İsveç’te seçimlere üç hafta kaldı. Ülkeye bir parlamento dolusu âdem seçilecek. Ülkenin hepsinde belediyelerde yönetimler tekrar belirlenecek, gelin görün ki herkes Türkiye konuşuyor. İtalya’daki köprü yıkılmasıydı İsveç Devlet Televizyonu SVT’nin ana haber bülteninde, neredeyse bütün haftanın ilk gündem maddesi Türkiye ekonomisi olacaktı. İsveç’in ana haber bültenleri ya ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye açıklamalarıyla ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la açılıyor.

Bu hafta başında Göterborg’un getto bölgelerinde yarım saat içinde yaklaşık 80 araba ateşe verildi. Ancak o zaman İsveçliler kendi başbakanları Stefan Löfven’i olay yerini incelerken ve bir açıklama yaparken görebildi. Löfven’in izlenimleri yine de Trump’tan ve Erdoğan’dan sonra geldi. Bu olayla ilgili şüphelilerden ikisi Türkiye’ye giriş yaparken güvenlik güçleri tarafından yakalandı. Ortada sadece “şüpheli” olunca tüm basın ve politikacılar çok dikkatli. Haftalar sonra, polis “netlik kazandı” dediğinde basın ancak o zaman olayı çalkalayabilir. O güne kadar, İsveç basını yıkılan ekonomiler ve köprülerle idare edecek.

Türkiye ekonomisindeki kriz, ilk gün kırmızı beyaz kravatlı İsveçli ekonomi uzmanlarınca “Bize bir şey olmaz, kriz Kuzey’i vurmaz” açıklamalarıyla okundu. Türkiye’nin bu işin önünü alacağı izlenimi verilip İsveç’in Türkiye’ye ithalatının sadece yüzde 1’le sınırlı olduğu, bu kadar kısıtlı alışverişle krizlerin oradan oraya zıplayamayacağı söylendi.

Erdoğan’ın “Türkiye’ye ekonomik savaş açıldığı” söyleminden vazgeçmemesi iPhone boykotu çağrısı, kravatların rengini değiştirdi. Bu sefer piyasalardan uzmanlar konuşmaya başladı.

Dagens Nyheter gazetesi, İsveç’in önde gelen bankalarından Handelsbanken’in döviz strateji uzmanı Lars Henriksson’a Türkiye krizini okuttu.

Sadece “işini iyi bilen adam” sıfatıyla konuşturulan Henriksson’un krizi hafife alan değerlendirmelere karşı tezi, “Suda yayılan halkalar gibi Avrupa’da da krizin yansımaları olacaktır” oldu. Henriksson göre Türkiye’nin ekonomik krizi uzun sürede inşa edildi ve Trump’ın gümrük çıkışı, krizi daha derinleştiren bir unsur oldu. Üç büyük Avrupa bankası, süreç öncesi Türkiye’ye büyük borçlar verdiler ve krizden etkilenme riski taşıyorlar. İspanyol Bankası, BBVA bu üç bankadan biri ve en çok dikkat çekeni. Türkiye’nin ekonomisinde bu ciddiyette bir kriz, uzun süre devam ederse bu İspanyol Bankası’nın yeni durumla baş edebilmesi için sermaye girişine ihtiyacı olacak. Avrupa Birliği kurallarına göre devlet bankaya el atmadan önce ilk başta hisse sahipleri para kaybetmeli. Henriksson’a göre işler bu noktaya gelirse çok büyük bir gürültü kopacak.

Dagens Nyheter gazetesi, Türkiye’nin ekonomisini ‘büyüme makinası’ olarak tanımlıyor. Rakamlar, son 10 yılda, Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’ndaki artışın batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında iki kat hızlı olduğunu gösteriyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Türkiye’nin birçok farklı sanayiyi kendisine çekebilme başarısı. Türkiye bir düşük ücret ülkesi ve yabancı şirketler için ayrıcalıklı koşulları var. Fakat büyüme aynı zamanda artan tüketimden ibaret. Özellikle emlak sektöründe. Henriksson’a göre buna da yurtdışından alınan borçlarla olanak sağlandı.

Türk Lirası, 2018’de yüzde 40 değer kaybetti. Merkez Bankası, faizi artırarak bunu durdurmaya çalıştı. Bu da ülkede faizlerin rekor seviyelerde olmasına neden oldu. İsveçli “işini bilen adam” Henriksson noktayı şöyle koyuyor: “Yapılan müdahaleler, büyümeye tutukluk getirdi. Böyle bir gelişme – faizlerin artması, ekonominin hızlı bir şekilde duvara toslamasına sebep olabiliyor. Buna bir de Erdoğan’ı ekleyin ki politikadaki tek hâkim ve piyasa güçlerine inanmayan bir kişi olarak.”