Türkiye düşündü ama ders almadı

NAMIK ALKAN

Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı, koronavirüs salgını ile Türkiye’nin eğitimde bu tür afetlere hazır olması gerekirken, hiç hazır olmadığının ortaya çıktığını söyledi. Oysa 1990’lı yıllardan bugüne uzaktan eğitimin her yönden hazır olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Balcı, “Bu, Bakanlığın vizyonsuzluğunun en açık göstergesidir” dedi. Prof. Dr. Esergül Balcı BirGün’ün sorularını yanıtladı

►Koronavirüs salgını önlemleri kapsamında okullar ve bütün eğitim kurumları kapatıldı. Çocuklarımız Mart ayının başından bu yana okullarına gidemiyor. MEB Bakanı eğitime 30 Nisan’a kadar ara verildiğini açıklandı. Neler söylemek istersiniz?

Corona virüsü ya da Covit-19 olarak bilinen virüsten kaynaklanan salgın, şu anda bütün dünyayı tehdit ediyor. Herkes korku içinde. Hal böyle olunca, tehdit varken birinci kural “en temel hak olan yaşam hakkıdır” düşüncesinden hareketle, okullara ara verilmesi yerinde bir karardır. Ancak belki hafta başı değil, Cuma gününden başlaması daha iyi olabilirdi. Çünkü çocuklarımızı korumak en önemli görevimizdir. Hayatta kalırsak, çalışır, üretebiliriz. Onların düşük risk grubunda olmaları, korunmalarına engel değildir. Nitekim daha sonra, 20 yaşına kadarki çocuk ve gençlere de, taşıyıcı olarak çok riskli durumda oldukları için “sokağa çıkma yasağı” getirildi. Ancak şunu söyleyebilirim ki, en büyük sıkıntı, salgına hazırlıksız yakalanmış olmamızdır. Şu an okullara 30 Nisan’a kadar ara verildi, bu uzayabilir. Çünkü pandemi için Türkiye 3 ay süre öngördü, bu süre 6 aya hatta 18 aya kadar uzarsa ne olacak? Asıl soru budur.

►Okullar kapalı olduğu için Ortaöğretim ve Üniversitelerde uzaktan öğretime geçildi. Bu alanda bir karmaşa yaşanıyor. Türkiye’de uzaktan eğitimin bir alt yapısı var mıydı? Bu sistem yürütülebilir mi?

Ülkemizde uzaktan eğitim çalışmaları ve ödenek ayrılması, 1990’lı yıllara dayanır. 1992’de Film-Radyo ve TV ile Eğitim Başkanlığı kuruldu. Ardından 1998’de bu birim Milli Eğitim Bakanlığı’nda Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ne dönüştürüldü. Hatta MEB, 1986 yılından itibaren bilgisayarı kullanan ilk kurumlardandır. Bu Genel Müdürlükte, uzaktan eğitim materyali hazırlayan bir birim vardır. Bu doğrultuda FATİH Projesi oluşturulmuş, tablet dağıtılmış ve okullara akıllı tahtalar kurulmuştur. Ancak tüm bu girişimlere karşın, uzaktan eğitim, iyi başladığımız işleri kötü bitirme gibi bir özelliğimiz olduğu için tamamlanamamıştır. FATİH Projesi fiyasko ile sonuçlanmış, okullarda internet olduğu halde, “bilgisayarlar bozulur korkusu” ve “öğretmenlerle yöneticilerin hazır bulunuşluk düzeylerinin eksikliği” nedeniyle kilitli kalmıştır. Uzaktan eğitim için Bakanlık ve öğrenci açısından altyapı halen yetersiz olup, uzaktan eğitim örgün eğitimi destekleyici bir model olarak kaldı. Bugün ise zorunlu koşullar nedeniyle, var olan örgün eğitim yerine geçirildi. Burada “plansızlık ve vizyonsuzluk” önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan Anadolu Üniversitesinin “Uzaktan Eğitim” konusunda başarılı çalışmalar yaptığı unutulmamalıdır.

