Bu hafta, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) belki de Türkiye tarihinin en önemli kararlarından birini verecek. Muhalefet antidemokratik bir süreçte gerçekleşmiş olmasına karşın seçimi kazandı. İktidar kaybettiği seçimi tanımamak için “hukuki” bir meşruiyet arayışında. YSK’dan, hukuk kılıfı giydirilmiş bir darbeye zemin hazırlamasını talep ediyor. YSK, İstanbul seçimini iptal etmezse RTE ve avanesi 1 Nisan sabahı kendi […]

Bu hafta, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) belki de Türkiye tarihinin en önemli kararlarından birini verecek. Muhalefet antidemokratik bir süreçte gerçekleşmiş olmasına karşın seçimi kazandı. İktidar kaybettiği seçimi tanımamak için “hukuki” bir meşruiyet arayışında. YSK’dan, hukuk kılıfı giydirilmiş bir darbeye zemin hazırlamasını talep ediyor.

YSK, İstanbul seçimini iptal etmezse RTE ve avanesi 1 Nisan sabahı kendi kendilerini soktuklarından daha büyük bir açmazla karşı karşıya kalacaklar.

YSK’nın iptal talebini reddetmesiyle muhalefet seçimle sağladığı psikolojik üstünlüğünü daha da artıracak. RTE’nin önündeki tek sorun muhaliflerin “kazanabiliyoruz” ruhuna erişmeleri olmayacak. Yerel yönetimler siyasetin asli finansörü. Muhalif belediyeler tümüyle demokratik bir yönetim bile sergileseler AKP tabanının dağılması kaçınılmaz olacak. Sadece İstanbul’da AKP elitlerini besleyen yerel yönetim rantının kesilmesi bile yeterli.

Muhalif yerel yönetimler, insanlara insanca bir hayatın hakları olduğunu ve yağma düzeni engellendiğinde hayat koşullarının iyileştiğini, refah düzeylerinin arttığını gösterebilirlerse süreç daha da hızlanacak. Birkaç yıla kalmadan AKP kendi oy deposu zannettiği kitlenin özgürlüğün tadını alarak kendisinden nasıl koptuğunu görebilecek.

Ama RTE için tek sorun seçmeninin ondan kopması olmayacak. Kendi beslediklerinin yavaş yavaş, sinsi sinsi nasıl gözünü oymaya başladıklarını da görecek. RTE, o da dayanabilirse 2023’e kadar “topal ördek” konumuna itilecek.

Bu gerçeği görmediğini sanmak aymazlık olur. Bu yüzden de YSK’nın iptal kararını reddetmesi durumunda yasal silahlı güçlere komuta etme yetkisiyle seçimi tanımıyorum demek zorunda kalma baskısıyla karşı karşıya kalacak. Hem kişisel bekası hem de ondan beslenenlerin zorlamasıyla böyle bir karar alırsa, Türkiye’de yaşayan herkes için hem rejimin hem de RTE’nin ne olduğu açık seçik ortaya çıkacak.

YSK, seçimi iptal ederse ve muhalefet “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içine düşmeden yenilenecek seçimi sadece boykot etmeyeceğini, seçimi yaptırmayacağını da ilan ederse; İmamoğlu belediyedeki makamını terk etmeyerek direniş başlatırsa, Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi krizlerinden biri başlamış ve sorumlusu da RTE olmuş olacak. RTE, bu kez mecburen “olağanüstü hal” ilan etmek zorunda kalacak ve Türkiye açıkça antidemokratik bir yönetim altında yaşamaya başlayacak. Var olan ekonomik ve toplumsal koşullar altında, dinciliğini hiç bir zaman gizlemeyen bir yönetimle kimsenin nereye evrileceğini öngöremeyeceği bir siyasal kriz gelişebilecek.

RTE, bugüne kadar hiçbir siyasal hamlesini kendi elleriyle ve sorumluluğu önceden üstlenerek yapmadı. 2002’den bu yana hep “maşa” kullandı. Olumlu sonuçlanan hamleleri kendi hanesine yazdı, olumsuz sonuçlananları maşaların üzerine yıktı. Ama her iki halde de maşaları hep tasfiye etti. Arkasında bıraktığı “siyasi ölüler yığını” hep yükselirken o ilerledi. YSK da aynı işlevi üstlenmiş durumdaydı. Referandumdaki “mühürsüz oy kararı” bile bu hali kanıtlıyor. Bugün ya da bu hafta karar verecek olan YSK üyeleri de kararları ne olursa olsun tasfiye edileceklerini, yığının üzerine atılan son kişiler olacaklarını herhalde biliyorlardır.

RTE bu uzun siyasi koşusu boyunca yandaşlarını ve muhaliflerini hep kendi yönüne bir şekilde ikna etti ve tüm ülkeyi peşine taktı. Şimdi son düzlükteyiz. Önümüzdeki uçurumu koşunun en önündeki de görmüyor olamaz.

YSK üyeleri bakalım Türkiye tarihine nasıl yazılacaklar?