Türkiye’deki hukuksuzluk onu uluslararası  dövmeci yaptı

Meltem Yılmaz
@meltemmmylmz

Türkiye’nin ilk kadın dövmecilerinden Nimet Arıkan, bu haftaki Pazar Söyleşisi’nin konuğu oldu. Türkiye’deki hukuksuzluk “sayesinde” uluslararası başarıları olan bir dövme sanatçısı haline gelen Nimet Arıkan’ın yaşadıklarını konu aldığı “Tendeki İsyan” adlı kitabı da, geçtiğimiz günlerde okurla buluştu

» Kitapçı rafında elimi kitabınıza attığımda, arka kapakta okuduğum hikâyenizi çok ilginç buldum. Sizden dinleyebilir miyiz?

Ben liseyi bitirdikten sonra, hak arama mücadelesi içine girmiş bir kadınım. Gecekondu müdahalelerinde yaşayan kadınlar için çalışma yürütmeye başladım. Kadınlar hem ekonomik baskı altında hem mutfağı çekip çevirmek hem çocuk büyütmek zorundalar, kadınlıklarının farkında bile değillerdi. Sonrasında, 22 yaşıma geldiğimde, siyasal sebeplerle yargılandım. Aldığım cezanın sonunda da 3 yıla yakın yattım. Türkiye’de yaşayıp da politik olmayan insan yoktur. Şu anda KHK ile işten atılıp sadece işlerini geri istedikleri için açlık grevine giren ve bu yüzden tutuklanan akademisyenler ya da sırf sosyal medyada düşüncesini paylaştıkları için yargılanan insanlar gibi ülkemiz tam bir açık ve kapalı cezaevi şeklindeyken, benim de bir dönem cezaevinde olmamı şu an gayet normal görüyorum.

» Tahliye olduğunuzda ne hissettiniz, ne yaşadınız?

Tahliye olduğumda politik görüşlerimde değişim oldu. Daha önce sol sosyalist yapılara yakınken, sonrasında kendimi feminist ve anarşist camiaya daha yakın buldum. Ama kötü olan, tahliye olduğumda mesleki anlamda bir boşlukta buldum kendimi. Üniversiteyi okumamış, bir meslek sahibi olmamıştım, bir kazancım yoktu. Kendimi kişisel olarak geliştirmiştim ama bunun bir karşılığı yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir arkadaşımla beraber bir tatil bölgesinde kolye, incik boncuk ve kitap satmaya başladım. Ardından da geçici dövme geldi.

» Sonuçta dövmecilik yetenek işidir. Yeteneğiniz var mıydı?

Bizde ailece resim yeteneği var. Okullarda derecelerimiz var, evlerimizde bütün kardeşlerimin ve kuzenlerimin yağlıboya tabloları vardır. Bir Anadolu kadını olan annem bile biz çocukken veli toplantısına geldiğinde, öğretmeni dinlerken elindeki deftere notları değil öğretmenin resmini çizerdi. Beni de yeteneklerim, cezaevinden çıktıktan sonra önce geçici dövme yapmaya yönlendirdi. Sonra da dövme makinasını satın aldığım bir hippi çocuktan kalıcı dövme yapmayı öğrendim. Çocuğun hatalarından doğrusunu çıkararak ilerledim zira o dönemde dövme yapmayı herkes birbirinden sır gibi saklardı. Kurs deseniz zaten yoktu. Tümüyle kendi başımın çaresine bakmak durumundaydım yani.

» Sonra?

2000 yılıydı. Bu sırada benim mahkemem devam ediyordu ve şöyle enteresan bir durum oldu: Normalde beraatla cezaevinde yattığım süre ile alacağım ceza birbirini karşılıyorken Yargıtay’ın davayı bozup cezayı yükseltmesiyle 15 yıl ceza verdiler. Olacak iş değildi. Düşünün, tam yeni bir hayata adapte olmuşum, bir işin ehliyetini elime almışım, neden böyle saçma sapan bir karar nedeniyle yeniden cezaevine kendi ayağımla gideyim? Yurtdışına gidebilirdim, olanaklarım vardı ama mülteci olmak da istemedim. Ben burada konuşuyorum, burada nefes alıyorum, kültürüm burada çünkü.

