İki ülkenin içinden geçtiği süreç nedeniyle, Türkiye ve Yunanistan halkı milli bir krizden ziyade sınıfsal bir kriz yaşamaktadır.

Türkiye ve Yunanistan sağının krizi
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan karşılıklı restleşmişti. (Fotoğraf: AA)

CANER ÖZDEMİR

2008 ekonomik krizi etkisini bugüne kadar hissettirdi. Bu krizle halklar fakirleşirken, sağcı otoriter partiler de iktidara geldi. Ekonomik krizi sınıfların bir yazgısı olarak değil ulusun yazgısı olarak gören sağcılar, durumu ulusal bir değersizlik hissine dönüştürürken, dış güçlere dayanan komplo teorilerinin üretilmesine ve halkın duygusal tepkiler vermesine neden olmaktadır.


Özellikle de din ve milliyetçilik burada önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin; Humeyni ekonomik yıkımın nedenini İslam dışı dinlerde ararken, Hitler ise etnisitede aramaktaydı. Erdoğan da uzun bir süredir, dolardaki yükselişi “ekonomik darbe” olarak tanımlarken, Yunanistan’da Miçotakis de Türkiye karşıtlığı üzerinden, ekonomideki başarısızlığını gölgelemektedir.

2010’lar: Radikal sağın yükselişi

Ekonomik kriz ve göçmenler Avrupa’da radikal sağı güçlendirirken, üretim ekonomisinin yerini hizmet sektörüne bırakan Yunanistan’da, faşist Altın Şafak ve Yeni Demokrasi Partisi de yükselişteydi. Erdoğan ise küresel ekonomik krizin ötesinde, Türkiye’ye özgü koşullar sayesinde 2010’larda otokrasiye geçişi tamamlarken, MHP’nin de eklemlenmesiyle liberal kodlardan uzaklaşmış ve radikal sağcı bir eksene oturmuştur. Türkiye’yi üretim ekonomisinden uzaklaştıran, ithalata bağımlı kılan hatta döviz için vatandaşlık satacak duruma gelen AKP, Yunanistan’ın dahi gerisinde kalmıştır.
İki ülkenin de içinden geçtiği ekonomik kriz, bir savaşı mümkün kılmasa da iki sağ iktidar da oyların konsolidasyonu için süreci manipüle edebilecek durumda. Dolayısıyla yaşananları, Neoliberal ve otoriter iki sağ partinin, iktidarda kalmak adına yarattığı bir kriz olarak tanımlayabiliriz.

Bölgede ABD faktörü

ABD, AKP’li yıllarda bölgede oldukça etkin olmakla beraber, Miçotakis döneminde de Yunanistan’ı uçak gemisine çevirmiştir.

İki iktidarın soğuk savaşı NATO için dezavantaj yaratsa da ABD politikalarına en uygun koşulları yine bu iki iktidar sağlamaktadır. Çünkü İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik sürecinde görüldüğü gibi Erdoğan ikna edilebilir bir imaj çizerken, Miçotakis de 0 sorun demek. Bu yüzden Batı her iki lidere de desteğini sürdürecektir.

Erdoğan’ın çizdiği geri adım atmaya yatkın imajı ise “Artık Miçotakis benim için bitmiştir” açıklamasını ciddiyetsiz kılmakta ve Miçotakis’in ABD kongresinde olduğu gibi özgüvenli davranmasına neden olmaktadır. Tabii bu özgüveni Türkiye’nin zayıflayan diplomasisi olduğu kadar, ABD desteği de sağlamaktadır. Ancak Ukrayna krizinde gördüğümüz gibi ABD desteğini verdiği ülkelerle beraber savaşan değil, savaştıran ve ülkesindeki savaş baronlarına da kazandıran bir ülkedir.

Krizin halktaki karşılığı

İki ülkenin içinden geçtiği süreç nedeniyle, Türkiye ve Yunanistan halkı milli bir krizden ziyade sınıfsal bir kriz yaşamaktadır. Bu krizde iki halk da düşman değil, neoliberal zihniyetin mağdurudur. Ancak sağ iktidarlar, geçmişteki acılardan ve hafızalara kodlanan Türk-Yunan kimlikleri üzerinden bir öfke yaratmak isterken, böylece ekonomik yıkımdaki rollerini gizlemeyi ve ulusal güvenlik psikolojisi ile iktidarlarını sürdürme derdindeler. Ayrıca Türkiye’deki yandaş medya da Madrid’deki NATO zirvesinden bir kahramanlık öyküsü yaratarak, Miçotakis’i yenilgiye uğratmış izlenimi vermektedir.
Oysa Türkiye’de halk, 2019 yerel seçimlerinde ‘ekonomik seçmen refleksi’ gösterirken, o zamandan bu yana yapılan araştırmalarda da ekonomik kaygılara bağlı bir oy tercihi söz konusudur. Bu yüzden, yaşanan gerilimler halk nezdinde ‘Kardak Kayalıkları’ etkisi yaratmayacaktır.

SYRİZA ve CHP

SYRİZA’nın iktidarında dönemin başbakanı Çipras’ın, “Ege Denizi balıklarındır” gibi yumuşatıcı barışçıl söylemleri vardı. Yine 2015 yılında Çipras ve Kılıçdaroğlu Türkiye’de bir araya gelmiş; Kıbrıs, mülteci krizi ve Türkiye - AB ilişkilerinin ele alındığı dostane bir görüşme gerçekleşmişti.

Önümüzdeki yıllarda SYRİZA ve CHP iktidarlarının olması, bölgede barışçıl çözümlerin üretilmesi için oldukça önemli. Araştırmalara göre CHP iktidara yakın görünürken, Yeni Demokrasi Partisi’nin oldukça gerisinde kalan SYRİZA’nın, bir özeleştiri vererek bugüne uygun çözümlerle yeniden iktidara gelmesi, sadece Yunanistan halkı için değil bölge için de değerli olacaktır.

Bugün ise muhalefette olan iki parti de Miçotakis ve Erdoğan’ın dış politikadaki hamlelerinin aslında iç politikaya dair hamleler olduğunun bilincinde olarak, işsizlik ve yoksulluk gibi halkın asıl sorunlarını gündemde tutmalı ve ulusal güvenlik kaygısının oluşmasına engel olmalıdır.

Son söz

İleriye barışçıl bir toplum bırakmak adına için Türk-Yunan kodlarının hafızadaki yerinin değişmesine, kuşaklararası aktarımla gelen önyargıların giderilmesine ve travmaların iyileştirilmesine ihtiyacımız var. Bu noktada, sağ partilerin acıları seçim aparatı yaptığı bir dönemde, solun liberalizmden ve kimlik siyasetinden sıyrılarak barışçıl, özgürlükçü ve eşitlikçi bir iktidar perspektifi sağlaması ivedilik arz ediyor. Çünkü Türkiye ve Avrupa’yı uzun bir süredir saran neoliberal otoriterlik, solun geride kalmasından hayat buluyor.