İstanbul’da düzenlenen “İnsani Zirve”de “Çatışma bölgelerinde uluslararası insani hukukun uygulanması çağrısı”na imza atmayan Türkiye’nin imza atmadığı başka uluslararası anlaşmalar da var

Hazırlığı dört yıl süren, 23-24 Mayıs tarihleri arasında da ilk olarak İstanbul’da düzenlen “İnsani Zirve”nin son günü Türkiye’nin takındığı tutum, zirvenin içi boşluğunun da önüne geçti. Türkiye, zirvede hazırlanıp katılımcı ülkelerin imzasına açılan “çatışma bölgelerinde uluslararası hukukun uygulanması çağrısı”na imza atmadı.

İçinde bulunduğu “çatışma bölgelerinde” başını belaya sokacak bir hukuktan kaçma çabası bu. Başka türlü açıklanmasına olanak yok. Türkiye uluslararası bağlayıcılığı olan barışa katkı sağlayan, iş güvenliğini garantiye alan çok sayıda anlaşmaya da imza atmamış bir ülke olarak dikkat çekiyor. İmzaladığı kimi anlaşmaları ise sadece imzalamakla kalıyor, örneğin yürürlüğe girmesi için gereken onayı bir türlü vermiyor.

Silah Ticareti Anlaşması

Türkiye, uluslararası hukuka aykırı silah ticaretini engellemeye yönelik Silah Ticareti Anlaşması’nda da çekimser bir konumda. Çin, Rusya, Hindistan ve Pakistan gibi büyük silah ihracatçılarının imzalamadığı bu anlaşmayı Türkiye imzaladı ama onaylamadı. Nizami silah satışının denetlenmesinin yanı sıra insan hakları kurallarını da içeren bu anlaşmayı imzalayıp da onaylamayan diğer ülke ise İsrail.

Maden ya da çevre umurunda değil

Çok ölümlü maden kazalarının yaşandığı bir ülke olmasına rağmen, akıl almaz bir tutumla, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1995 tarihli 176 numaralı ‘Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni de imzalamayan Türkiye, “Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Halkın Katılımı” ve “Yargıya Başvuru Sözleşmesi’ni de imzalamadı. İkinci sözleşmede yer alan “karar verme sürecine halkın katılımı” ya da “yargıya başvuru” gibi ifadelerden Türkiye’nin haz etmediği açık.

Türkiye ESPOO Sözleşmesi’ni de Helsinki Sözleşmesi’ni de imzalamadı. İlki “sınır aşan boyutta çevre kirliliğine yol açan faaliyetlerin proje aşamasında taraf ülkelerin ve kamunun katılımı ile değerlendirilmesini” amaçlıyor, ikincisi ise “Sınır Aşan Suların ve Uluslararası Göllerin Kullanımını” düzenliyor. Tüm bu sözleşmelerde HES, termik ya da nükleer santral yapımında halkın onayı ya da katılımı esas alınıyor. AKP iktidarının halkı önemsemediğini bu sözleşmelere imza vermemesiyle de anlamak mümkün.

Türkiye, başta “Soykırım”, “İnsanlığa karşı suçlar”, “savaş suçları”, “saldırı” gibi büyük suçlarla mücadele etmek amacıyla 17 Temmuz 1998 tarihinde kurulan 122 üyeli Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kuruluş belgesi sayılan Roma Sözleşmesi’ne de imza atmış değil. Avrupa Konseyi’ne üye 46 ülke arasında bu sözleşmeyi imzalamayan tek ülke Türkiye.

Misket bombasını savundu

Türkiye yüzden fazla ülkenin imzaladığı, 1 Ağustos 2010’da yürürlüğe giren Misket Bombaları Sözleşmesi’nde de yok. 2008’de Wellington Konferansı’nda eğitim ya da araştırma amacıyla misket bombasına sahip olunması gerektiğini dile getirmişti zaten.

Mülteci Sözleşmesi ne durumda?

Türkiye 1951 Mülteci Sözleşmesi ile 1967 ek Protokolü’nü onayladı. Ama Avrupa ülkelerinden olmayan kişileri iltica sisteminden muaf tutan coğrafi sınırlamayı kaldırmadı. Yani Türkiye, “bütün dünyada Mülteci Sözleşmesi’ne coğrafi kısıtlama uygulayan tek ülkedir.”

İnsani Zirve’de her zamanki gibi dünyaya insanlık dersi veren Recep Tayyip Erdoğan, “İnsani Hukuka” imza atmayarak ne kadar tutarlı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Belki de haklı. “İnsanlığın da bir sınırı olmalı.”