►Öğrenciler şimdi uzaktan eğitim sistemine adapte olmaya çalışıyorlar. Örgün, yüz yüze eğitime alışmış öğrencilerin kendilerini birden bire uzaktan eğitim içinde bulmaları onları nasıl etkileyecek?

Bu eğitim, şu an zorunluluk nedeniyle ve birtakım problemlerle başladı. Derslere, okullara ara verildikten bir hafta sonra “kervan yolda düzülür” yaklaşımı ile yola çıkıldı. Oysa 1990’lı yıllardan bugüne uzaktan eğitimin her yönden hazır olması gerekiyordu. Bu, Bakanlığın vizyonsuzluğunun en açık göstergesidir.

Pandemi Dünya Sağlık Örgütünce 2014’te, Sağlık Bakanlığımız tarafından da 2016’da sağlık programına alınmış. Benim ABD’de bu alanda çalışan bilim insanı arkadaşlarımdan edindiğim bilgiye göre; Corona virüsü, üstünde çalışılan ve “pandemiye dönüşürse ne yaparız” diye üzerinde “kara kara düşünülen” bir virüs. İyi Parti Milletvekili Lütfü Türkkan’ın açıkladığı “Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı”, Nisan 2019’da Sayın Cumhurbaşkanına sunulmuş, ardından yapılması gerekenlerle ilgili bir genelge yayınlanmış. Bunun ötesinde, Türkiye 7 şiddetinde İstanbul Depremi bekliyor. 17 Ağustostan ders alarak bu tür afetlere hazır olmamız gerekirken, hiç ders almadığımız ve hazır olmadığımız ortada. Konfüçyüs “düşünen fakat ders alamayan, büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır” demiş. Türkiye düşündü ama ders alamadı ne yazık ki!turkiye-dusundu-ama-ders-almadi-711463-1.

Bugünkü zorunluluktan kaynaklanan uzaktan eğitimi, hiç yoktan iyidir gözüyle bakılabilecek çabalar olarak değerlendirebilirim. Bilindiği gibi ilk hafta ders aralarında hikâyeler ve tarihi bilgiler kapsamında, Menderes’in idamı, kafa kesme ve birini arkadan hançerleme görüntüleri ile cami önünde ilahi müziği verilmiştir. Bakan bunların aciliyet nedeniyle, kendi iradesi dışında olduğunu açıklamış, düzeltme sözü vermiştir. Nitekim bunlara benzer görüntüler artık yok. Yerine sözsüz müzik resim çizme vb. hobilere yer verilmiştir. Ama daha sonra yine bir sürpriz olacağından emin olamıyoruz. Çünkü Bakanlık aslında “malumu ilan” etmiş, ne tür bir eğitime doğru evrildiğimizi göstermiştir.

Öğrenciler kendilerine verilen saatte internet ve EBA’ya girmekte, aslında girememektedir. Çünkü Türkiye’nin internet altyapısı yetersizdir. Köylerde internet almak isteyenlere, “kutu yok” denmekte, öğrenciler böylece derslerden geri kalmaktadırlar. Var görünen ama aslında olamayan, bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Dersler 7 ila 16 dakika arasındadır. Bu bir ders saati değildir ama ders saati olarak değerlendirilmektedir. Bakan buna da çözüm bulunacağını belirterek, derslerin montaj sırasında kısaldığını açıklamıştır. Ancak sorun, hala çözüm beklemektedir.

Genel olarak kaynak, materyal ve deneyimli öğretmen eksikliği dikkati çekmektedir. Bizde eleme, ayrıştırma sistemi var, ancak bunun nasıl yapılacağı belirsiz. Çocuklara FATİH Projesi kapsamında, tabletleri verebilseydik interaktif eğitim yaparak yüz yüze gibi çocukları görerek eğitim yapardık. Öte yandan aynı konunun 3 kez tekrarlanması nedeniyle konular ilerlememekte, öğrenciler sıkılmaktadır. Özel okullar ise interaktif eğitim vermekte ve konular zaman çizelgesine uygun olarak sürdürülmektedir. Burada yine durumu iyi olan aile çocukları bir adım öndedir. Anayasada yer alan “ eğitimde fırsat eşitliği” burada da işlememekte, Bakanlık yaya kalmış görünmektedir. Öte yandan, sınava girecek olan çocuklar, sınavda nasıl olsa bu dönem dersleri sorulmayacak diye konulara ve kendilerine verilen ödevlere ilgi göstermemektedirler.

