Organize suç örgütü elebaşısı Sedat Peker‘in Youtube üzerinden yayımladığı videolar, iki haftalık gecikmeyle artık Almanya kamuoyunun da gündeminde.
Konuyla ilgili Almanca medyadaki ilk yayınlarda Peker‘in başta İçişleri Bakanı Soylu olmak üzere hükümete yakın politikacılar, gazeteciler, bürokratlar hakkındaki suçlamaları, ihbarları ve itirafları yer alıyordu. Son birkaç gündür ise Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın “zor durumda olduğu” ve “köşeye sıkıştırdığı”na dair yorumları içeren analizler dikkat çekiyor.

Yüz binlerce takipçisi olan ve videoları milyonlarca kişi tarafından izlenen Peker’in cinayet, yaralama, uyuşturucu kaçakçılığı, rüşvet, haraç ve tecavüz gibi bir çok ağır suça ilişkin ifşaatlarına rağmen adli makamların harekete geçmediğine dikkat çekilen yayınlarda, Erdoğan‘ın da “sessiz kaldığı” vurgulanıyor.
Örneğin 60‘dan fazla günlük gazetenin “haber havuzu” olarak hizmet veren ve günde 5,6 milyon okura ulaşan RDN‘de (RedaktionsNetzwerk Deutschland – Almanya redaksiyonlar ağı) önceki gün yayınlanan analizde şöyle deniliyor:

“Hükümet çevreleri giderek büyüyen bir gerilim içinde Dubai‘den yapılacak yeni ifşaat videolarını bekliyor. Mafya patronu henüz monologlarında Erdoğan‘ı doğrudan hedef almadı. Ondan bahsederken de ‚Tayyip Abi‘ diyor. Ancak Soylu, Yıldırım ve partinin diğer önde gelenlerine yönelik suçlamalar Erdoğan‘ı hamle yapmaya zorluyor. Artan işsizlik ve yükselen enflasyon nedeniyle zaten kendisine yönelik sempati azalıyordu. Saygın kamuoyu araştırma enstitülerinden Metropoll‘un son anketlerinde Erdoğan‘ın partisi AKP‘nin oy oranı sadece yüzde 27‘lerde görülüyor – 2018 Haziran‘ındaki genel seçimde bu yüzde 42,6 idi. Bu arada eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Peker‘in suçlamalarının ‚binde biri‘nin bile doğru olması halinde hükümet için bir felaket durumun sözkonusu olduğuna dair uyarıda bulundu.”

Erdoğan‘ın başlangıçta “Avrupa yanlısı reformcu” ve hükümet ile organize suç arasındaki bağlantıları ortadan kaldırmayı hedefleyen “temiz siyasetçi” imajıyla başarılı olduğunu hatırlatan analizde, hükümetin son yılları da şöyle değerlendiriliyor:

“Erdoğan yeniden seçilmeyi garanti altına almak için 2016‘da Devlet Bahçeli ve 1970‘lerden bu yana yüzlerce siyasal cinayetin sorumlusu olarak görülen bozkurtların partisi aşırı milliyetçi MHP‘yle koalisyona gitti. Erdoğan bu ittifakla ‚derin devlet‘i hükümete dahil etmiş oldu. Böylece Bahçeli, Erdoğan‘ı Türk mafyasının babası olarak kabul edilen Alaattin Çakıcı‘yı serbest bırakmaya zorladı. Nisan 2020‘de Çakıcı ve onunla birlikte aşırı sağ çevrelerden yüzlerce yeraltı figürü tam onlara uygun olarak çerçevelenmiş bir afla serbest kaldılar. Çakıcı‘nın daha hapisteyken rakibi Peker‘in devre dışı bırakılması için hükümete baskı yaptığı söyleniyordu. Sonunda Peker de kendisine ihanet edilmiş olarak görüyor ve intikamını alıyor.”

