Pazar gününden bu yana Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyla ilgili kınama, analiz vesaire okuyoruz. Saldırı gerçekleştiğinde Ekrem İmamoğlu için düzenlenen İstanbul buluşmasındaydım. İnsanlar aralarında saldırı üzerine konuşuyorlardı. Genellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun daha önce sarf ettiği, “Talimat verdim bundan sonra CHP’liler şehit cenazelerine sokulmayacak” sözleri hatırlatılıyordu. Öfkeliden ziyade üzgündü insanlar. Maltepe’den dönerken Twitter’ı taradığımda ise bambaşka […]

Pazar gününden bu yana Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyla ilgili kınama, analiz vesaire okuyoruz. Saldırı gerçekleştiğinde Ekrem İmamoğlu için düzenlenen İstanbul buluşmasındaydım. İnsanlar aralarında saldırı üzerine konuşuyorlardı. Genellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun daha önce sarf ettiği, “Talimat verdim bundan sonra CHP’liler şehit cenazelerine sokulmayacak” sözleri hatırlatılıyordu. Öfkeliden ziyade üzgündü insanlar.

Maltepe’den dönerken Twitter’ı taradığımda ise bambaşka bir manzara ile karşılaştım. ‘Oh iyi olmuş’ diyenlerden, Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret edenlerden geçilmiyordu. Bunları yazanlar belki gerçek kişiler belki kışkırtmak için oluşturulmuş sahte hesaplar, bilmiyorum. Ama bir şey biliyorum, bu saldırının faili, Türkiye’de yok olan demokrasidir.

Saldırıya methiye düzenleyenlerin yanı sıra, kınar gibi yapıp övenlerden de geçilmiyor ortalık. Yandaş medyada yazan, aklıselim görünmeye çalışan kulağı kesik, gedikli yazar takımı ise, ‘siyasi lidere vurmak kötü bir şeydir, ama vuranların da öfkesini anlayalım’ yazıları döktüreduruyor.

Türkiye’ye yerleşen yeni siyaset işte tam da budur. ‘Asarım keserim, kırarım dökerim’ siyaseti. Bu siyasi tavır yukarıdan aşağıya yansıyor. Bir şey aklına yatmadı mı, bas hakareti, birine uyuz mu oldun çak tokadı.

Türkiye siyaseti tıpkı çubuk gibi

Türkiye’de iç siyaset de, dış politika da tam da böyle işlemekte. İçişleri Bakanı hainlik ve teröristlik yaftalarını bol keseden yapıştırırken, Dışişleri Bakanı eli belinde ona buna Twitter’dan galiz hakaretler ederek süper bir diplomasi yürüttüğünü sanmakta.

AKP iktidarı Türkiye’de pek çok kurumu etkisizleştirdi, ilgisizleştirdi, içini boşalttı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimi el değiştirirken bile, kendilerince Recep Tayyip Erdoğan’ı taklit eden, onun gibi konuşan, kabadayı hal tavırla ahkâm kesen; bilgisiz, yeteneksiz garip garip insanların çok önemli koltukları işgal etmiş olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Sosyal Medyada İSPARK yöneticisi olduğu söylenen tuhaf bir adamın görüntüleri dolaşıyor. Elinde tespih, kravatsız takım elbiseli acayip bir tip. Yanında avareleriyle dolaşıyor, külhanbeyi nutuklar atıyor.

Kılıçdaroğlu’na gerçekleştirilen saldırının zeminini hazırlayan şey işte tam da bu iklimdir. Türkiye’de diyalog yolları kapanmış, siyaset bir garabete dönüşmüştür.

İktidar, belediyeleri muhalefetin kazanması halinde, faturaları terör örgütü militanlarının dağıtacağından tutun da, valilerin kaymakamların sokağa çıkamayacağını iddia ederek insanları doldurarak tek kelimeyle korkunç bir kampanya yürüttü.

İktidar kendinden olmayanlara ‘terörist’ diye diye ‘vatan haini’ diye diye, ülkeyi aslında köşeye sıkıştırdı. Kılıçdaroğlu’na yumruk atan kişinin AKP üyesi çıkması işte tam da bu bağlamda tesadüf değil. Partinin üyesi de başındaki ne yaparsa onu yapıyor. Kendinden görmediğine kabadayılık taslıyor, hakaret ediyor, küfür sayıyor, yumruk atıyor. Bu olay tam da bu nedenle münferit değildir. Ve yakın Türkiye tarihinde gerçekleşen benzer diyebileceğimiz saldırılarla da tam da burada ayrışmaktadır. Bu tavır devletin ve hükümetin başı tarafından bizzat uygulanmaktadır.

O yumruk Çubuklu’daki adamın Kılıçdaroğlu’na attığı yumruktan ibaret değildir. O yumruk Türkiye’de siyasi kültürün gelip dayandığı yeri göstermektedir.