İklim krizi! Çevre Bakanlığı bu işin neresinde? Beton dökme bölümünde mi? Enerji Bakanlığı da karbon salınımlı fosil yakıtlı santral kurma bölümünde herhâlde?

“Turşu bizim için önemli, havacılık ve uzay da önemli...”*

Türkiye, iklim krizi ile ilgili hazırlanan, 197 ülkenin imzaladığı ve 191’inin süreci tamamlayarak uygulamaya koyduğu Paris Anlaşması’nı uygulamaya koymayan altı ülkeden biri: Türkiye, İran, Irak, Libya, Yemen, Eritre.

2011 yılında; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet ile mücadele için Türkiye’nin de katkıları ile hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’ni 46 ülke imzaladı ve Türkiye ilk imzalayan ülkelerdendi. 2021 yılında da Sözleşmeden çıkan ilk ülke oldu.

Evet turşu da çok önemli ama işte öyle kendi kabuğumuz içine kapanarak olmuyor.


Avrupa Birliği ve 57 ülkenin İklim Değişikliği Performans İndeksi’ne göre 2021 yılı Türkiye karnesi zayıf. Sevgili ülkem online eğitim mi aldın? Şudur budur, internete ulaşımım yoktu, annem tablet almadı falan deme lütfen. Sera gazı salınımı ve enerji kullanımı kategorisinde ‘zayıf,’ iklim politikası performansımız ise ‘çok zayıf’ olarak derecelendiriliyor. Bu konularda yavaş davranmak, her şeye kaynak bulurken bu alanda hâlâ direnmek ileride çok büyük kayıplara sebep olacak. Fatura gene vatandaşa çıkacak.

Artık olağan hale geldi. Başımıza gelen her felaketten sonra hep geç kalındığı, vaktinde önlem alınmadığı ortaya çıkıyor. Hatta bazen ‘kandırılmışız’ oluyor. Oysa kandırılmayanlar da var, gelmekte olanı vaktinde söyleyen ve sesleri kısılanlar. Allah affetsin demekle işler yürümüyor. Canlar kaybediliyor, yuvalar yıkılıyor. Hayat devam ediyor desek de; bazıları için devam etmiyor, edemiyor. Kurumların sadece adı var. Bir de makam odalarını yaptırıp, hatta jakuzi ekletip, makam araçlarını yenileyen atanmış yöneticileri. İçleri bomboş. El üstünde oturmuş bekliyorlar. Yukarıdan ‘talimat’ gelmeden yaprak kıpırdamıyor. Söyleyecekleri üç cümle bile “Cumhurbaşkanı’mızın talimatı” ile başlıyor. Bir ilin milletvekili vatandaşlara “Cumhurbaşkanı’mızın talimatı: Fındık üreticisi asla mağdur edilmeyecek” diyor. Aynı milletvekili 2019 yılında da Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Orman Bakanı’na talimat verdiğini ve fındık üreticilerinin mağdur edilmeyeceğini söylemiş. Rahatlayalım mı? Yoksa, talimat gelmese mağdur edilecekler demek ki deyip korkalım mı? Orman yangını söndürme uçağımız var mı yok mu ona bile kendi başlarına karar veremiyorlar.

Ben bilmem eşim bilir diye oturan bir ekiple ülke yönetmek de zor!

Bizim kurumlarımız oturup talimat beklese de, uluslararası kurumların bazıları; öngörülerle toplanıp, düşünüp, taşınıp küresel sorunlara karşı anlaşmalarla önlemler almaya çalışıyorlar. Bizim bu anlaşmalara da ihtiyacımız yok. Bakınız İstanbul Sözleşmesi! Biz zaten kadını koruyormuşuz, bu sözleşmeye gerek yokmuş! Sanki o yokken korumuyor muşuz? Aslında korumuyoruz diyenlerdeniz ama bir tarikatımız yok ki sözümüz dinlensin. Biz aracısız inananlardanız, o yüzden makbul değiliz, sadece bir tek oyumuz var, değersiz!

