosyal politikanın öncü isimlerindendir. Nazilerden kaçarak Türkiye’ye yerleşen ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde sosyal siyaset kürsüsünün kurulmasına öncülük eden Gerhard Kessler’in asistanı olan ve 1951’de profesör olan Tuna, sosyal politikanın kurumsallaşmasına büyük katkılar yaptı.
Sosyal politikanın öncülerinden

Tuna sosyal politika ve çalışma ilişkilerinin sadece teorisi ile ilgilenmedi. Bir yandan sendikaların kuruluş çalışmalarına destek verirken, öte yandan sendikacılara ve işçilere dönük eğitim çalışmalarında yoğun olarak yer aldı. 1948 yılında Tuna’nın da aktif çabaları ile başlayan Sosyal Siyaset Konferansları dizisi ile sosyal politika literatürüne ve uygulamasına büyük katkı yaptı. Tuna 1947-1960 döneminde sosyal siyaset ve sendikacılık konusunda ilk akla gelen bilim insanlarından biriydi.

turkiye-de-sosyal-bilimcinin-serencami-orhan-tuna-dan-ayse-bugra-ya-839178-1.

İktisat Fakültesi dekanlığı ve sosyal siyaset kürsüsü başkanlığı da yapan, yüzlerce makalesi, çevirisi ve çok sayıda kitabı olan Orhan Tuna 1951 yılında Grev Hakkı, İş Mücadelelerinde Yeri ve Ehemmiyeti başlıklı çalışmasını yayımladı. Grevin yasak olduğu, dahası greve teşvikin bile cezalandırıldığı bu yıllarda Tuna’nın bu eseri grev hakkının gündemde tutulması ve savunulmasında önemli bir bilimsel dayanak olur. Tuna’nın grev hakkını savunması, işçileri eğitmesi, sendikacılığı güçlendirmeye çalışması Demokrat Parti (DP) iktidarının hoşuna gitmedi. Ilımlı görüşleri ile bilinen Tuna 1950’lerin ikinci yarısında hedef alındı ve ağır itham ve baskılarla karşılaştı. 1950’lerin ikinci yarısı DP için iktidar sarhoşluğu ve kesif otoriterleşme yıllarıdır. DP muhalefete karşı tahammülsüzdür, nobrandır ve hoyrattır. Sendikalar, üniversiteler ve Orhan Hoca da bundan payını alır.

BİLİM VE SENDİKAYA TAHAMMÜL YOK

DP Hükümeti kontrol altına alamadığı Türk-İş’i kapatmak, her türlü üst düzey örgütü (Birlik, Federasyon, Konfederasyon) ortadan kaldırmak ister. Sendika ve sendikacılara yönelik tutumun dönüm noktalarından biri sendika birliklerinin kapatılması, diğeri ise İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Siyaset Kürsüsünce düzenlenen seminerlerin engellenmesi ve Profesör Orhan Tuna’nın hedef alınmasıdır. 1956’da sendikalara ve sendikacılara yönelik baskılar sendika birlik ve federasyonlarının kapatılması ile doruk noktasına ulaşır.

Aynı hukuki statüye sahip olmalarına rağmen birlik ve federasyonlardan bazılarının kapatılıp bazılarının kapatılmaması dikkat çeker. Yöneticileri DP’li olan sendika birliklerine dokunulmazken Adana, Ankara, Eskişehir, Bursa, Kocaeli, İskenderun, Gaziantep ve Diyarbakır’daki birlik ve federasyonlar ile İstanbul Gazeteciler Sendikası kapatılır.
DP’nin sendika ve sendikacılara yönelik baskıcı uygulamalarının bir diğer örneği Sosyal Siyaset Konferansları’nın engellenmesi olur. Sosyal Siyaset Konferansları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Siyaset Kürsüsü tarafından 1948 yılında başlatılan ve her yıl düzenlenen, sosyal politika konularında Türkiye’den ve yurt dışından bilim insanlarının, uzmanların, sendika ve işveren örgütleri temsilcilerinin tebliğler sundukları toplantılardı. Bu tebliğler Sosyal Siyaset Konferansları adı altında kitaplaştırılıyordu. Sosyal Siyaset Konferansları bugün de yayınına devam eden sosyal politika ve çalışma alanında önde gelen bir dergidir.

turkiye-de-sosyal-bilimcinin-serencami-orhan-tuna-dan-ayse-bugra-ya-839123-1.
Orhan Tuna

Bu konferanslarda verilen derslerin bazılarını beğenmeyen dönemin Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan ile üniversite arasında ciddi görüş ayrılığı ortaya çıkar. Tarhan sosyal politikanın klasik sayfalarını teşkil eden ücret teorilerinin dahi işçilere öğretilmesinden hoşlanmadığını söylemekten çekinmez.

BİLİME “KÖKÜ DIŞARIDA” SUÇLAMASI

Bardağı taşıran damla Türk-İş Genel Sekreteri İsmail İnan’ın 1957’de Sosyal Siyaset Konferansları dizisi içinde yapacağı konuşma olur. Ankara Valiliği bu konferansa izin vermeyince İnan konferansın özetini Ulus gazetesinde yayınlatır. Çalışma Bakanı Tarhan ise “Hükümetin yasakladığı konferansı nasıl basına verirsin” diyerek sert bir tartışma başlatır. Bakan Tarhan, İnan’ın seminerinin yasaklanmasıyla ilgili olarak verdiği demeçte, semineri verecek olan kişinin işçi olduğunu, üstelik ilk tahsil diploması bile olmadığını; bu konferansları verenlerin ve kalemlerini çalışma mevzuatı konusunda işletenlerin “maksatlı” hareket ettiklerini ve “kökü dışarıda ideolojiler” yaydıklarını iddia eder.

