Bildiğiniz üzere Türkiye’yi akıl yönetmiyor, akıllı da yönetmiyor, uyanıklık ve tezgâhçılık aldı yürüdü gitti.

Sonuç olarak 1980 sonrasında ünlü pazarı kurulduğu açıktır, itinayla ünlü yapılır, itinayla ünlü satılır, itinayla ün nakde çevrilir, hepsi bir arada.

Yalnız Yalçın Küçük’ün saçma sapan çözümlemelerine kanmayın, herhalde bu konuda işler onun tezgâhına da uğradığı için gerçekleri söylemiyor, ünlüleri ünlü yapan mekanizma nedir? Neden ünlüler bu kadar zikzak yapıyorlar. Unutmayın alınteriyle kazanılmış bir şeyi hiç kimse heba etmek istemez.

Çünkü ünlüyü ünlü yapma ve yeri gelince istihdam edip bir kenara atma mekanizmasının ardında açıkça siyasi iktidar vardır.

Yaşadığımız ülkede insanlara güvenmemiz için çok neden yok, sistem böyle, bu ülkede insani değerleri pazarlamak somut bir metaı pazarlamaktan daha kolay ve kimi zaman da daha çok para ediyor.

Aslında 1980 sonrası keskin anlamda Osmanlı’ya dönüş anlamına geliyor.

Peki, hangi anlamda ve nasıl?

İşin gerçeği şudur: Osmanlı Maliyesi olmayan ve Maliye ilminin gelişmediği bir devlettir.

Yine işin gerçeği, Osmanlı’da en büyük müşteri Saray idi. Halkın kendi içindeki ticareti ve para dolaşımındaki payı sınırlıydı. Aynı şekilde, sermaye edinmenin kuralı piyasa içinde ticaretten daha çok Saray’da bir köşe kapmaktı. Aynı şekilde piyasa içinde sermaye biriktirenlerin hali siyasal gelişmeler nedeniyle büyük oranda ve çoğunlukla tasfiye ediliyordu. Osmanlı’da pazara hâkim olan sistem takas idi büyük oranda.

1980 sonrasında, hem sermaye biriktirme hem de ün kazanıp bunu belirli kirli ilişkilerle sermayeye dönüştürme süreci içinde siyasi iktidarın ağırlığı büyük oranda artmıştır. Siyasi iktidar piyasaya çok net müdahale eder hale gelmiştir. Aslında başından itibaren bu süreç yaşanıyor, ama bugün siyasetin sermaye biriktirme sürecindeki rolü geçmişe göre daha başattır.

Dolayısıyla, pek çok insanın geçmişiyle, siyasi duruşuyla, kökeniyle hiçbir alakası olmayan çıkışlar yapması, belirli insanların belirli siyasi ilişkiler sonrası merkeze oturması ve aynı şekilde belirli insanların ahlaken savunulması imkânsız sözler etmesi, tavırlar göstermesi bu ülkede olağandır ve ahlaken bir toplumu içeriden çökertmenin çok güçlü bir mekanizmasıdır.

Türkiye’de ilişkiler, tavırlar, fikirler büyük oranda pazara endekslidir, AKP bu pazarı geçmişte hiç kimsenin cüret edemeyeceği kadar kirli alanlara çekmiştir, hatta gündemi ve ilişkileri takip eden, siyasi ihtiyaçlarla bunlar arasında bağlantıları kurabilen bir zihniyetin bunları deşifre etmemesi imkânsız gibidir. Kartlar açılmış ve sahtekârlık oyunu can havliyle sürüyor.

Dolayısıyla, Türkiye’de gerçek anlamda, hukukun üstünlüğü, aydın tutarlılığı, siyasetçiye güven, toplumun yerleşikliği, kurumsallığı ve toplumsal vicdan gibi alanlarda muhtemelen yüz yıllık tarihimizin bugün dibindeyiz, daha korkuncu daha dibe gelmedik, çünkü düşüş devam ediyor.

Bu anlamda tek tek kimi insanlara çatmanın gerçekten bir anlamı yok, çünkü bu insanları ünlüleştirenler zaten bugünlerde onları kullanmak için ünlü yapmışlardı: MİLLETİ İŞLETMEK BİZİM KAPİTALİST PİYASANIN EN DEĞERLİ METASI HALİNE GELDİ. Memleket için hayırlı olsun.