En az İstanbul Sözleşmesi kadar önemli, doğrudan hayatımızı ve geleceği etkileyecek olan uluslararası bir anlaşma da Paris Anlaşması. Sanayi, kalkınma, hızlı büyüme ve enerjiye bağlı yaşam için kullanılan fosil yakıtlar, bize atmosferde biriken sera gazı olarak geri döndü ve bugün artık ciddi bir iklim krizi kapımızda bekliyor. “İnsan faaliyetleri nedeni ile değişen atmosfer bileşimi” ve artan çevre kirliliği, küresel ölçekte önlemler gerektirdiğinden, ülkeler birlikte hareket amacı ile ilk kez 1979’da Birinci Dünya İklim Konferansı’nı düzenlemiş ve ilk temel adım olarak da 1992 yılında Birleşmiş Milletler İlkim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi hazırlanmış. Daha sonra da daha somut ve uygulamaya yönelik olarak sera gazlarının atmosfere salınması konusunda bağlayıcı hükümler içeren Kyoto Protokolü hazırlanmış.

Bu protokol 2005 yılında yürürlüğe girdi, ilk yükümlülük dönemi 2008-2012 yılları, 2013-2020 yılları arası da ikinci yükümlülük dönemi olarak belirlendi. Ancak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki özellikle mali yükümlülük farkları, şudur budur derken hâlâ atmosferdeki sera gazı hızla artmaya devam etmekte. Oysa Kyoto Protokolü, 2000’li yıllarda sera gazı salınımını 1990 yılındaki değerlere düşürmeyi hedefleyerek yola çıkmıştı. Bunun üzerine 2015 yılında geçmiş iki anlaşmayı da kapsayan, gene bağlayıcı hükümler içeren Paris Anlaşması hazırlandı ve bugüne kadar 197 ülke imzaladı.

Küresel iklim değişikliğine karşı çok önemli bir adım olarak görülen ve küresel sıcaklık artışını belirli bir derecenin altında tutmayı hedefleyen Paris Anlaşması’nı, Türkiye 2016 yılında imzaladı. Ancak 2021 yılı itibarı ile Anlaşma hâlâ Meclis’e getirilmedi ve onaylanıp uygulamaya konulmadı. 197 ülkeden 191’i taraf olarak uygulamaya geçmiş durumda. Türkiye ile birlikte sadece altı ülke onaylayıp uygulamaya geçmedi. G20 ülkeleri arasında da uygulamaya koymayan tek ülke Türkiye.

Küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlamayı hedefleyen anlaşma şartlarının yerine getirilebilmesi için fosil yakıtlardan tamamen vazgeçmek gerekiyor. Buna hangi ülke ne kadar hazır? Ülkemiz hâlâ bir fosil yakıt cenneti. Küresel sera gazlarının yüzde 33’ünden sorumlu ülkeler olan Çin, Suudi Arabistan, Hindistan ve Türkiye; henüz ülke hedeflerini belirleyen çalışmalarını sunmamıştır. Dünyadaki kömür santrallerinin yüzde 80’i; Vietnam, Çin, Endonezya, Hindistan, Bangladeş ve Türkiye’de yer almaktadır. 44 ülke kömür santralı planlarını iptal ederken, Türkiye OECD ve AB ülkeleri arasında yapımı tamamlanmamış projelerin yüzde 73’ü ile başı çekiyor. Türkiye’de sera gazı emisyonu bırakın 1990 yılındaki seviyeye gerilemeyi, 1990 yılına göre yüzde 138 artış göstermiş. Türkiye, dünyada sayıları azalsın diye uğraşılırken son on yıl içinde de hâlâ, üstelik ithal kömürlü termik santral açıyor. Uzun vadede; halk sağlığı, doğal kaynaklara bağlı yürüyen tarım ve enerji alanında çok daha ağır olacak maliyetleri hesaplamıyor. Sonra biz bilmedik, kandırıldık ve bizi kıskanan Batı bahaneleri kuruyan gölleri, nehirleri, azalan tarım arazilerini geri getiremiyor. Türkiye bulunduğu kuşak itibarı ile Akdeniz havzasındaki iklim krizi bakımından en kırılgan ülkelerden sayılıyor.

