Sevda Şener’i de yitirdikten sonra, geriye kalan birkaç yetkeden (otorite) biri olan Ayşegül Yüksel, yazısında şöyle diyor

Sevda Şener’i de yitirdikten sonra, geriye kalan birkaç yetkeden (otorite) biri olan Ayşegül Yüksel, yazısında şöyle diyor:

“Siyasal erk sanata geçit vermiyor… Bir yandan sanatçı özgürlüğü, öte yandan sahneler yok ediliyor… Ankara’da ‘sahne sanatları karşıtı’ operasyonlar durmak bilmiyor… Özel tiyatrolara ilişkin yaptırımlar da sürüyor. Aralarında ülkemizin önde gelen topluluklarının da bulunduğu çok sayıda özel tiyatro, geçen yıl, Gezi olaylarına destek verildiği imlenerek ‘destek dışı’ bırakılmıştı. Bakanlık bu yıl bir koşul getiriyor. Başvuru ile birlikte, projelendirilen oyunların metinlerinin de sunulması isteniyor. Bu bir sansür uygulaması değilse nedir? Dahası, metni onaylanmış bir oyun bile sahnelemede metin dışına çıkıldığında yaptırımla karşılaşma ve desteğin geri çekilme tehlikesine açık olacaktır… Oyun metni verme koşulunun yersizliğini tiyatroya giden herkes bilir… Hiçbir oyun metni sahnede sınanmadan son biçimini almaz…”

Devamı da benden: Başvuru tarihinden az önce, diyelim ki 5 Ağustos’ta bitirdiniz metin işlerini... Örneğin, belki de bizim yaptığımız gibi Shakespeare’in Hamlet’ini, adına Hamxlet diyerek krallıktan taşıdınız günümüze çok uluslu bir şirkete. Bu yoruma özgü değişiklikler yaptınız kuşkusuz. Sonra metni iliştirdiniz başvuru dosyasına, gönderdiniz Bakanlığa. Daha sonra çalışmalara (provalara) başladınız. Ancak zaman ilerledikçe, -her oyunda olduğu gibi- yönetmenden, oyuncudan, ışıkçıdan, sahne düzenlemesinden, bu birilerinden gelen kimi öneriler daha yaratımsal bulundu da, o bölümü attırdı ya da bağlantıları değiştirtti ya da şu bölümü o bölüme kaydırdı, eklemeler yapıldı vd… Oyunu hedeflediğiniz ilk gösterim tarihi, diyelim ki 30 Kasım… O zamana dek çalışmalarda geliştikçe geliştirildi oyun ve çıktığı gün izleyici karşısına ilk sınavını verdi. Çeşitli eleştiriler aldı ve belki de yeni görüşler doğrultusunda yönetmen başka budamalar daha yaptı. 5. oyundan sonra belki, oturdu oyun biraz. Düzeltmeler yapmak yine de olanaklı ama artık az bir olasılık var. Oyun-metin somutlandı sahnede. Ve diyelim ki örneğin 18. oyunda denetçilikle yetkili kılınan birileri geldi. Saptadı senin yaptıklarını: “Ee, siz bunu değiştirmişsiniz: ‘yaşamak mı yoksa ölmek mi sorun bunda’ diyor yazıyor burada ama oyuncu sahnede ‘olmak ya da olmamak’ diyor…” “Beyefendi, iki ayrı çeviri yaklaşımı! Aslı: ‘to be or not to be… Biz provalarda…’” Bitirmene izin vermeden: “Böyle yani önüne gelen Şekispiri de…” “Biz tiyatrocuyuz…” “Neyseniz ne, yazık yani… Aynısı değil canım, tutmuyor birbirini… Oldu mu ya… Verin bakalım geriye hem de faiziyle şu devlet desteği parasını…”

Kısacası, Bakanlığa verilen metin ile süreçte gelişen metin, işin doğası gereği tıpa tıp benzemez birbirine. Özü gereği böyle. Ne demişti Ayşegül Yüksel: “Metni onaylanmış bir oyun, sahnelemede metin dışına çıkıldığında yaptırımla karşılaşma ve desteğin geri çekilme tehlikesine açık olacaktır…” Evet, tiyatro bilimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bilgisizler, bir tuzak daha kuruyorlar düşmanları tiyatro sanatına…