İroniye bakın ki, istikrarsızlığın ve koalisyonların engellenmesi iddiasıyla kurulan yeni sistem sayesinde ülkede her yıla ortalama bir seçim düşerken, ittifaklar, yani gayriresmi koalisyonlar olmadan da ne seçime girilebiliyor, ne de iktidar olunabiliyor, iktidarda kalınabiliyor. Yeni ittifak tartışmamızın adı “Türkiye ittifakı” ve henüz bunun tam olarak ne anlama geldiğini, adını koyan da dahil, hiç kimse bilmiyor. […]

İroniye bakın ki, istikrarsızlığın ve koalisyonların engellenmesi iddiasıyla kurulan yeni sistem sayesinde ülkede her yıla ortalama bir seçim düşerken, ittifaklar, yani gayriresmi koalisyonlar olmadan da ne seçime girilebiliyor, ne de iktidar olunabiliyor, iktidarda kalınabiliyor.

Yeni ittifak tartışmamızın adı “Türkiye ittifakı” ve henüz bunun tam olarak ne anlama geldiğini, adını koyan da dahil, hiç kimse bilmiyor. Çünkü Erdoğan bunu sıkça yapıyor; kamuoyunun önüne bir konuyu atıyor, tartıştırıyor, süreci izliyor ve sonra da ona göre bir karar veriyor.

İttifakın henüz içeriğini ve hayata geçirilip geçirilmeyeceğini bilmiyoruz ama Meclis muhalefetine bakıldığında, herkesin kendi durduğu yerden ve elbette ki kendi şartlarını da gündeme getirerek, iktidarı dışlamayan bir ittifaka, bir mutabakata açık olduğu görülüyor.

Örneğin pazar günü toplanan CHP Parti Meclisi’nin kapanış bildirgesi şu cümlelerle bitiyor: “24 Haziran’dan bu yana yaşadıklarımız, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığını, denge ve denetimi sağlayacak yeni bir mutabakata duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır.”

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Müsavat Dervişoğlu ise yaptığı basın toplantısında şöyle diyor: “Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘kötü gidişe dur’ diyebilmek adına telaffuz ettiği Türkiye ittifakı beyanını önemsiyor ve ciddiye alıyoruz. Türkiye’nin birliğe ihtiyacı var. Türkiye’nin bir olmaya, iri olmaya, diri olmaya ihtiyacı var.”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun yaptığı açıklamada iktidarın dilini yumuşatması ve Cumhurbaşkanı’nın bütün siyasi parti liderleri ile görüşmesi gerektiğinden söz edildikten sonra “Ülkemizde el birliği ile bir ‘Milli İttifak’ anlayışı oluşturulmalıdır” deniliyor.

Diğer partilere nazaran daha mesafeli bir tutum sergilese de, HDP de iktidar partisini dışlamayan başka bir ittifakı, “demokrasi ittifakı”nı dile getiriyor. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli öngördükleri ittifak modelini “Sadece parlamentodaki 5 parti değil, Türkiye’deki bütün kesimler bunu tartışabilmelidir, 5 parti buna öncülük yapsın, Türkiye’de yeni bir anayasa süreci yaratılsın” şeklinde ifade ediyor.

Tabloya bakıldığında, seçim sürecinde “AKP’yi geriletmek”ten söz eden ve bazen de bunu faşizm teorileriyle süsleyen Meclis muhalefetinin, içinde iktidar partisinin de bulunduğu bir ittifakta/mutabakata açık kapı bıraktığı ve kategorik olarak iktidar partisini dışlamadığı görülebiliyor. Bunun gerisinde ise iktidar eliyle inşa edilen rejimin bazı aşırılıklarının törpülenmesi ya da HDP örneğinde olduğu gibi Kürt sorununda siyasi çözümün yeniden gündeme gelmesi şeklindeki beklentiler bulunuyor.

“Türkiye ittifakı”nın içeriğinin ne olduğunu bilmiyoruz dedik, ancak basına sızdırılan ve ittifakın şartlarını ortaya koyan 8 maddelik bir metin olduğunu biliyoruz. Bu metnin özellikle 8. Maddesi iktidarın ittifakla ne kastettiğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu maddede şöyle deniliyor: “Türkiye’nin siyasal icrasının merkezi olan Cumhurbaşkanlığı’nı ülke liderliği olarak kabul etmek ve konumlandırmak. Cumhurbaşkanı’nın hükümet etme görevinin yanı sıra devletin başı olma ve devleti temsil etme ödevi kapsamında ülke liderliği olarak yürüttüğü faaliyetleri desteklemek ve güçlendirmek.”

Anlaşılıyordur, muhalefetin kapıyı aralık bıraktığı ittifakla, iktidarın kastettiği ittifak arasında ciddi bir açı bulunuyor. Pazarlıklar ve güç dengelerine bağlı olarak, bu açının kapanıp kapanmayacağını önümüzdeki günlerde birlikte izleyip, göreceğiz.