IKBY’nin bölgede yıllardır politik gücünü artırmasına rağmen Türkiye’nin IKBY’yle kurduğu ekonomik ilişkilerin hacminin sürekli artış göstermesi, hükümet ve Saray’ın söylemlerinin popülist olmaktan öteye geçemeyeceği ve emperyalizmin çıkarlarının dışına çıkamayacağı yönündeki tahminleri doğrular nitelikte

Türkiye ‘vana’yı kapatır mı?

Semih Güven - BirGün Ekonomi Editörü

Türkiye’nin dış politikası ‘krizlerden’ geçilmiyor. Rusya ile yaşanan ‘uçak krizi’nin ardından Rusya’nın ekonomik yaptırımları özellikle turizmi sarsarken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın özür dilemesinin ardından iki ülke arasında ‘normalleşme’ sürecine girilmişti. Devam eden süreç Rusya ile ekonomide tam normalleşmeyi henüz bir türlü getirememişken, bir de üstüne başkanlık referandumu öncesinde Hollanda ve Almanya ile yaşanan politik krizler eklenmişti. Hükümetin iç politika malzemesi olarak oldukça faydalı gördüğü bu krizler ülkeler arasındaki ekonomik ilişkileri etkilemedi. Liderler birbirlerine karşı esip gürlerken, yük dolu gemiler perde arkasında ticarete tam gaz devam etti.

Yoğun kriz takviminin ardından nispeten birkaç aydır süren sessizlik bu kez de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) bağımsızlık için referanduma gitme kararı almasının ardından yeniden yerini yüksek sesli itirazlara bıraktı. AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bağımsızlık kararını ‘kuru bir rüya’ olarak niteledi ve “bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek askeri seçeneği öne sürdü.

Saray’ın sert tepkisi gözleri Erbil-Ankara arasındaki ekonomik ilişkilerin boyutuna çevirdi. IKBY’nin bölgede yıllardır politik gücünü artırmasına rağmen Türkiye’nin IKBY’yle kurduğu ekonomik ilişkilerin hacminin sürekli artış göstermesi, hükümet ve Saray’ın söylemlerinin popülist olmaktan öteye geçemeyeceği ve emperyalizmin çıkarlarının dışına çıkamayacağı yönündeki tahminleri doğrular nitelikte.

Politik ilişkiler geliştirildi, ihracat tırmandı
ABD’nin Irak işgalinden sonra Irak Kürdistanı yönetimi, 2005 yılında Irak Anayasası’nda özerklik statüsünü kazanmıştı. Bölgeye ABD desteğinin de artmasıyla birlikte Türkiye ‘değişen koşullara’ ekonomik ve politik olarak uyum sağlama çabasına girişti. Bölge ile geliştirilen ilişkilerin daha da derinleştirilmesi için Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğu 2010 yılında faaliyete başladı. Körfez Savaşı öncesinde Irak’a neredeyse ihracatı olmayan Türkiye, 2013 yılına gelindiğinde 12 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaştı. Bu rakamın önemli bir çoğunluğunu IKBY bölgesine yapılan ihracat oluşturdu. ‘Arap Baharı’ adı verilen ABD kaynaklı sürecin ardından ise Irak’a yapılan ihracat düşüş göstermeye başladı. Üstüne bir de petrol fiyatlarında yaşanan sert düşüşle birlikte 2016 yılı itibariyle Türkiye’nin ihracatı 8 milyar doların altına indi.

Erbil’in inşasını Türkler üstlendi
2014 yılına kadar yüksek petrol fiyatları nedeniyle zenginleşen Erbil bölgesine Türk şirketleri adeta akın etti. Özellikle inşaat olmak üzere birçok sektörden bin 500 Türk şirketi bölgede faaliyet gösterdi. 2011 yılında ise AKP’ye yakınlığıyla bilinen Makyol-Cengiz inşaat firmaları tarafından inşa edilen Erbil Uluslararası Havaalanı’nın açılışına o dönem başbakan olan Erdoğan’ın katılması, Türkiye’nin Irak Kürdistanı’nı inşa sürecini adeta devlet politikası haline getirdiğini gösterdi.

Petrol kavgası, bağımsızlık kararı...
Türkiye ile IKBY arasında ilişkiler tam gaz sürerken Irak Merkezi Yönetimi ile IKBY arasındaki birliktelik petrol paylaşımı yüzünden çıkmaza girdi. Barzani yönetimi, Merkezi Yönetim’in Irak Kürdistanı’na petrolden alması gereken ödemeleri düzenli olarak aktarmadığı gerekçesiyle bölgede çıkarılan petrolü Türkiye üzerinden, dünyaya doğrudan kendisi ihraç etme yoluna gitti. Atılan adım Irak Merkezi Yönetimi’nin sert tepkisine neden olurken, petrol taşıma sürecinde Türk şirketlerinin AKP hükümetiyle olan bağları ise sürekli tartışma konusu oldu.

“Türkiye’nin menfaati ticaret”
IŞİD’e karşı savaşta Irak ve Suriye’de ABD’nin de desteğiyle Kürtlerin ‘öne çıkması’ ise Ortadoğu’da Türkiye sınırında Kürtlerin egemen olacağı beklentisini güçlendirince Türkiye’nin IKBY ile olan ilişkileri bozulma sürecine girdi. Buna karşın IKBY’nin bağımsızlık referandumu kararı almasıyla birlikte ise ipler kopma noktasına geldi gibi gözükse de yapılan açıklamalar ekonomik olarak işbirliği sürecinin kamuoyunda çok fazla öne çıkarılmadan yürütülmeye devam edileceğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bundan sonra Kuzey Irak Yerel Yönetimi, bakalım petrolünü hangi kanallarla nereye akıtacak veya satacak? Vana bizde. Vanayı kapattığımız anda o iş de bitti” açıklamasına IKYB Başbakanı Neçirvan Barzani, “Petrol boru vanası Türkiye’nin elindedir ama Türkiye ile imzalanan bir anlaşmamız var. Tam tersine biz doğalgaz borusu döşeme çalışması içindeyiz” şeklinde cevap verdi ve Habur Sınır Kapısı’nın kapatılmasının kimsenin çıkarına olmadığını vurguladı. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’den de ‘karşılıklı çıkarlar’ konusuna paralel bir açıklama geldi. Zeybekci, “Diyebilirsiniz ki, ‘Musul-Kerkük kutsal davamız, sen hâlâ ticaret’ diyorsun. Ama benim işim ticaret. 8-9 milyar dolarlık bir ticaretten, Türkiye’nin menfaatinden bahsediyoruz” şeklinde konuştu.

Emperyalizm ne derse o!
Türkiye’nin içeride IKBY’ye karşı söylemini sertleştirmesine rağmen iki taraftan da ekonomide çarkların ‘karşılıklı çıkarlar çerçevesinde’ devam edeceğine dönük sinyallerin gelmesi, mevcut koşullarda tarafların gerginliği daha da tırmandırmak istemediğini gösteriyor. Referandum sonucu bağımsızlık kartını eline alan IKBY’nin süreci işletmeye ne kadar istekli olduğunu, NATO üyesi Türkiye’nin ise olası bir bağımsızlık kararında tepkisinin nasıl çerçeveleneceğini ise emperyalizmin bölgedeki çıkarları belirleyecek.