» Nasıl bir yöntem buldunuz?

Kendimce bir yöntem buldum, İstanbul’da ve hatta İstanbul’un merkezinde kalacağım, göz önünde olacağım, işime devam edeceğim, yalnızca ailemin yanında yaşamayacağım. Ve bu şekilde, tam 10 yıl aranarak, dövmeciliğe devam ettim. Tabii kendi ismimi kullanmadım.

» Bu 10 yıl nasıl geçti? Aranıyor olmak, kendinizi işinize daha çok adamanızı mı sağladı?

Kesinlikle. Ben zaten yapı gereği hep sorgulayan bir insandım. Dolayısıyla bir iş yapmak istediğimde hep en iyisini yapmaya çalışırdım. Ama devlet tarafından aranıyor olmak, bütün dünyamı değiştirdi elbette. Kimliksiz bir 10 yıl geçirdim, bu süreçte politik hiçbir kelime kullanmadım. Sessiz ve dilsiz kaldım. Hakkımı arayamıyor, en ufak bir tartışmaya karışamıyordum. Zira saçma sapan bir olay yüzünden karakolluk olup 15 yıl yatabilirdim. Bu nedenle tümüyle işime yoğunlaştım ve mücadelemi bu alanda vermeye başladım.

turkiye-deki-hukuksuzluk-onu-uluslararasi-dovmeci-yapti-292931-1.

» Sanıyorum o dönem kadın dövmeci pek rastlanılan bir durum değildi?

Toplum da, gelen müşteriler de, diğer dövmeciler de beni “görmüyordu”, sırf kadın dövmeci olduğum için. Çünkü dediğiniz gibi, öyle bir algı yoktu. Dövmeci kadınlar hep asistan olarak çalışıyordu. Ben o alanda da kadın mücadelesini yaptığımı ve katkıda bulunduğumu düşünüyorum.

» Kitap fikri nasıl oluştu?

Kimliksiz de bir yere kadar gidebildim. Bir gün arkadaşımla motosikletle Fethiye’den İstanbul’a giderken, Çanakkale’de otele yerleşince, otele gelip aldılar beni. Neyse ki yasalar değişmiş, cezam 15 yıldan 5 yıla indirilmişti. 3 yılını zaten yattığım için de geriye 2 yıl kalmıştı. Üstümde motosiklet kıyafetleriyle, turistin de turisti bir halde kendimi Çanakkale’de kadınlar koğuşunda buldum. Üstelik siyasi bir tek tutuklu yoktu, hepsi adli tutukluydu ve benim daha önce içinde bulunmadığım bir ortamdı. Zira o kadınların apayrı bir dünyaları vardı. Bizden çok daha zor hayatları olan insanlardan söz ediyoruz. Toplumun en sorunlu, en yaralı kesiminden gelen kadınlar... Çok ağır cinayetlere bulaşmış olanlar da var, toplumsal kurallara uymadığı için orda olanlar da. Arkalarında kocaman, kabus gibi bir geçmişleri var ve onun ağırlığı belirliyor onların geleceklerini.

» Nasıl uyum sağladınız?

