Ülkemizde esneklik uygulamaları önce özel işgücü piyasalarında başladı, ardından kamu sektörünü de içine alacak şekilde giderek

Ülkemizde esneklik uygulamaları önce özel işgücü piyasalarında başladı, ardından kamu sektörünü de içine alacak şekilde giderek genişledi. Köşemizde uzun bir süredir tartıştığımız 50-D, 4-C ve 4-B gibi statüler, bu sistemin kamu istihdamındaki sonuçlarıdır.
İşgücü piyasaları yeteri kadar esnetilmiş olmamalı ki, sermaye çevreleri krizi de bahane göstererek esneklik talebini yeniden gündeme getirmiştir. Bu çevrelerin önemli temsilcilerinden biri olan TÜSİAD’ın çiçeği burnundaki yeni başkanı Ümit Boyner ayağının tozuyla geçtiğimiz günlerde yaptığı ilk açıklamayla bu talebi yeniden seslendirmiştir. Boyner, yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünya da yaygınlaşan istihdamsız büyüme sürecinin yeniden tekrarlanma ihtimaline karşı, işgücü piyasalarına esneklik sağlamanın tek çare gibi gözüktüğünü ifade ediyor.
Oysa Boyner’in iddialarının aksine, Türkiye’deki istihdamsız büyümenin gerisinde işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi bulunuyor. Dolayısıyla sorunu yaratan faktörün çözümmüş gibi sunulması gerçeklerle bağdaşmıyor.
İşte size 2002-2007 döneminde ortalama yüzde 7’ye yaklaşan büyümeye rağmen istihdamın artamamasının belli başlı nedenleri;
»Güvencesiz istihdamın yaygınlaşması,
»Taşeronluk uygulamalarının yaygınlaşması,
»İlk ikisiyle bağlantılı olarak çalışanların yoksullaşması,
»Dış pazarlarda rekabet gücü edinebilmek için üretimin, daha az emekle yapılması ve daha az ücret maliyetiyle gerçekleştirilmesi.
Bu sonuncusu çok önemli. Çünkü büyüme sıcak para girişiyle gerçekleşiyor. Sıcak para girişi için düşük kur–yüksek faiz gerekiyor. Düşük kur ise bir yandan emek-sermaye bileşimini emek aleyhine dönüştürürken (ithal sermaye malları düşük kur nedeniyle ucuzluyor. Bu ise emek yerine ithal makinelerinin kullanımını cazip hale getiriyor), diğer taraftan yerli girdinin ithal girdi ile ikamesine neden oluyor. Bu ise yerli girdi üreticisini ve emekçisini işsiz bırakıyor.
İşte esnekleştirme uygulamalarının çok yakın geçmişte Türkiye ekonomisini getirdiği yer böylesi bir yerdir.
Bu durumda çok açıktır ki, TÜSİAD’ın mevcut işgücü piyasasını da esnekleştirme talebi, sorunu çözmek bir yana daha da kötüleştirecektir. Kaldı ki, bu öneri hiç de yeni değildir. Kriz çözüm arayışlarına girildiği dönemde, benzer bir talep TİSK tarafından da dile getirilmiştir; “TİSK Danışma Konseyi’nin 10 Şubat 2009 tarihli raporunda çalışma mevzuatında esnekliğin uygulanabilirliğinin sağlanması ve alt işverenlik (taşeronluk kastediliyor) düzenlemelerinde katılığın giderilmesi öneriliyor. Bu önerilerin yer aldığı “Küresel Krize Karşı Alınması Gereken Tedbirler” başlıklı rapora TİSK’in ağ sayfasından ulaşılabiliyor.
Yeniden aynı sürecin yaşanılması (istihdamsız büyüme) istenilmiyorsa, tüm emekçi kesimlerin bu TÜSİAD-TİSK dayatmasına karşı durması ve mücadele etmesi gerekiyor. Bizden hatırlatması…