31 Mart’ın üzerinden 2 hafta geçti, İstanbul’da sayım sürüyor. AKP iktidarı doğuda halkın iradesini tanımadı, YSK eliyle kayyum hırsızlığı yapıldı. Aslında, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, fırsatını bulsa çoktan “Seçime gerek yok, ben Sultanım, burası da Erdoğan Limited A.Ş.” diyecek. Bu fırsatı eline geçirememiş olmasının nedeni, ne AKP içinde sözü edilen çatlak, ‘ne Avrupa ve […]

31 Mart’ın üzerinden 2 hafta geçti, İstanbul’da sayım sürüyor. AKP iktidarı doğuda halkın iradesini tanımadı, YSK eliyle kayyum hırsızlığı yapıldı.

Aslında, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, fırsatını bulsa çoktan “Seçime gerek yok, ben Sultanım, burası da Erdoğan Limited A.Ş.” diyecek.

Bu fırsatı eline geçirememiş olmasının nedeni, ne AKP içinde sözü edilen çatlak, ‘ne Avrupa ve dünyada meşruiyetimizi yitiririz kaygısı’, ne de ‘sermaye sınıfı korkusu.’

-Erdoğan ‘Pelikancı’ olarak adlandırılan gruptaki yandaşları uçağında başköşeye oturttu. Ortadan kaybolan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, tanıdık açıklamalarla geri döndü.

-Dünyada ve Avrupa’da uzun zamandır sap ve saman birbirinden ayrı! Ön kapıdan demokrasi mesajı verip arka kapıdan ticari anlaşmalara devam ediliyor. Yenidünyanın düzeni ve kandırmacası böyle. Almanya Adalet Bakanı ve Sosyal Demokratlar’ın (SPD), Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri liste başı adayı olan Katarina Barley’in “Türkiye’de hukuk devleti alanında yaşananları kaygı ile izliyoruz” demesine bakmayın. Erdoğan’ın Almanya’yı eylüldeki ziyaretinde önüne kırmızı halı serenler kimdi? Onun gelişinden bir hafta önce Berlin’de bulunan HDP heyetine STK muamelesi yapılmadı mı?

-Sermaye sınıfı ise ‘sermaye sınıfıdır’ işte. Enflasyonla mücadele paketini açıklayan Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak’ın “Sahada operasyonel yetkinliğimizi, kooperatif yapısının merkezde olduğu güçlü kurumsal alt yapılarla sağlayacağız” gibi ‘büyük güven veren’ sözlerini onaylarken, bir yandan da mal varlıklarını yurt dışına kaçıran sermaye sınıfı!  

AKP pusu kuruyor

Erdoğan’ın “Sultanizmi” tam anlamıyla hayata geçirememesinin önünde tek engel var: Milletin gerçek iradesi, muhaliflerin direnci ve tabandaki kopuş; kısaca halk. AKP ve Saray iktidarı, bir kere daha pusu kurarak, bu dalgayı kırmak istiyor. Pusunun merkez üssü İstanbul. Seçim sürecini sündürmek ve kararlı iradeyi bezdirmek üzerine bir taktik.

Daha önceki stratejilerin benzeri… Bir yandan ‘artık yandaş basın bile denmesi mümkün olmayan, parti bültenine dönüşmüş çukur medya’ ile seçilmiş adaylar kriminalize ediliyor, diğer yandan, mafya tetikçileri ve Osmanlı Ocakları gibi sefil araçlarla korku yaymak isteniyor. Ayrıca hükümsüz bir kurnazlık var. Sandığı hiçe sayıp, sandık darbesi yapan siyasi iktidar ve araçları karşı tarafı, utanmazca ‘darbeci olmakla’ suçluyor.

Erdoğan söylemişti!

‘Ben demiştim’ türündeki yazı ya da ifadeler toplumu irite eder. Ne var ki bazen anımsatmak şarttır. Seçimden bir gün önce yayımlanan, “Esas mesele: AKP’nin sahadan nasıl ayrılacağı” başlıklı yazımızda şu ifadelere yer vermiştik: “Dünyada yerel seçim deniyor. Bizde meşruiyetini çok zaman önce yitirmiş iktidarın tanımı var: “Beka, istikbal” sorunu. AKP’nin kendi kitlesini kaybettiğini de görüyoruz. Yerelde değil genelde maçın uzatmaları oynanıyor. Esas mesele AKP’nin sahadan nasıl ayrılacağı…”

‘Biz söylemiştik’ demekten daha öte bir durum da var. Erdoğan söylemişti! 2011 Mart’ında İzmir’de Ege sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) toplantısında şunları dile getiriyordu: “Demokrasi bir amaç değildir demokrasi bir araçtır. Bunun böyle bileceğiz.”

Bu kadar ileriye gitmeye de gerek yok. Erdoğan bu düşüncelerinin sağlamasını seçimden hemen önce yaptı. GBT tartışıldı. O ve AKP kurmayları, ‘Suç uydurma’ yöntemi ile yurdun her yeri için ‘kayyum ve görevden alma’ sinyali verdi.

Gelinen noktanın elbette vahim. Amaç Türkiye’nin nefes borusuna son hançeri saplamak. Yüz yılı aşan demokrasi kültürünü tamamen bitirmek. Sadece toplum açısından değil AKP ve Erdoğan açısından da tehlikeli bir oyun. Parti ve ‘Sultan’, ne daralan kitlesini ne de kemikleşen muhalefeti görmek istemiyor.  

Halkın gerçek iradesi, muhaliflerin direnci ve dip dalgası aslında tek engelden çok, suyu tersine çevirecek sert bir kaya. Belki de bu kayanın, Ortadoğu’da çöken Müslüman Kardeşler etkisi ve biten diktatörlüklerle değerlendirilmesi lazım. Demokrasi açısından had bilmekten başka çare yok.