Bakan Tarhan işçi konferansının İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yapılmasına karşı çıkmakla kalmaz 20 Mart 1957’de hocaları ve sendikacıları yabancı ideolojilere hizmet etmekle suçlar: “Yalnız komünist uşaklığı veya şahıs ihtirasları için, sendikalara siyaset sokmak isteyenler, ellerinde sosyal adaletin bayrağını taşıyanların, şimdiye kadar günlük ve işçi gazetelerindeki başmakaleleri, gazetelerde yazdıkları seminer ve kürsülerde söyledikleri birer birer dökülür ve saçılırsa, bu gibi insanların gizli maksatlarının, maskeli yaygaralarının kökünün nerde olduğunu, bu zakkum ağacının nereden sulandığını bu memlekette anlamayan Türk kalmayacaktır.”

DP için kendinden farklı düşünen herkes komünistti! Komünist ithamı üniversiteyi ve bilim dünyasını şeytanlaştırmanın en önemli manivelasıydı. DP’nin ılımlı ve liberal görüşlere bile tahammülü yoktu. Çalışma Bakanlığı, Sosyal Siyaset Konferansları’nı düzenleyen Prof. Dr. Orhan Tuna’ya cephe alır ve Tuna’yı İl Hakem Kurulu’ndaki görevinden almak ister. Bunu öğrenen Tuna, İl Hakem Kurulu’ndan kendisi istifa eder.

AKIL TUTULMASI

DP’nin Çalışma Bakanı Tarhan’ın Sosyal Siyaset Konferansları’nın yasaklanması ile ilgili bir değerlendirmesi DP iktidarının nasıl bir akıl yitimi yaşadığını gösteriyordu: “Malumdur ki, komünistler propaganda faaliyetlerinde sırmalı esvapları, resmi üniformaları, ellerinde hüviyet varakaları ve yakalarında renkli ve resimli rozetleri ile karşımıza çıkmazlar. Memleketimizde hükmü hakimle sabit olup veya cezasını çekmekte olanlar veya cezasını çekip bugün zararsız bir şekilde aramızda dolaşanlar olduğu gibi kendisini cezadan koruyacak bir ustalıkla açık veya gizli bir surette faaliyette bulunan komünist akideli insanlar da bulunabilir.” Komünizm umacısı DP’nin yegâne dayanağı idi. İstanbul İktisat Fakültesinin ılımlı hocaları DP için “komünist akideli” insanlardı!

Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamada yer alan “Birkaç sahte ilim bezirgânının ve işçilikle alâkası meşkûk sendika esnafının tahrikleri” gibi ifadeler, DP’nin sendikalara ve sosyal politikaya yönelik tutumunun geldiği vahim noktayı gösteriyordu.

Mümtaz Tarhan 1957 seçimlerinde milletvekili seçilemedi ve unutulup gitti. Ancak ağır saldırılarda bulunduğu sendikacı İsmail İnan milletvekili olarak meclise girdi ve 1960’larda da aktif sendikal ve siyasal yaşamın içinde yer aldı. Tarhan’ın asılsız ithamlarla itibarsızlaştırmaya çalıştığı Orhan Tuna 1980’de emekli oluncaya kadar bilimsel çalışmalarına devam etti ve Türkiye’de sosyal politika ve sendikacılık alanının saygın hocaları arasında yerini aldı.

turkiye-de-sosyal-bilimcinin-serencami-orhan-tuna-dan-ayse-bugra-ya-839124-1.

VE AYŞE HOCA…

1950’lerde Orhan Tuna’nın yaşadığı haksızlığı bugün Prof. Dr. Ayşe Buğra ve çok sayıda başka bilim insanı yaşıyor. Ayşe Hoca için uzun söze gerek var mı? Yolu sosyal bilimlerden, sosyal politikadan geçen herkes onun kıymetini bilir. Ayşe Buğra sosyal politika çalışmalarıyla sadece ülkemizde değil dünyada da saygın bir bilim insanıdır. Yazdığı ve çevirdiği onlarca kitap ve sayısız makalesiyle sosyal politikanın vazgeçilmez kaynakları arasındadır. Sosyal politikayla ilgili hemen her çalışmada Ayşe Buğra’ya atıf vardır. Ülkemizdeki hemen her üniversitede sosyal politika ve çalışma ekonomisi bölümlerinde onun eserleri okutulur. Ayşe Buğra sosyal politikada bir ekoldür. Kurucusu olduğu Sosyal Politika Forumu bünyesinde onlarca araştırmaya öncülük etti ve sayısız bilim insanı yetiştirdi. Çalışma Bakanlığı’nın ve sendikaların çok sayıda çalışmasına katkıda bulundu. Üretkenliği, sağduyusu, sakinliği ve titizliği ile adeta karınca incitmez, zarif bir insandır Ayşe Hoca. Hepimiz onun öğrencileriyiz.

Bunca kitap, bunca eser, bunca emekten sonra Ayşe Hoca, adıyla ve çalışmalarıyla anılmıyorsa ve kıymeti bilinmiyorsa gerçekten bu ülke için üzülmek lazım. Belki de tek teselli unvanların, mevkilerin, hoyratlığın ve gücün geçici, eserlerin ve iyiliğin ise kalıcı olduğunu bilmek.