Bu eğitimde, öğretmenler öğrencilere proje ödevi ve sorular vermekte, bunları hazırlamalarını istemekte, bazıları da online interaktif ders yapmaktadır. Ders içerikleri için “video kütüphanesi”, “ özelleştirilmiş ara yüz”, “kişiselleştirilmiş öğrenme ortamı” çalışmaları yerinde, ancak “geri dönüt” olmayışı sorun oluşturuyor. Bakanlığın ücretsiz 8 GB internet hediye ederek bir çeşit destek yapması da yerinde bir yaklaşım olmuştur.

Uzaktan eğitim sürecinde, yüz yüze eğitime en yakın olanı interaktif eğitimdir. Gelecek hafta interaktif eğitime geçileceği açıklanmıştır. Bu eğitim, yüz yüze eğitime yakın olması nedeniyle TV kanalıyla ve EBA ile uzaktan eğitime göre daha yararlı olacaktır. Ama yine de her zaman, yüz yüze eğitim önceliklidir. Hele ki davranış ve değerler kazandırma sürecinde olan okul öncesi ve ilköğretimde, çocuğun gelişim özeli açısından yüz yüze eğitim şarttır. Çünkü “etkileşim süreçleri” devreye girmektedir. Bu nedenle, zaten “değerlendirme zorluğu” varken, ilköğretim için yapılan uzaktan eğitim değerlendirmeye alınmamalıdır.

►Lise ve Üniversite sınavları da ertelendi. Önümüzdeki aylar içinde bir belirsizlik hakim. Bu durumdan öğrencilerin eğitim hayatı olumsuz etkilenir mi? Önerileriniz nedir, neler yapılmalı?

Bakan Lise Giriş Sınavlarının (LGS), 7 Haziran’da yapılacağını açıkladı. Üniversiteye giriş sınavlarında da şimdilik pek gecikme görülmüyor. Yalnız Bakan LGS’de bu dönemin derslerinden soru gelmeyeceğini belirtti. Bu da sınava girecek olan çocuklarda derslere karşı ilgisiz olma sonucunu getirdi. Eğer yukarıda belirttiğim gibi pandemi için öngörülen süre 3 ay olursa eğitim öğretimde büyük sıkıntı yaşanmaz. Sınavlar olur, öğrenciler yerleştirilir. Hatta Ağustos sonuna kadar olsa bile durumu kurtarır, telafi programları ile. Ancak daha uzarsa, o zaman sıkıntı artar ve bir sene heba edilir. Bu da yığılmalara, şişmeye ve düşünmek bile istemediğim, başka bir kaosa neden olur.

►Eğitimde başka ne gibi sorunlar ortaya çıkabilir?

Örneğin üniversitedeki uzaktan eğitimde dersin başında derse katılan öğrenci sayısı yüksek görünürken, dersin bitimine doğru öğrenci sayısı çok düşüyor ve öğretmen bunu kontrol edemiyor. Geri dönüt ve belirlenen ölçütler olamadığı için öğretmen değerlendirme sıkıntısı yaşıyor. Ayrıca eğitime ulaşamayan öğrencilere, “kayıt dondur” deniyor. Bu öğrencilerin suçu ne? Yoksul ve kırsal kesimde yaşıyor olmak mı? Bu yıl bir anlamda “kayıp yıl” olmaya doğru gidiyor. Bu sorunları aşmak için telafi dersleri yerinde olacaktır.

Dileğim odur ki, bu felaket bir an önce bir şekilde sonuçlanır, ülkemizin duvara dayanmış ekonomik koşullarında, katmerli hatta daha da büyük sosyal felaketlere neden olmaz.