ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’nın Avrupa’daki G-20 buluşmasından ve NATO zirvesinden sonra Türkiye’yi ziyaret etmesi tüm dünyada ilgi uyandırdı...

ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’nın Avrupa’daki G-20 buluşmasından ve NATO zirvesinden sonra Türkiye’yi ziyaret etmesi tüm dünyada ilgi uyandırdı.

Türkiye medyasında olduğu gibi dünya medyasında da ziyaret ve ziyaret esnasında Obama’nın yaptığı konuşmalar ve de açıklamalar geniş yer buldu. Ziyaretin amacına ve mesajına ilişkin yorumlar ziyaretten sonra da sürüyor.

Bilindiği gibi Bush yönetiminin uluslararası hukuku ve BM kararlarını hiçe sayarak Irak’ı işgal etmesi, Türkiye-ABD ilişkilerini de önemli ölçüde zedelemiş ve Türkiye kamuoyunda ABD karşıtlığı yükselmişti. Benzer gelişmeler kimi AB ülkelerinde ve diğer ülkelerde de yaşanmıştı.

Aslında bu tepkilerin temelinde Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Bush’un ve neo-conların, dünyaya egemen olmaya çalışmaları, 11 Eylül’den sonra ise “dünya jandarması” rolüne soyunmaları yatmaktadır. O bakımdan Bush’un Irak’ı işgaline karşı tavır almış olan Obama’nın, ABD’nin dış politikasını ne ölçüde değiştireceği, vaat ettiği gibi diyaloğa ve çok taraflı müzakerelere dayalı bir politika izleyip, izlemeyeceği önem taşımaktadır.

Obama’nın Türkiye ziyaretine gelince; Obama’nın buradaki amacı, Bush döneminde bozulan ilişkileri onarmak, Türkiye’de yükselen ABD karşıtlığını hafifletmeye çalışmak ve Irak, Afganistan, Filistin vb bölgesel meselelerde “yeni işbirliğinin” zeminini hazırlamaya çalışmak olarak özetlenebilir.

Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşma, onun Türkiye’yi neo-conlardan farklı değerlendirdiğini gösteriyor. Bush, “stratejik ortaklık”tan söz etmişti, O, “model ortaklık”tan söz ediyor. Bush yönetimi Türkiye’yi “ılımlı islam ülkesi” olarak nitelemişti, O, “laik bir demokrasi” olarak niteliyor. Kuşkusuz bu, farklı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğru değerlendirildiği bir nitelemedir.

Obama, konuşmalarında sürekli olarak uluslar, inançlar, ırklar ve kültürler arasında duvarlar olmaması gerektiğini, o nedenle var olan duvarların yıkılmasını ve köprüler kurulmasını vurguluyor. “21. yüzyılda uluslar arasındaki ortaklık ve işbirliği bir seçim değildir” diyor ve “bu, ortak güvenliğimizi ve ortak insanlığımızı sürdürmenin bir yoludur, tek yoludur” diyerek, hem ABD ile AB arasında hem de ülkeler arasındaki işbirliğinin önemini vurguluyor. Obama ABD ile Avrupa arasında da farklılıklar olmasını doğal karşılıyor. Ama “ortak bir yazgının” paylaşıldığının unutulmaması gerektiğini söylüyor.

Obama’nın programı aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadeleyi, nükleer silahların varlığına son verilmesini, ekonomik kaynakların adaletli dağılımını, yoksullukla mücadeleyi, güç kullanımı yerine diyaloğu, Irak’tan çekilmeyi, insan haklarına saygı gösterilmesini vb öngörmektedir.

“Değişim şart” diyen Obama’nın, selefi Bush’dan farklı bir yol izleyip izlemeyeceği, bu konularda atacağı somut adımlara bağlı olacaktır.

Sonuç olarak çoğulcu, adaletli, barışçıl ve eşitliğin hâkim olduğu huzurlu bir dünya her şeyden önce ABD’deki değişime bağlıdır. O nedenle zihniyet değişimi de siyasi değişim de orada başlamalıdır.