Adana Tuzla’daki derme çatma çadırlarda, tüm imkânlardan uzak yüzlerce mevsimlik işçi, aileleriyle birlikte yaşam savaşı veriyor. Türkiyeli ve Suriyeli tarım işçileriyle konuştuk

Tuzla’da unutulan hayatlar

MELTEM YILMAZ @meltemmmylmz

Adana’nın Karataş ilçesine bağlı Tuzla bölgesinde, derme çatma çadırlarda, günde 30 lira yevmiye karşılığında, tüm imkânlardan uzak, unutulmuş yurttaşlar yaşıyor. 90’larda köyleri boşaltıldığı için buraya göçüp yerleşik düzene geçmiş olan da, memleketinde iş bulamadığı için gelip yerleşen de var burada. “Mevsimlik işçi” deniyor onlara, ama onlar aslında ömürlük işçiler.

400 kadar ailenin çadırlarda kalıcı olarak yaşadığı Tuzla’da, son dönemde gelen Suriyeliler ile bu sayı iki katına ulaşmış durumda. Çadırların elektrik ihtiyaçları toprak sahipleri tarafından karşılanıyor; ama fatura çadırlarda yaşayanlara kesiliyor. Suyu kanaldan çekiyorlar ve tam da bu nedenle çocuklar sürekli hasta. Çünkü kanalın suyu pis, mikrop saçıyor. Tüm gün Çukurova’nın tarlalarında çalışan bu insanların sağlık güvenceleri olmadığı gibi, barındıkları yerin konut statüsünde olmaması nedeniyle ikamet belgeleri dahi bulunmuyor. Çocukların neredeyse hiçbiri okula gidemiyor. Unutulmayan tek bir şey var: Seçim dönemi yaklaştığında bir “şıh” gelerek onlara Erdoğan’a oy vermelerini söyleyip gidiyor.

Biz de, KADER Adana Şube Başkanı Elife Müftüoğlu ile birlikte rotamızı Tuzla’ya çevirdik. Önce Türkiyelilerin, sonra da Suriyelilerin çadırlarını ziyaret ettik. Aralarında 1 kilometre mesafe yok ama kavgalar eksik olmuyor. En önemli neden de iş.

‘10 yıldır çadırda yaşıyoruz’
Kevser Toy, tarım işçisi olan eşinin peşinden gelmiş Urfa’dan Tuzla’ya ve neredeyse 10 yıldır gece gündüz burada. 3 kız, 3 erkek çocuğu var. Erkeklerin geçmişte okula gittiğini ancak kızların mecburen tarlada çalıştığını söylüyor:
“Maddi durumumuz yoktu. Ama kocamı yalnız bırakamazdım, bu yola beraber çıktık sonuçta. Kalktım onla beraber geldim. Kışın çok soğuk; yazın ise yılan, akrep, cardın var. Çocuklar sık sık hasta oluyor. Yevmiyemiz 30 lira, Suriyeliler yüzünden bu kadar düşük. Geçen gün gelmişler, ‘bu su bizim’ diyerek bizim suyumuzdan çekiyorlar. Burada zaten çadırda yaşamak zordu, şimdi bir de bunlar eklendi. Bir apartman dairesinde yaşamayı çok isterdim, tek oda bir ev bile olsa yeterdi.”

Tuvalet yok, su yok
Eşi Hamit Toy ise çadırda yaşamanın zorluklarını şöyle anlatıyor:
“Çocuklar sık sık hasta oluyor. Kazandığımız tüm para çocukların sağlık giderlerine gidiyor. Tuvalet yok, bir derme çatma banyo yaptık, onda da el feneriyle banyo yapıyoruz. En büyük sorunumuz suyumuzun olmaması ve çavuşun paramızı vermemesi. Kışın odun yok, soba yakamıyoruz.”

tuzla-da-unutulan-hayatlar-452275-1.

‘Sabahın beşinde kalkıyorum’
Tuzla’da hayat, çocuklar için de son derece zor. Hemen hepsi okula gitmek istiyor, yaşıtları gibi karne almak, yaşlarının gerektiği gibi yaşamak. Yasin B., 12 yaşında bir çocuk. Onun en büyük sıkıntısı kendine bir gelecek görememek, büyüyünce ne olacağını bilememek:

“Sabahın beşinde kalkıyorum, tarlaya çalışmaya gidiyorum. Küçükken ilerde pilot olmak isterdim, şimdi ilerde ne yapacağımı bilmiyorum. Hep burada kalacaksak çok kötü, o zaman hep tarlada çalışacağım demektir.”

Suriyeliler dönmek istiyor
Tuzla’da Suriyelilerin durumu da farklı değil. Onlar, devletin sığınmacılara sağladığı imkânlardan faydalanamıyor. Karın tokluğuna tüm gün tarladalar.

Suriyeli Muhammed Garaz, tüm çocukların tarımda çalıştığını, başka çarelerinin olmadığını anlatıyor:
“Savaş başladıktan sonra kendimizi direkt sınıra attık. Önce bir süre kampta kaldık, sonra da Adana çevresinde tarım için çalışacak işçiye ihtiyaç olduğunu öğrendik. Kalktık buralara geldik. Bende 10 çocuk var, hepsi de tarımda çalışıyor. Günde 8-10 saat, 30-35 liraya çalışıyorlar. Kimisi okula gitmek istiyor ama nasıl göndereyim? Onlar çalışmazsa karnımızı nasıl doyuracağız? Hem zaten devlet kimlik bile vermedi, neyle okula gidecekler?”

Şehirdeki Suriyeli de aynı durumda
Garaz’ın bazı akrabaları şehir merkezine yerleşmiş; ama anlattığına göre oralarda da hayat hiç kolay değil:
“Adana’ya yerleşen akrabalarımız da var ama hayat pahalı, yaşanmaz ki oralarda. Gerçi onlar bizim gibi değil, sağlık ve eğitim hizmetlerinden çok memnunlar; ama kira, elektrik ve su çok pahalıymış, başa çıkamıyorlar. Düşünün, evlerin yıllık kirası yıllık 10 bin liraya olmuş. Bir de zaten evler dökülüyor, rutubet var, bir yatak bile yok. Yani şehirde yaşayan Suriyelilerin de bizden farkı yok. Bizim en şanssız olduğumuz konu kimlik… Kimliğimiz olmadığı için sağlık hizmeti de alamıyoruz, çocuklar hasta olunca bekliyoruz ki iyileşsinler.”

‘Ne yapalım, çalışmayalım mı?’
Garaz, Suriyeliler ile Türkiyeliler arasında sık sık kavga çıktığını anlatıyor:

“Biz Suriyeliler olarak Türklere karşı özellikle birlik olalım demiyoruz ama, kimse dil bilmez, yol bilmez, ne yapalım başka? Sesimizi çıkarmasak tüm gün çalışmamızın karşılığı para bile vermeyecekler. Aç kalmamak için bir arada hareket etmek zorundayız ama bu da Türklerin işine gelmiyor. Bizim için ‘işimizi elimizden alıyor’ diyorlar, peki ne yapalım, çalışmayalım mı?”

‘Türklere kızmıyorum’
Bir başka Suriyeli, Mukaddes Hanım araya giriyor:
“Valla ben Türklere de kızamıyorum, yaşamayan nerden anlasın? Ama inanın, aç yatan insanlar var aramızda. Bu yüzden sık sık kavga çıkar buralarda. İnsanların artık birbirine tahammülü kalmamış. O yüzden bence çözüm Suriye’ye geri dönmek. Savaş bitse buradaki tarım işçilerinin hepsi geri dönmek istiyor.”