OĞUZ TÜRKYILMAZ – TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Bugün 19 Mayıs 2019. Tam yüz yıl önce, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlattıkları uzun yürüyüş emperyalizme karşı bağımsızlık ve ulusal kurtuluş mücadelesinin önemli bir aşamasıdır. Genç Sovyetler Birliği, emperyalist güçlere karşı mücadele edenlerle dayanışma anlayışı ile Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Hükümeti’ne […]

Türkiye’nin nükleer santrallara ihtiyacı yoktur

OĞUZ TÜRKYILMAZ – TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı

Bugün 19 Mayıs 2019. Tam yüz yıl önce, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlattıkları uzun yürüyüş emperyalizme karşı bağımsızlık ve ulusal kurtuluş mücadelesinin önemli bir aşamasıdır.

Genç Sovyetler Birliği, emperyalist güçlere karşı mücadele edenlerle dayanışma anlayışı ile Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Hükümeti’ne önemli miktarda maddi, silah ve mühimmat desteği sağlamış; 1930’larda, Cumhuriyet’in ilk planlı kalkınma çabalarına, Sümerbank vb. fabrikalarında olduğu gibi faizsiz kredi ve teknik destek vermiş; 1960’larda İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, Aliağa (İzmir) Rafinerisi gibi büyük sanayi tesislerini uygun koşullarla kurmuştur. Bunlar Türkiye açısından çok değerlidir.

SSCB’de sosyalist dönemin sona ermesi ve SSCB’nin dağılmasından bugünlere uzanan süreçte; Rusya Federasyonu (RF) ile Türkiye arasındaki ilişkiler geçmişe göre çok farklı bir hal almıştır. Mevcut siyasal iktidar döneminde, iki ülke arasındaki ilişkiler Rusya Federasyonu’nun stratejik çıkarlarının öncelikli ve belirleyici olduğu bir forma dönmüştür. Savaş uçağı düşürme olayı sonrasında, bu süreç özellikle hız kazanmıştır.

Türk Akımı

Geçtiğimiz yıllarda, RF’nin, Türkiye’ye sattığı doğal gazın 15 milyar m3’lük bölümünün yanı sıra, bazı Avrupa ülkelere sattığı gazı taşıyan boru hatlarının da geçtiği Ukrayna’yı bypass etmek için; Karadeniz’de su altından geçecek yeni bir ikiz boru hattı inşa etme, böylece gazı Türkiye’ye ve Türkiye’nin batı sınırlarında, alıcı Avrupa ülkelerine doğrudan ulaştırmayı amaçladığı bilinmekteydi.

Bu durumda, Türkiye’nin lehine olacak olan alternatif, Karadeniz’i verevleme geçecek uzun ve çok daha pahalı bir güzergâh yerine, çok daha kısa olan mevcut Mavi Akım hattına paralel yeni boru hatları yapılması, ülke içindeki şebekede gerekli genişleme ve kapasite artırım yatırımlarının ilgili kamu kuruluşu BOTAŞ tarafından yapılarak, doğal gazın bu ulusal şebeke üzerinden, taşıma ücreti karşılığında Samsun’dan Türkiye’nin batı sınırına taşınması ve taşınacak gazın kayda değer bir bölümünün, tercihli ticari şartlarda satın alınması ve ulusal ihtiyaçların karşılanmasında kullanılması ve gerektiğinde ihraç etme imkânına sahip olunması idi. Kamuoyunda dile getirdiğimiz bu önermeler, siyasi iktidar tarafından dikkate alınmamış ve RF karşısında gündeme getirilmemiştir. Sonuçta, RF’nin tamamen kendi çıkarlarına uygun önerileri benimsenmiş ve boru hattı, Türkiye kıta sahanlığından geçirilerek Trakya’da Kıyıköy’e bağlanmıştır. Bu süreci anlamakta ve kavramakta yetersiz kalan iktidar kadroları, boru hattına, Türk Akımı adı verilmesi ile avunmuştur…

Akkuyu Nükleer Güç Santralı

Akkuyu Nükleer Güç Santral (NGS) Projesi; Türkiye’de siyasal iktidarların ‘nükleer santrallere sahip olma, nükleer kulübe üye olarak sınıf atlama’ hayallerinin; RF tarafından iyi analiz edilerek değerlendirildiği ve RF’nin ve RF kuruluşlarının çıkarlarının korunmasının ve geliştirilmesinin esas alındığı bir yatırım olmuştur. Şöyle ki:

1- Türkiye’de enerji sektöründe planlama anlayışı yıllar öncesinde rafa kaldırılmıştır. Türkiye’nin ne elektrik enerjisi için, ne de nükleer enerji için, kısa, orta ve uzun vadeli plan, strateji belgesi, yol haritası ve eylem planı yoktur ama Nükleer Güç Santral yasası vardır. O da yetkin bir yasa değildir. Bugünlerde Türkiye’de ihtiyacın üzerinde bir elektrik üretim kapasitesi ve önümüzdeki on-on beş yıl sonrasına kadar ihtiyaçları karşılayabilecek bir proje stoku mevcuttur. Enerjinin verimli kullanımı ve tüketimde %30’a varan tasarruf imkânları değerlendirilir ise, kayda değer miktarda ilave bir arz imkânı yaratılabilecektir. Mevcut santrallerin bakım, onarım ve rehabilitasyon çalışmalarının düzenli yapılması ve planlı bir enerji yönetimi ile mevcut elektrik üretiminin asgari dörtte birinden fazla ilave üretim mümkün olabilir. Artan elektrik ihtiyacı, bütün bu önlemlerle karşılanamaz ise değerlendirmeyi bekleyen rüzgâr, güneş vb. gibi yenilenebilir kaynaklar mevcuttur. Dolayısıyla da, ülkemizin, inşaatı süren Akkuyu NGS’e, sözleşme görüşmeleri süren Sinop NGS’ye ve İğneada’ya kurulacağı söylenen NGS’ye, özet olarak nükleer santrallere ihtiyacı yoktur.

2- Akkuyu NGS, Rusya Federasyonu için stratejik öneme sahiptir. Çünkü Rus şirketleri tarafından inşa edilecek ve çalıştırılacak bu santral, dünyada nükleere dayalı elektrik üretiminde ilk Yap-Sahip Ol-İşlet (BOO) uygulamasıdır. Kullanılan reaktör modeli de, Rusya dışında ilk kez uygulanacaktır. Akkuyu NGS projesinde toplum yararı yoktur. Çünkü üretilecek elektriğin yarısına on beş yıl süre ile ve bugünün piyasa fiyatlarının çok üzerinde bir fiyat olan 12,35 USD-cent/kWh fiyatla alım garantisi verilmiştir. Santralda yılda 38 milyar kWh elektrik üretilecektir. Alım garantisinin geçerli olacağı on beş yılsonunda toplam 35.190 milyar dolar yatırımcı Rus şirketine ödenmiş olacaktır. Bu tutar, halkın ödediği vergilerden karşılanacaktır.

3- Üretilecek elektriğin serbest piyasaya satılacağı söylenen diğer yarısından elde edilecek satış gelirleri ile Türkiye tarafından garanti edilen 35 milyar dolarlık gelir, Rus yatırımcının 25 milyar dolar olacağı söylenen toplam yatırımının geri dönüşünü garanti altına almaktadır.

4- RF ve yatırımcı Rus firması, Akkuyu NGS’yi örnek göstererek kendi yapacağı ve işleteceği NGS projelerini; başka ülkelerde de gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle, Akkuyu NGS yatırımını hızla gerçekleştirmeyi ve sonuçlandırmayı hedeflemektedir. Yeterli denetim mekanizmaları tesis edilmeden ve işler hale gelmeden başlatılan ve müteahhitleri tanıdık olan deniz yapıları ve santral yapılarının temel inşaatları hızla sürdürülmektedir. Temel inşaatlarındaki çatlaklar basitçe geçiştirilebilecek bir konu değildir. Tersine, ileride oluşabilecek çözümü çok geç ve pahalı, bazen de teknik olarak mümkün olmayan çok ciddi sorunlara işaret eden bir ön habercidir ve sorunları küçültmeye çalışmak, göz ardı etmek etik ve doğru bir davranış değildir.

5- Bugün Türkiye birincil enerji üretiminde %27,8, enerji girdileri ithalatında %36,7 gibi yüksek oranlarda RF’ye bağımlıdır. ‘Dışa bağımlılığı azaltacağı’ iddialarının tam tersine; yakıt, teknoloji, işletme ve mülkiyet olmak üzere her yönden Rusya’ya bağımlı olan Akkuyu NGS, gerçekleşmesi halinde bu bağımlığı daha da arttıracaktır.