Analizlerden birinde bu çatışmayı kim kazanırsa kazansın Erdoğan‘ın sonunda kendisini “galip” olarak göstermeye çalışacağını vurgulanıyor (Der Freitag).
Bir diğer analizde de şöyle deniliyor:

“Mafya babası Türkiye‘ye dönmek istiyor. Bu nedenle İçişleri Bakanı ve çevresini yıpratıp, Erdoğan‘ın onu görevden almak zorunda kalmasını ve kendisini de affetmesini hedefliyor. Ülkede giderek daha fazla insan bu mafya babasının dudaklarından çıkacaklara bakıyor. Bunun bir nedeni Peker‘in açıklamalarıyla Soylu‘yu istifa zorunda kalacağına dair beklenti olabilir. Birçok insan şimdiye kadar Erdoğan‘ın olası halefi olarak görülen Soylu‘nun giderek artan gücünden endişe duyuyor. (ARD)”

Almanya‘nın en büyük gazetelerinden muhafazakar çizgideki Frankfurter Allgemeine Zeitung‘un konuyla ilgili analizinde AKP‘nin tabanındaki rahatsızlıklara dikkat çekiliyor, Erdoğan‘ın sessizliğine ilişkin ilginç bir değerlendirmeye yer veriliyor:

“Birçok kişi, Erdoğan‘ın yakın çevresinde Milli Görüş geleneğinin temsilcilerinden çok az kişinin bulunması ve aksine Soylu gibi sıkı Türk milliyetçilerinin ağırlıkta olmasından memnun değil. Erdoğan, halen Peker‘in videolarının bloke edilmesine dair talimat vermedi. Bunlar onu da zor duruma sokuyor ama muhtemelen bir fırsat şansı da veriyor. Çünkü Peker‘in saldırıları doğrudan Erdoğan‘ın kendisini ve Türk devletini hedef almıyor. Sonuçta Peker, onun güçlü olması gerektiğini söylüyor.”

***

Türkiye bu arada Alman medyasında bir de Avrupa‘ya yönelik sığınmacı kriziyle ilgili analizlerin baş aktörü oldu ve oluyor.

Son olarak da son günlerde İtalya‘ya deniz yoluyla gelen sığınmacıların sayısındaki büyük artışın Türkiye‘nin Libya‘daki artan etkisinden kaynakladığına dair yorumlar öne çıkıyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung‘un dün geniş yer verdiği Roma mahreçli analizde “Libya‘dan İtalya‘ya göç akımını Türkiye mi kontrol ediyor?” sorusu başlığa çıkarıldı. Yazıda, Avrupa‘ya gidebilmek umuduyla Libya‘da bekleyen göçmenlerden oluşan devasa “ihtiyat güçleri”nin, Erdoğan için rakibi İtalya Başbakanı Draghi‘yi zayıflatmak için bir stratejik araç olduğu ileri sürülüyor.

Geçtiğimiz hafta da Fas ile İspanya arasındaki siyasi kriz sonucu yaşanan sığınmacı akımıyla ilgili haberler de “Fas, Erdoğan‘ı taklit ediyor” başlığıyla kamuoyuna ulaşmıştı. Fas‘ın iki ülke sınırındaki kontrolleri kaldırması üzerine bir gün içinde binlerce insanın yüzerek İspanya‘ya sığınması üzerine yapılan değerlendirmelerde, Fas‘ın Erdoğan gibi davranarak yani “tek taraflı olarak sınırı açmak” suretiyle İspanya ve Avrupa Birliği‘ne baskı yaptığı belirtiliyordu.
Türkiye yaz sezonunda pandemi önceki yıllarda olduğu gibi Almanya‘dan milyonlarca turist umudu içinde. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da geçenlerde bu amaçla Berlin‘e gelip, salgın tehlikesinden özenle korunacaklarına dair güvence vererek Almanları bizzat davet etmişti.

Birçok kişinin tatil kararı bu davet ve onu takip eden kampanyaların yanısıra, Türkiye ve Erdoğan’la ilgili son yayınlardan da etkilenecektir elbette.