Aslında, Paris Anlaşması’nın uygulamaya konulmamasının nedenlerinden biri de yaratacağı mali yükler. Şahlanan ekonomimizle karşılayamayacağımız boyutlarda. Çünkü sözleşmede ‘gelişmiş’ ülkelere daha fazla maddi sorumluluk veriliyor. Bu nedenle, Türkiye Paris Sözleşmesi uygulamalarında ‘gelişmekte olan’ ülke kategorisinde değerlendirilmek istiyor. Yaşı kemale ermiş olanlar hatırlar, evde Kunta Kinte, dışarıda Toby durumu (Bakınız: bir dönemin en çok izlenen Roots/Kökler dizisi).

Yakın bir gelecekte küresel ticaret, ürünlerin üretimi sırasında iklim krizine etkisi göz ününe alınarak yürüyecek. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat/Europen Green Deal ile yeni bir ekonomi stratejisi çağrısı yapıyor. 2030 yılına kadar yüzde 50, 2050 yılına kadar da sıfır karbon salınımını hedefliyor. Biz bu hızla ilerlersek yakın bir gelecekte iş insanlarımız malını satacak yer bulamayacak. Ülkeler arası rekabet yeşil enerji ile üretilmiş ürünlerden yana olacak. Dünya bir yana biz bir yana olmuyor işte.

Bu sıralarda ise kömür fiyatlarındaki anormal artış nedeni ile kömür santralları üretime ara vermeye başladı. Özellikle ithal kömür ile çalışan santral sahipleri, doğalgaz santralları BOTAŞ tarafından (yani vatandaş) sübvanse ediliyor diyerek, haksız rekabet sonucu mağdur olduklarından şikâyet ediyorlar. Kötü haber ise aralarında malum holdinglerin katılımı olan santrallar da var. Yakında IBAN isterlerse şaşırmayalım, ödediğimiz yüksek elektrik faturaları yetmemiş, destek olalım. Paramızı babasının malı gibi dağıtan TRT’ye veriyoruz ya, onlara niye vermeyelim.

Yeşil Mutabakat Eylem Planı genelgesi bu yıl temmuz ayında Resmi Gazete’de yayımlandı. Konu ile ilgili çalışmaların Ticaret Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü tarafından yürütüleceği ve geniş katılımlı çalışma grupları oluşturulacağı belirtiliyor.

Yeşil Mutabakat da sera gazı sıfırlama amacı güdüyor ancak bu kez işin ucunda ‘ticaret’ var!

İklim krizi! Çevre Bakanlığı bu işin neresinde? Beton dökme bölümünde mi? Enerji Bakanlığı da karbon salınımlı fosil yakıtlı santral kurma bölümünde herhâlde?

Konu iklim krizi, Türkiye neden Paris Anlaşması’nı imzalamıyor? Neden taraf olmuyor? Neden sadece izleyen tarafta kalıyor? Taraf olmayan bertaraf olacak diye bir söz vardı, işte şimdi taraf olmanın tam zamanı.

Bu arada bireysel silahlanma da yeni düzenlemeler ile ruhsatlı silah alabileceklerin sayısı yasaklı olanları da kapsayacak şekilde artırıldı. “Hiçbir şekilde ruhsat verilemez” ibaresi kaldırıldı. 2018 yılında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bir genelge ile sivil vatandaşların yıllık mermi kullanım hakkını bine çıkarmıştı. Eli silah tutan vatandaş da mağdur edilmedi.

İyi Pazarlar olsun ülkeme!

Ha bir de unutmayın, turşu kurma mevsimi geldi!

* AYBÜ Rektörü Prof.Dr. İbrahim Aydınlı’nın konuşmasından.