Türkiye’nin küresel vizyonu “İcracı Başkan” ile bütünleşiyor ya da  “Yeni çağ Türkiye Yüzyılı  olacak”, aktivist çığlıklarıyla tarihin derinliğine bağırmanın faydası yoktu.

Hele hele yeryüzünde tüm evrelerini tüketmiş kapitalizmin, evrensel krizi, gözden çıkartmayacağı hiçbir değer sistemi ve coğrafya kalmamış halde “barbarlık dönemine” doğru seğirtirken...

Küresel sermayenin girip didiklemediği bir karış toprağı kalmamış, “rant-imar” sektörü kanı, canı olan Yeni Türkiye, bugün “100 yıl” önce yaptığı çıkışı hangi gezegende, hangi zaman boyutunda tamamlayabilirdi ki?

Ayrıca tarihin akışında lale kenar süslü parantez açma, kapama iddiası da maalesef tebdili kıyafet, tebdil-i mekânda “geçiçi ferahlık” arayan, zaman ve mekânı şaşmış kostüme “Yeni Türkiye” prodüksiyonuna işaret ederdi.

Aşırı mitos kullanımı ve iktidar hezeyanları seferber edilip kamuoyunu oyalarken biraz ötede “gerçek zamanda” trilyonlarca dolar boca edilen ama birikim sağlama hızını geri dönemeyecek “kapitalist sistem”, yaratacağı “mahşeri kaosa” doğru cihan sathında  ilerlemekteydi.     

Ve piyasa  guruları, post modern kahinler, ekonomizmin ideologları bile artık bu insanlık/gezegen düşmanı sistemden umudu keseli hayli zaman olmuştu.

Avrupa’da neo-faşistler, İslam coğrafyasında cihatçı teröristler, bu karanlık çağın ruh ikizi gibi, birbirlerini göstere göstere boşuna birlikte emzirilip büyütülmemişlerdi.

Paris saldırısından sonra ABD yapımı Yıldız Savaşları konsepti kadar talihsiz tez, “medeniyetler çatışmasına” oradan da karşılıklı “İslamofobi’ye” müracaat edince, gerçekten zeminin pek kırılgan olduğu ortaya çıkmıştı.

Yeni Türkiye ise “cin olup adam çarpmaya” kararlı hem Paris yürüyüşünde ifade özgürlüğüne saygılı ülke pozu hem İslamofobinin katliam “azmettiricisi” olabileceği imaları yapıp Sünni İslamcı yeni rejimi eleştirmeyi “kutsala hakarete” denkleyerek popülist rantını toplamayı becermişti.

O halde Belçika ve Fransa’da otuz yıl sonra asker, jandarma sokaklarda “insan avına” çıkarken, batık ekonomi İspanya bile Türkiye dahil Müslüman ülkelerden gelenleri “olası şüpheli” takibine alırken, İngiltere WhatsApp’ı kapatmaktan bahsederken,  Türkiye’nin dombra ezgili Osmanlıcı koreografisiyle tarih sahnesine çıkmasının tam sırasıydı.

Hazır önümüzdeki kırk yıl resesyona yapışmış Avrupa, etkinlik duygusu bitmiş ABD, durağanlaşan Çin, Japonya ekonomileri “emperyal dünyanın” çöktüğünü müjdelerken bölgeden “emperyal yüzyıl çıkışı” muhalif vatandaşlarını “Yeni Türkiye düşmanı” ilan eden ülkemize düşerdi.

Ama Yeni Türkiye’nin kendi kendini acımasızca oryantalize eden bu “egzotik imge” şaşasıyla fiili başkanlığa geçişi bir yana “eski Türkiye’nin” tüm despotik donanım ve tahakkümcü yasaları demirbaş gibi “mülklenmesi” tarihin ciddi bir ihmali olmalıydı.

Ve elbette Siyonist lunatik İsrail, iç savaş bataklığına gömülmüş Suriye, devlet vasfı gitmiş paramparça neoliberal harita Irak, askeri rejimle “restore” edilmiş Mısır, milli  komşumuz küresel vahşet organizasyonu IŞİD, İran’ın gölge gücü istikrarsız Lübnan, lümpen kapitalizm üsleri Arap Monarşileri de bu Osmanlı reenkarnasyonu Türkiye’yi içleri titreyerek karşılarlar...

Böylece yüz yıllık mazi nasıl da hortlar ve nasıl da tamamlanırdı?