Türkiye dış politikada manevra yapa yapa bir hal oldu. İçeride başka hikâye anlatılıyor ancak; dışarıda S-400 meselesi bir yanda, Suriye meselesi bir yanda. Türkiye’nin feci sıkıştığı ve manevra yapabilmek için fırsat kolladığını sağır sultan duydu. AKP yönetimi 17 yıldır iktidarda tecrübe kazandı ama aynı zamanda sürekli kendini tekrar ederek, bir sonraki manevrasını son derece tahmin […]

Türkiye dış politikada manevra yapa yapa bir hal oldu. İçeride başka hikâye anlatılıyor ancak; dışarıda S-400 meselesi bir yanda, Suriye meselesi bir yanda. Türkiye’nin feci sıkıştığı ve manevra yapabilmek için fırsat kolladığını sağır sultan duydu.

AKP yönetimi 17 yıldır iktidarda tecrübe kazandı ama aynı zamanda sürekli kendini tekrar ederek, bir sonraki manevrasını son derece tahmin edilebilir hale getirdi. AKP’ye ilişkin tecrübeyle sabit bir şey şu, eğer hükümet yetkilileri ısrarla bir şey yalanlıyorsa, muhtemelen bahsi geçen olay gerçek. S-400’lerin Türkiye’ye teslimatını geciktirme konusunda Türkiye tarafından bir talep olmadığı ısrarla söyleniyor, hükümet üyeleri altını çize çize ‘bir gecikme söz konusu değil’ diyor. AKP geçmişinden öğrendiğimiz gibi, muhtemelen bu kadar yalanlama art arda geliyor, ‘erteleme yok’ deniyorsa, muhtemelen Türkiye gerçekten de S-400 teslimatını ötelemek istiyor.

Bu tahminleri doğrulayıcı bilgileri Amerikan tarafından da geliyor. Amerikalılar, saraya çok yakın bir ismin, kendileriyle temas kurarak S-400 konusunda hata yaptıklarını kabul ettiklerini ve Amerikalılardan bir çıkış yolu için yardım istedikleri bilgilerini sızdırıyor.

Yazının başında da dediğim gibi sağır sultanın bile duyduğu gelişmelerden Putin de haberdar. Ankara’nın ‘onun külahını ona giydiririm, mühim olan içerideki seçimler’ politikası her zaman tutmuyor. Putin, Suriye’de patronun kim olduğunu Ankara’ya hatırlatma hamlelerini yapıyor. İdlib’e olan biteni hep beraber izliyoruz. Daha doğrusu izleyemiyoruz çünkü yandaş basından çıt yok. Ama olan şu Esad rejimi ve Rusya İdlib’de belirlediği noktaları gümbür gümbür bombalıyor. İdlib’de cihatçı grupların garantörü olan, ‘bu gruplara ben silah bıraktırırım’ diyen Türkiye ise çıt çıkarmadan izliyor.

Balayı bitti

Geçen hafta Gazete Duvar haber sitesinin aktardığını göre, Kuds El Arabi gazetesinden Bekir Sıtkı, Suriye’de sahadaki gelişmelere bakarak Türk-Amerikan yakınlaşmasını gözlemlediklerini, Rusya ile Türkiye arasında balayının bitmiş gibi göründüğünü yazdı. İdlib’i gümbür gümbür bombalayan Rusya’ya, oradaki cihatçı grupların garantörlüğünü üstlenmiş Türkiye günlerce gık diyemedi. Idlib konusunda bir uyarı, Amerikan Başkanı Donald Trump’tan geldi.

Trump, “Rusya’nın, Suriye’nin ve daha az oranda İran’ın İdlib eyaletini bombaladığı ve rastgele suçsuz sivilleri öldürdüğü duyuluyor. Dünya bu katliamı seyrediyor. Amacınız ne? Bu size ne sağlayacak? STOP!” diye bir tweet attı.

Yazın bir kenara, iç siyaset için S-400 savunma sistemleri, Türkiye için milli bir mesele nutukları atılırken, Türkiye aslında ‘bu işten sessiz sedasız nasıl sıyrılırım’ peşinde. Sıyrılma imkânı elbette her zaman var ama bedeli karşılığında. Türkiye’nin S-400’leri alması durumunda CAATSA, yani Amerikan Güvenliği için tehdit oluşturan ülkelere uygulanan yaptırım Türkiye’ye ne koşullarda nasıl uygulanacak bu konuda kafa karışıklıkları zaten var.

Görünen o ki ABD Türkiye’ye bir çıkış yolu bulması konusunda yardımcı olmaya aslında razı. Fakat bir şekilde bulunan çıkış yolunun bedelini elbette yine bu ülkenin yurttaşları ödeyecek. S-400’ler alınıp kenara konursa bu ülkenin alınteriyle vergi veren yurttaşlarının emeği, parası havaya atılmış olacak.

Türkiye S-400’leri alır ve Amerikan yaptırımlarıyla karşılaşırsa, Türkiye’nin savunma kapasitesi zafiyete uğramış olacak. Uzmanların ısrarla altını çizdiği konu, ‘Türkiye’nin tüm savunma sistemlerinin bugüne kadar NATO ile işbirliği içinde geliştirildiği ve bundan dönüşün üç beş ayda mümkün olmadığı’ şeklinde.

Neyse ki Erdoğan şanslı

Erdoğan’ın en büyük şansı Türkiye’de yurttaşın yöneticiden hesap sorabilme mekanizmalarının var olmaması. Kişisel hınç ve keyfiyetler için yapılmış dış politika seçimleri Türkiye’ye pahalılık ve yoksullaşma olarak geri dönecek, kimsenin de izlemek dışında elinden bir şey gelmeyecek.