6- Akkuyu NGS Projesinde teknoloji transferi öngörülmemektedir. Yapım sürecinde inşaat işlerinin azami %80’inin, montaj işlerinin %50’sinin, devreye alma işlerinin %15’inin yerli firmalara verileceği vaadi, yalnızca bir sus payıdır. RF’ye nükleer santrallar konusunda eğitim almaya giden öğrenciler mezun olduklarında, bir bölümü muhtemel Türkiye’ye geri dönmeyecek, dönenler ise deneyim kazanana kadar yatırımcı RF şirketinin deneyimsiz yerel elemanları olarak çalışabilecektir.

7- Akkuyu ve tüm nükleer santralların atık sorunu halen çözülmemiştir. Proje, başta depremden hasar görme olmak üzere bir dizi risk içermektedir. ÇED süreci usulsüzdür. İzin süreçleri tamamlanmadan, yeterli denetim olmaksızın sürdürülen inşaat çalışmaları risklidir.

8- Akkuyu NES projesinde, her türlü karar yetkisinin Rus şirketine devredilmesi, uluslararası ikili anlaşma ile sürecin ulusal hukukun dışına çıkarılmaya çalışılması, aynı kurgu ve yaklaşımla, Sinop ve yeni NES projelerine karar verilmesi ve ülkemizin nükleer enerji gibi stratejik bir konuda, deneme-sınama alanı yapılması kabul edilemez. Akkuyu ve Sinop NGS projelerinde, dünyada denenmemiş, örneği olmayan reaktörlerin kullanımının öngörülmesi, Türkiye’yi deneme tahtası yapma niyetleridir.

Ülke gerçekleri dikkate alınmalı ve toplum yararı gözetilmelidir

Ülkemiz enerji yönetimi, bütün bu gerçeklere gözlerini kapatmakta tutkulu ve adeta saplantılı biçimde, ne pahasına olursa olsun nükleer santral kurma çabası içindedir. Ülkemizin genel olarak nükleer teknolojiler, özel olarak nükleer santraller konusunda teknik bilgi birikimi ve deneyimi yeterli değildir. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar henüz yeterince işlevsel ve etkin değildir. Nükleer Düzenleme Kurumu (NDK) 9.7.2018 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan 2.7.2018 tarihli KHK ile kurulmuş, kurulduktan sekiz ay sonra 6.2.2019 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan kararla yöneticileri atanmış, 26.4.2019 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan Teşkilat Yönetmeliği ile de birimleri oluşturulmaya başlanmıştır. Yakın zamana kadar TAEK’in, kendi elemanları, TSE ve Bureau Veritas eliyle, şimdi ise Nükleer Düzenleme Kurumu elemanlarınca yapılmaya çalışılan denetim yeterli değildir. Oluşan bu fiili durumda, yatırımı denetleyecek bazı şirketleri NDK veya TAEK değil, bizzat yatırımcı belirlemektedir.

Düzenleyici ve denetleyici yapılar kurulup etkin bir şekilde çalışması sağlanmadan, nükleer santral projelerinde ısrar edilmesi ve Akkuyu NGS’de olduğu gibi hızla inşaata başlanması, toplum yararına değildir. Siyasi iktidarın heveslendiği, ülke ve toplum çıkarlarına aykırı bu projelerden, bir an önce vazgeçilmelidir.

Genel olarak enerji yatırımları, özel olarak nükleer santral projeleri, ülke kamuoyunun bilgi ve erişimi dışında, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin ve pazarlıkların konusu yapılamaz. Bütün süreçler açık, şeffaf, erişilebilir ve denetlenebilir olmalıdır. Türkiye, nükleer enerji konusunda bilgi birikimini arttırmalı, orta ve uzun vadede yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalma olasılığına karşı, enerji planlamasında; ANCAK RİSKLERİN TÜMÜYLE ORTADAN KALKTIĞI, YENİ TEKNOLOJİLERİN GELİŞTİĞİ VE ATIK SORUNUNUN TAM OLARAK ÇÖZÜLDÜĞÜ KOŞULLARIN OLUŞMASI HALİNDE; NÜKLEER ENERJİDEN DE YARARLANMA İMKÂNLARINI DEĞERLENDİRMELİDİR. İlgili tüm kesimlerin katılımıyla ve şeffaf bir anlayışla Ulusal Nükleer Teknoloji ve Nükleer Enerji Strateji Belgesi ve Eylem Planı hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Bu Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda belirtilen amaç ve esaslara göre, nükleer teknoloji ve enerji alanlarında bilimsel ve akademik çalışmalar yapılmalı; dünyadaki gelişmeler ve yeni santral teknoloji geliştirme çalışmaları yakından izlenmeli, CERN vb. bilimsel çalışma ve platformlarda yer alınmalıdır.