O iki yıl benim için hiç de kolay olmadı. Artık başka bir hayat yaşıyorum derken birden cezaevinde kendimi yeniden cezaevinde bulmuş olmak hiç kolay değildi. Zira cezaevinde kurallar siyasiler için değil sadece, herkesi öğütmek için konulan kurallardır. Hani derler ya, insanları dışardaki topluma hazırlamak içindir cezaevi kuralları diye, hayır, aksine insanları bir daha topluma karışamayacağı şekilde öğütmek içindir o kurallar. İnsanların ruhunu yok edip posanı çıkartıp öyle bırakıyorlar. Öte yandan, içerde de şartlar ne olursa, kim neyden hüküm giymiş olursa olsun, akşam olunca içeriye kitlenenler arasında bir kader birlikteliği oluşuyor. Açsan beraber açsın, susuzsan beraber… İşte o koşullarda yaşayan kadınlarda ilk kez cezaevi dövmeleri gördüm.

» Nedir bu dövmelerin özelliği?

Plastik herhangi bir maddeyi yakarak is yapıyorlar, ona süt karıştırıp boya yapıyorlar. Sonra da o boyayı, boncuk iğnesi ile deriye işliyorlar. Orada kendini kesmek, intihar etmek ya da orayı yakmak isteyen kadınlar, isyanlarını, öfkelerini dövme ile bastırıyorlar. Yani dövmenin orada böyle bir işlevi var. Zaten dövmelere bakınca anlıyorsunuz. Karakteristik olarak bazı sözler var: “Suç kimin?” yazan da var, “Kin” yazan da, “Canım annem” yazan da…

» O dövmeler size ne düşündürdü?

Adli koğuştaki kadınların büyük bir çoğunluğu Anadolu’nun farklı köşelerinden, evli, çocuklu ev kadınlarıdır, çarşıya çıktıklarında, pazara gittiklerinde orada bir dövmeci varsa bile görmez onların gözleri. Bir başka değişle cezaevine girene kadar hiçbirinin dövme ile yakında uzaktan alakası yoktur. Zaten çoğunun da cezaevine girmek bile aklına gelmez. Peki, neden bu kadınların neredeyse tamamı dövmeli diye düşündüm ve sonunda şöyle bir sonuca vardım: Bir erkek cezaevine girdiğinde onu dışarda bekleyen annesi veya eşi vardır ve sonuna kadar bekler. Ama bir kadın cezaevine girdiğinde, özellikle adli tutukluysa, hiçbir bekleyeni yoktur. Eşi de, çocukları da onu ilk bir ayda terk eder, anneleri babaları kızlarının cezaevinde olmasından utandıkları için gelmezler. İşte bu terk edilmiş, bu isyan ve öfke, cezaevindeki her 4 kadından 3’ünün dövmeli olmasının nedeni.

» Ve siz cezaevinde tüm bu gördüklerinizi, deneyimlediklerinizi Kitaplaştırdınız. Okuyucu bu kitapta başka neler bulacak? Ayrıca anlattıklarınız bana, Türkiye’deki hukuksuzluk ortamının sizi uluslararası bir dövmeci haline getirdiğini düşündürdü, öyle mi gerçekten?

Öncelikle kitabın ana konusu, hapishanedeki kadınlarla onların dövmeleri ve hikâyeleri. Buradan bir akademik araştırmaya kaynak oluşturacak bir zemin çıkarılabilir diye düşünüyorum. Ayrıca kitapta dünya hapishanelerindeki dövmelerle ilgili bilgiler de var. Dövmenin genel tarihi ve dövme tarihinde kadın dövmecilerin varlığına dair tarihsel bilgileri paylaştım. Çünkü dövme tarihinde kadın dövmecilerden genelde çok az bahsedilir. Diğer sorunuza gelirsek… Avrupa’da birçok dövme fuarına katıldım, bunlardan en önemli bulduğum Hollanda’da düzenlenen Dutch Ladies Tattoo Convention (Uluslararası Kadın Dövmeciler Fuarı-Hollanda) ve bu yıl ilk defa yapılan Lady İnk Days (Berlin kadın dövmeciler fuarı) idi. Bu fuarları önemli kılan uluslararası kadın dövmecilerin kendi performanslarını sergilediği bir arena olması ve kadınlar arası bir güç oluşturmasıdır.