Benim açımdan Halit Çelenk, Türkiye sosyalizminin tüm olumlu öğelerini

Halit Çelenk’i yitirdik; toprağa verdik. 2007’de bu büyük insana armağan edilen bir derlemede (Yaşamda ve Yargıda Devrimci Duruş: Halit Çelenk) yayımlanan yazımdan (ss. 208-211) bir kesimi aşağıya alıyorum.

***

Benim açımdan Halit Çelenk, Türkiye sosyalizminin tüm olumlu öğelerini kişiliğinde ve hayatında birleştiren bir anıttır.

Niçin böyle düşündüğümü açıklayayım:

Bir kere Halit Ağabey, bir hukukçu, bir avukat olarak meslek hayatını Türkiye’de marksistlerin, sosyalistlerin, komünistlerin, devrimcilerin ve demokratların savunmasına adamıştır. Bu çabaları 1949 yılında Samsun’da komünizm propagandası yapmaktan yargılanan iki tütün işçisini savunmakla başlar; Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık dönemeçlerinden birinde, 12 Mart faşizminin baskıları altında ona dünya çapında bir ün getiren Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının davası ile sürer. 12 Eylül faşizminin mağduru devrimci ve demokratların adalet arayışlarında ilk akla gelen isim Halit Ağabey’dir. Gücü elverdiği ve ayakta kalabildiği sürece Halit Ağabey’in adalet ve hukuk arayan herhangi bir solcuya “hayır” diyebildiğini sanmıyorum. Nitekim, kendisini Türkiye İşçi Partisi’nden (parti tüzüğünü ve hukukun genel ilkelerini çiğneyerek) uzaklaştıran partili yöneticilerden bir bölümü sonraki yıllarda kendilerine karşı açılan siyasi davalarda Halit Çelenk tarafından da savunulacaklardır.

Halit Çelenk’e “Türkiye sosyalizminin bir bilgesi” niteliğini kazandıran ikinci özelliği, bence, onun sosyalizm anlayışında yatıyor. TİP anılarında sosyalizmi, “insanlığın baskı ve sömürüden kurtulmuş, dolu dolu özgür bir ortam içinde yaşayabileceği, tüm yeteneklerini sınırsız geliştirebileceği” bir düzen olarak açıklıyor. (Bk. Türkiye İşçi Partisi’nde İç Demokrasi – Yaşadıklarım, 2002, ss. 12-13.) Bu sosyalizm anlayışında, Çelenk, “baskıdan kurtulma” ve “dolu dolu özgür bir ortam” öğelerini süs olarak, “sureta” kullanmıyor. Bir hukukçu ve bir sosyalist olarak altmış yıla yaklaşan mücadelelerinin sosyalizm, demokrasi ve hukuk üçlüsünün sentezini hayata geçirme çabalarını içerdiği söylenebilir.

Bu savı, Çelenk’in hukuk ve siyaset hayatını gözden geçirerek veya yayımlanmış on altı kitabının taranıp değerlendirmesi ile doğrulayabiliriz. Ben, bunun yerine, Halit Ağabey’in olaylardan hemen hemen otuz beş yıl sonra yayımladığı TİP anılarına bakmakla yetineceğim. Çelenk 1966’dan itibaren TİP yönetimiyle ayrılığa düşer; benim burada değerlendirmeyeceğim görüş ayrılıkları nedeniyle oluşan muhalefetle birlikte hareket eder; on iki arkadaşıyla birlikte “hizip kurma” suçlamasıyla ve partiden çıkarılma talebiyle Merkez Haysiyet Divanı’na sevk edilir.

Halit Çelenk’in TİP Genel Yönetim Kurulu ile Merkez Haysiyet Divanı’nda suçlamalara karşı verdiği savunma, kendisini “Türkiye sosyalizminin bir bilgesi” olarak nitelendirmemizin nedenlerini, kanımca, ortaya koyuyor.

