Türkiye’nin görünür olan, sesi duyulan bölümünün büyük çoğunluğu gerçeği görmekten inatla kaçıyor!

Öyle olmasa iki gün önce yılbaşını kutlayarak günaha girmeyin diye fetva veren Diyanet ile 1 Ocak tarihli nüshasının manşetinde “bir tarafta titriyorlar, diğer tarafta tepiniyorlar” diye nefret suçu işleyip, hedef gösteren Akit gazetesi hakkında Reina katliamının kışkırtıcıları olarak savcılığın çoktan bir inceleme başlattığını duyurması gerekirdi.

Yetmezdi, Cübbelisinden tebliğcisine, yılbaşı üzerinden düşmanlık, ayrımcılık yapan, nefret suçu işleyen ve tehdit eden ne kadar kişi, kurum, kuruluş varsa katliamla olası bağ açısından soruşturulmaya başlanmış olurdu.

Ahmet Şık için öyle yapıldı ya! Twitter’a yazdığı birkaç mesaj yüzünden doğrudan terörle bağı olduğuna dair kuvvetli şüphe uyandırdığı için tutuklandı ya! Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay sadece bir gazeteye destek olsun diye fahri yayın kuruluğu üyeliği yaptılar diye aylarca tutsak edildiler ya! Bizim arkadaşımız Mahir Kanaat, sosyal medyada hükümeti eleştirdi diye gözaltında tutuluyor ya! Daha onlarca örnek sayılabilir, yani emniyet ve yargı ‘işliyor’ Türkiye’ de!

Bu somut ve herkesin gözüne giren gerçekliğin insanların çoğunluğuna ulaşmadığına inanan var mı? Sadece yandaş medyadan haber aldıkları için Türkiye’ de olup biteni göremediklerini söylemenin mantığı var mı?

En dünyadan bihaber vatandaş bile, şu sıralamayı sadece yandaş medyadan izlese de ne olup bittiğini kavrar. Diyanet İşleri Başkanı yılbaşı arifesinde “yılbaşında eğlenmek, piyango bileti almak günahtır” diyor. Yılbaşı gecesi bir eğlence yeri basılıp, onlarca insan katlediliyor, saldırgan elini kolunu sallayarak gözden kayboluyor, ardından aynı Diyanet İşleri Başkanı, bu kez saldırının doğru olmadığını açıklıyor. Açıklamanın satır arasında saldırının bir amacının da Müslümanları töhmet altında bırakmak olduğu iması var.

Eğer o Başkan istifa etmezse, görevinden alınmazsa, o gazete hakkında yasal işlem yapılmazsa o meşhur dağdaki çoban bile çıkarılması gereken anlamı çıkarır.

Türkiye’de neredeyse herkes her şeyi biliyor. 17- 25 Aralık sürecinde yapılan araştırmaların hemen tümünde toplumun, AKP’liler dahil çok büyük çoğunluğunun, o ses kayıtlarını dinledikleri ve dinleyenlerin neredeyse tümünün yolsuzluk olduğuna kanaat getirdiklerini gösteriyordu. Ama anlamazdan geldiler; en fazla “çalıyor ama çalışıyor” diyerek, “rüşvet, ama İslam’ın yaygınlaşmasında kullanılmak için alınıyor” diyerek almaları gereken kararı almadılar, yapmaları gerekeni yapmadılar.

Haziran 2015 seçimlerinde ‘acaba AKP’den vazgeçersem ne olur’ diye bir baktılar. Burhan Kuzu diye bir hukukçu vekil aynı gece verdi bu sorunun yanıtını; “Kaosu seçtiniz”, dedi. beş ay içinde ülke öyle bir kan gölüne döndü ki insanlar hemen geri adım attılar. Kasım 2015 seçimiyle bir anlamda “biz ettik sen etme” demeye getirdiler.

Temmuz 2016 darbe girişiminin, devleti birlikte ele geçiren iki ortak arasında çıkan anlaşmazlığın kanlı bir hesaplaşmaya dönmesi demek olduğunu da herkes anladı. Kimsenin ne kandığı ne de kandırdığı yok yani…

Türkiye’de şimdi de hemen herkes her şeyi biliyor. Suriye politikasının ülkeyi bir şeriatçı- cihatçı bataklığına çevirmiş olduğu herkesin malumu. Üstelik bu insanların bir eylem yapmaya karar verdiklerinde engellenemediklerini de kayıplara tanıklık ederek görüyorlar, yaşıyorlar. Hükümetin sığındığı tek açıklamanın “Aslında onlar Müslüman görünümlüler ama Batı, ABD, Avrupa, İngiliz üst aklının hizmetindeler”den öte olamamasının anlamını da biliyorlar. Eylemlerin hedefleri ve her eylemden sonra “suç Sünni Müslümanlara yüklenmeye çalışılıyor” diyenlerin kim oldukları da ortada.

Önce toplumun AKP’nin ne olduğunu, 14 yıldır ülkeyi nasıl yönettiğini ve AKP politikalarının ülkeyi nereye getirdiğini bilmediğini ‘sanan’ bir muhalefetin nasıl bir sefillik içinde olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Yanıtlanması gereken soru şu; toplumun ezici çoğunluğu, bildiği bu gerçeği doğru buluyor ve onaylıyor mu, yoksa yanlış buluyor ama kendini güvende hissederek bir araya gelebileceği bir muhalefet odağı, bir lider, bir parti olmadığından suskun mu?

Bu soruya yanıt vermeden bir politik strateji geliştirmek aymazlık.