Bu hafta sonu, Anadolu Din ve İnanç Platformu tarafından Anadolu’da İnanç Mekanlarında Dönüştürmeler başlıklı bir uluslararası konferans yapılıyor. Başlığı da içeriği de önemli, çünkü tarih içinde, inanç alanının nasıl darp edildiğini görmemizi mümkün kılacak kapılar açabilir.

İnançlara saygı, modern dünyanın en zayıf kültürel eğilimlerinden biriydi. Çünkü inanç alanı, ihmal edilebilir olarak görülüyordu. Tam bu nedenle bu alanla ilgili verilerin tespit edilmesi modern devletlerin mutabakatla yaptıkları işlerden biriydi. Bunun için en uygun araç ise nüfus sayımlarıydı. Din ve inançların dünyanın neresinde ve ne kadar nüfusa hitap ettiğine dair bilgi, devletler eliyle ve bu araçla tespit edilebilmişti.

Çok çeşitli inançların mekânı bir coğrafya olarak Türkiye’de, hangi inançlardan ne kadar nüfus olduğuna dair ilk tespitler, 1927 yılındaki Genel Nüfus Sayımı ile yapılmıştı. Sonuçları, sayım verilerinin yer aldığı raporlarda detaylı olarak işlenmişti. Raporların ilgili kısımlarının biçimi ve dili ise konuya dair politik ilginin seviyesini yansıtıyordu.


İlk sayım raporuna göre Türkiye’de Müslüman olmayan inançlar; Katolik, Protestan, Ortodoks, Ermeni, Hıristiyan ve Musevi olarak tasnif edilmişti. Bunların bir kısmı iç içe geçmiş kimliksel alana işaret ediyordu. Söz konusu raporda dinlerin yer aldığı iki başlık daha vardı: Sair dinler ve dinsiz ya da dini meçhul olanlar. Sair dinler elbette Müslüman olmayan inançlar alanı için kullanılmıştı. Dini meçhul olanlar ise tümüyle belirsizdi. Fakat dinsizler diye bir kategorinin olması ve hatta yaygınlığı, ilk modernlik döneminde dinsel hassasiyetlerde bugünkü gibi bir endişenin olmadığını gösteriyordu.

1927 yılındaki toplumsal-siyasal ortamda ‘dininiz nedir?’ sorusuna, Müslüman olmayan bireylerin doğru cevap vermesi mümkün müydü, tartışılır. Çünkü ‘vatandaş Türkçe konuş’ söylemlerinin eşlik ettiği anti-gayrimüslim toplumsal tepkilerin beslediği etkili bir mecra oluşmuştu. Başka bir deyişle her yerde Müslüman olmayan toplulukların tedirginliğini artıran bir sosyal atmosfer gelişmişti. Bu durumun etkisiyle nüfusun büyük çoğunluğu ‘dininiz nedir?’ sorusuna Müslüman diye cevap vermişti. Yine de bunun dışında kalan cevaplar Türkiye’deki inanç kimliklerinin çeşitliliği açısından çarpıcı bir fikir veriyordu.

Nitekim ilk nüfus sayımında ‘dininiz nedir?’ sorusuna toplam nüfusun 39 bin 511 kişisi Katolik, 6 bin 658’i Protestan, 109 bin 905’i Ortodoks, 77 bin 433’ü Ermeni, 24 bin 307’si Hıristiyan, 81 bin 872’si Musevi olduğunu söyleyerek cevap vermişti. 17 bin 494 kişi Sair dinler içinde, 2 bin 702 kişi de dinsiz veya dini meçhul kategorisi içinde gösterilmişti. Sayılar gerçeği tam yansıtmıyordu belki ama çeşitlilik gerçekçiydi.

Tek tek şehirlerin verileri de bu genel fotoğrafa uygundu. Mesela İstanbul’da nüfusun yaklaşık yüzde 20’si ağırlıklı Ortodoks, Ermeni ve Museviler olmak üzere başka dinlerdendi. Çanakkale’de nüfusun yaklaşık yüzde 10’u ağırlıklı Katolik, Ortodoks ve Musevi olmak üzere başka dinlere mensuptu. Mardin’de nüfusun yüzde 10’u ağırlıklı Hıristiyan ve sair dinler olmak üzere başka dinlerdendi. Hatta bin 660 kişi dinsiz kategorisi içindeydi. Diyarbakır’da nüfusun yaklaşık yüzde 7’si ağırlıklı Ermeniler olmak üzere; Edirne ve İzmir nüfusunun yaklaşık yüzde 5’i ağırlıklı Museviler olmak üzere; Siirt nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ü ağırlıklı sair dinler ve Ermeniler olmak üzere başka dinlerdendi. Bu durum, oranlar değişmekle birlikte hemen tüm şehirler için geçerliydi. Van, Maraş, Kırklareli, Hakkâri, Gaziantep, Bursa, İzmir ve Edirne’de Müslüman olmayan nüfusun ağırlıklı kesimini Museviler oluşturuyordu. Diğer şehirlerin büyük bir bölümünde Ermeniler çoğunluktaydı.

Bugün artık şehirlerin bu kimliklerden muafmış gibi anıldığı bir zamanda olduğumuz kesin. Dilsel alanda olduğu gibi inanç alanında da farklılıkların azaldığı bambaşka şehir kimlikleri zamanında yaşıyoruz. Bu, belki modern politik stratejilerin arzu ettiği bir hedefti ama hem Türkiye hem de insanlık için bir büyük kayıp olmuştur. Geçmişin kadim inançlarından kalan mekânların öyküleri ise ayrı bir başlık ve o öykülerin izlerini Anadolu’da İnanç Mekanlarında Dönüştürmeler konferansında takip edebiliriz.