Toplanan paralar, Türkiye sınırına ulaştırılıyor ve sınırdan Suriye’deki aracılara aktarılıyor. Bu aktarım, nakdi para ya da silah olarak gerçekleştiriliyor. Neden Suud ya da Irak sınırından değil de Türkiye sınırından? Çünkü Türkiye sınırları risksizdir…”

Bunlar, Hamide Yiğit’in, Tekmili Birden IŞİD kitabının tanıtım metninde geçen satırlar. Kitap sadece içeriğiyle değil adıyla bile mesajı veriyor. İslamcı Sünni örgütlerin, dahası onlara yardım ve yataklık eden resmi kurumların hepsi aynı çizgide!

‘Reina’ 2 konuyu deşifre etti

Yeni yıl gecesinde 39 kişinin öldüğü, 79 kişinin ise yaralandığı Reina katliamı 2’nci duruşmasında konuşan tutuklu sanık Abdülhamid Abdülaziz, Ahrar-uş Şam’a bağlı Sultanabdülhamid Türkmen Tugayı ile görüşmek için Reyhanlı’dan geçtiğini ve 15 gün onların arasında kaldığını söyledi. Bu itiraflar, aynı davanın ilk duruşmasında katliamı gerçekleştiren Abdulkadir Masharipov’un eşinin; kocasının saldırı öncesine kadar haftanın 4 günü Türkiye’de medreselerde çocuklara ders verdiğini söylemesi kadar önemli.

Masharipov’un eşinin söyledikleri, ülkede Selefilere, Selefi örgütlere karşı denetimsizliğin, ötesinde müsamaha ve yol vermenin ne boyutta olduğunu gösteriyor. ‘Nasıl kuşaklar yetişiyor’ sorusu da bu kapsama ilişkin. Sanık Abdülaziz’in itirafını ise bambaşka bir noktaya ulaşıyor. Şu meşhur MİT TIR’ları meselesi yeniden önem kazanıyor. IŞİD’ci sanığın misafir olduğu Sultanabdülhamid Türkmen Tugayı; MİT TIR’ları konusunda iktidarı aklayan net bir açıklama yapmıştı: ¨Bize geliyordu.¨

Halen destek var

2015 yılında röportaj yaptığımız bir Ö.S.O.’cu özetle; Özgür Suriye Ordusu’nun, Cephet-ül Nusra, Sultan Murad Tugayı, Abdülhamid Tugayı, Ahrar-uş Şam, Ceyş’ul İslam, Tevhid Tugayı, Sukur-uş Şam, Liva-ul Hak, Ensar-uş Şam, Kürt İslam Cephesi, Ensar Muhammed gibi bileşenlerden oluştuğunu aktarmıştı. Aynı militan, IŞİD ve Ö.S.O. arasındaki savaşçı ve lojistik geçişgenliğine de değinmeşti. Bunların tümü halen Türkiye tarafından tanınan ve desteklenen oluşumlar. Öyle ki bu gruplar, yakın bir zaman önce Suriye Dostları çatısı altında birleşti ve ilk toplantıları Antep’te yapıldı.

Başa döner, meseleyi Tekmili Birden IŞİD ‘aynılığı’ndan ele alırsak, durumun ülke açısından ne kadar vahim bir boyutta olduğunu da görebiliriz. Radikal İslam’ın tasfiyesinin yüksek sesle tartışıldığı bir dönemde, tüm Dünyada, Türkiye’nin ‘Selefilerin abisi’ olarak görülmesi sadece düşündürücü değil aynı zamanda çok da tehlikeli.

Türkiye’de gizleniyor ama…

Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı, Conflict Armament Research-CAR (Silahlanma Araştırma Kurumu) tarafından 3 yıl boyunca 50 bine yakın silahın incelenmesi ile oluşturulan rapor can sıkıcı. Buna göre IŞİD’in silah yaparken kullandığı hammaddelerin ana kaynağı Türkiye. Yargılandığımız Sarin Gazı davası ile ne kadar doğru orantılı bir rapor.

Suriye Guta’da 21 Ağustos 2013 yılında gerçeklesen, 1300 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıda kullanılan malzemelerin ‘istihbarat denetiminde’ Türkiye’den gittiği ile sürülmüştü. Bu arada yine 2013 yılında Adana’da başlatılan önemli bir soruşturma kapsamında aynı ilde sarin gazı yapımında kullanılan malzemelerle yakalanan Hytham Quassap (Heysem Kassap) ve beraberindeki 12 kişi yakalanmış ve 7’si serbest bırakılmıştı. Elbette hepsi kaçtı. CHP Vekili Ali Şeker’in başından beri davaya müdahil olmak istediğini ama bu isteğin Yargıtay’dan da döndüğünü belirtelim.

Son olarak ‘aynılığı’ daha korkutucu bir boyuttan ele alan bir belgeden aktaracaklarımızla bitirelim. IŞİD’in Elazığ yapılanması, bombacı hücresi Adıyaman ve katliam birimi Antep’le yakın ilişkili. Elazığ iddianamesinde yer alan 15 kişiden 5’inin İnsani Yardım Vakfı (İHH) üyesi olması ve Suriye’ye adam taşıması düşündürücü.

Türkiye’nin içeride ve dışarıda başının sanıldığından da büyük dertte olduğunu görmek zor değil. Mızrak çuvala sığmıyor deyiminin çok ötesindeyiz.