Çelenk’in savunması, özünde bir “parti-içi demokrasi” çağrısıdır. Marksist partilerin iç yönetimini belirleyen geleneksel demokratik merkeziyetçilik ilkesini savunuyor. Ve TİP yönetimince bu ilkenin “merkeziyetçilik” öğesinin uygulandığını, “demokrasi” öğesinin ise tümüyle unutulduğunu vurgulayarak... Kendisi ve arkadaşları için ileri sürülen suçlamaların partinin program ve tüzüğü ile ilgili olmadığını; bir Kongre öncesinde doğal ve zorunlu olan demokratik muhalefeti uygulamanın, partililerin doğal hakkı, hatta görevleri olduğunu vurguluyor.

Halit Çelenk, savunmasını mükemmel bir hukuk mantığı üzerine inşa ediyor. Parti tüzüğünü sonuna kadar kullanıyor. Tüzüğün boşluklarını, “özel hükümlerdeki eksiklikler, hukukun genel ilkeleri uygulanır” gerekçesiyle TBMM İç Tüzüğüne, hatta Ceza Muhakemeleri Usul yasasına referanslar vererek kapatıyor.

Çelenk’in bu hukukçu titizliğinin, onun tüm hayatına rehberlik yapmış olan bir ilkeye dayandığını düşünüyorum: Hukuk yoksa demokrasi olamaz; demokrasi yoksa sosyalizm olamaz. Halit ve Şekibe Çelenk’i 1968 yılında TİP’ten çıkaranlar, parti hukukunu ve hukukun genel kurallarını çiğnemişlerdir. Anılarında Çelenk belgelemektedir ki, TİP yönetimi, Haysiyet Divanı’na “bu kişilerin partiden çıkarılmaları gerekir; bu bir siyasi karardır; tüzüğe, hukuka uygunluk aramadan gereğini yapın; yapmayanlar partiden çıkarılacaklardır” direktifini vermiş; ilgili kurul da bu direktifi uygulamıştır. Böylece Türkiye İşçi Partisi yukarıdaki temel ilkeyi çiğneyerek Çelenk’in anladığı biçimiyle sosyalist (yani “sömürüden ve baskıdan kurtulmuş, dolu dolu özgür”) bir toplumun kuruluşu için mücadele sürdürme ehliyetinden de yoksun olduğunu göstermiştir.

Halit Çelenk sözü geçen olaylardan çok sonra kaleme aldığı anılarında, “sosyalist bir parti içinde yer alacağına inanmadığı böylesine önyargılı bir soruşturma” karşısında sürüklendiği hayal kırıklığı karşısında dostu Rasih Nuri İleri’nin “bunlar Stalinist yöntemlerdir” saptamasını yaptığını aktarıyor.

Bu saptama, sadece Türkiye’de değil, genel olarak sosyalizmin en kritik sorunlarından birine parmak basmış bulunuyor. TİP tarihinin çalkantılarıyla ilgili bir değerlendirme yapmak istemiyorum. Ne var ki, 1967-68’de küçük ve genç bir sosyalist partinin Çelenk’e uyguladığı yöntemler ile 1930’lu yıllarda SBKP tarafından parti-içi muhalefete uygulanan yöntemler arasındaki benzerliğe işaret etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ve bana göre, reel sosyalizmin çöküşünde Halit Çelenk’in bir hayat tarzı olarak benimsediği ilkenin gözetilmemesi belirleyici olmuştur: Hukuk yoksa demokrasi olamaz; demokrasi yoksa sosyalizm olamaz.

***

Halit Ağabey, DGM’lerde, sıkıyönetim mahkemelerinde devrimcileri temsil ederken, TİP içindeki mücadelesinde, 12 Eylül rejiminin enkazı üzerinde sosyalistlerin yaygın birliğine dayalı bir partileşmenin çabalarına katılırken, yazılarında (örneğin eski TCK’nın 141-142, 163. maddeleri üzerindeki değerlendirmeleriyle) Türkiye’deki hukuk düzenini eleştirirken hukukun üstünlüğünü savunmanın, sosyalizmin genel ilkelerinden ödün vermek anlamına gelmediğini; ödünsüz demokratlık ile aydınlanmacılık ve devrimcilik arasında bir uyumsuzluk olmadığını da ortaya koymuştur.

Bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Altmış yıla yaklaşan bir hukuk, demokrasi ve sosyalizm savaşçısı kimliğiyle Halit Ağabeyimiz Türkiye sosyalizminin bir bilgesidir.