Dinin, özellikle de İslam dininim müdahale alanının bir sınırı yok. Söz konusu eğitim olunca sınırlar olabildiğince aşılır. BirGün’ün bu gün manşete çektiği haber, eğitimin, sınır tanımayan bir müdahaleye maruz kaldığını gösteriyor.

Haberin özeti şu:

Hükümet temeleğitim ve ortaöğretime ait öğretim programlarını üçüncü kez tümüyle değiştirme kararı alıyor. Bunun için önce tüm programları, dine uygun olmayan unsurların tespit edilip çıkartılması/değiştirilmesi ve eklemeler yapılması için Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne gönderiyor. Genel müdürlük Öğretim Programları ve İçerik Geliştirme adında bir komisyon kuruyor ve bu komisyon kendilerinden beklendiği biçimde her programla ilgili ayrıntılı rapor hazırlıyor. Raporlar ilgili genel müdürlüklere (temel eğitim, ortaöğretim, mesleki ve teknik eğitim) gönderiliyor. Genel müdürlükler ise oluşturdukları program komisyonlarının önüne Din Öğretimi Genel Müdürlüğünden gelen raporu koyarak programların bu çerçevede hazırlanmasını istiyor. Tahmin edileceği gibi alt komisyonlarda ne mevzuata ne usul ve yöntem aykırılığına ne de içeriğe ilişkin telkinlere itiraz eden olmuyor. Din Öğretimi Genel Müdürlüğünden gelen taslaklar program formatı verilerek onay için tekrar geldiği yere, Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne gönderiliyor. İlk aşamada tamamlanmış olan ortaöğretim programları, Din Eğitimi Genel Müdürlüğündeki Dini Denetim Komisyonunun onayına sunulmuş durumda.

Mevcut yasa ve usullere göre ders programları, okul türlerinin bağlı olduğu genel müdürlükler tarafından hazırlanır ve Talim ve Terbiye Kurulu tarafından onaylanır. Bu haliyle uygulama yasal değil; bir genel müdürlüğe diğerlerine ait yetkiyi kullandırmak ise ahlaksızlıktır. Tabii bu işin yasal ve etik tarafı; esas olan bilimin bilgi kaynağı olmaktan çıkartılıp dinin esas alınması.

Eğitimin dini yaşama hizmet etmesi en katı biçimiyle Suudi Arabistan’da görülen bir uygulama. Orada dine uygunluk denetimini Eğitim Politikası Yüksek Komitesi tarafından yapılır. Suudi Arabistan Anayasasının eğitimle ilgili maddesi (Madde 13)“Eğitim, gençlerin gönlünde İslam inancının yerleşmesini, onların bilgi ve bece rilerle donatılmasını…” diye başlar. Türkiye şu haliyle kendi anayasasını değil Suudi Arabistan Anayasasını uygulamaktadır.

Türkiye sadece eğitimde değil, hayatın her alanında dine aykırı unsurları temizliyor. Hiç kuşkunuz olmasın yakında sıra pek laik bulduğumuz günlük davranışlarımıza gelecek! Gelecek çünkü eğitim insanın pratikteki davranışlarını tayin edip kurallarının belirlenmesi işi ise devlet öğrettiğini günlük hayatta görmek isteyecektir. Buna razı mısınız.

Müfredatları dini denetime tabi tutanları, dinle uyuşturamadıkları kavramlara savaş açanları insanlığımıza; bilgimize, düşüncelerimize yönelmiş saldırı olarak görmez, tepki vermezsek sonraki müdahalelere rıza çıkarmış oluruz.

Modern eğitimin kaynağı din değil bilimdir. Türkiye kapasitesi ve geldiği nokta bakımından eğitimde bilimi kaynak olmaktan çıkarmamalı. Buna izin verilmemeli.

Yeri gelmişken bilimsel eğitimin önemini anımsatan birkaç yazı önermek istiyorum: Eleştirel Pedagoji dergisinin son sayısının (45) dosya konusu Evrim Eğitimi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Hasan Aydın’ın editörlüğünü yaptığı dosya yazıları bize bilimsel eğitimin önemini bir kez daha anımsatıyor. Doç. Dr. Zeki Apaydın’ın Evrim Niçin Öğretilmelidir? başlıklı yazısını ise tasarlanmış Bilinçli Tasarımcı mahluklarla karşılaşanlara güçlü malzeme sunduğunu belirtmeliyim!