Herkesin her konuda uzman olmadığı çok açık. Herkesin her bağlamı aynı şekilde algılamaması da öyle. Twitter’ın insanlığa yaptığı büyük kötülüklerden biri de aslında bu noktada başlıyor. ‘Trend Topic’ dediğimiz başlıklar ve hashtagler aracılığıyla herkes her bağlam hakkında konuşuyor ve haliyle sağlık bir tartışma ortamı oluşmuyor. Mikrobiyoloji uzmanıyla nargile kafe işletmecisi bakteriler üzerine tartıştığında da ortada bir bağlam kalmıyor. Açıkçası trend topic dediğimiz konuların tümü de aşağı yukarı böyle tartışılıyor. Bu sorunun adını bilim insanları, “bağlam çöküşü” koymuşlar. Joshua Meyrowitz’in “No Sense of Place” isimli 1985 tarihli kitabında radyo ve televizyon üzerinden tanımladığı durumu, Danah Boyd’un sosyal medya üzerinden inceleyerek “bağlam çöküşü” (context collapse) diye tanımlamasıyla da sorun akademik inceleme konusu olmuş. Bu konuyla ilgili makaleler okuyana dek ben bu sorunu gayet bağlamsız bir laubalilikle “ağzı olan konuşuyor işte” diye ifade ediyordum, okuduğumdan beriyse daha havalı bir şekilde ifade etme şansım oldu.

Twitter’ın son “Topluluklar” hamlesi de işte bu “bağlam çöküşüyle” mücadele için yeni bir araç sunuyor. Peki bu tarz önlemler; sorunumuzu çözecek mi? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun tartışma konusu bu.

TOPLULUKLAR

Twitter, geçen hafta Topluluklar (Communities) isimli yeni özelliğini açıkladı. Bu yeni özellik aslında mantık olarak Facebook gruplarına benziyor. Bildiğimiz üzere Twitter’da kimleri takip edebileceğimizi seçebiliyoruz ama yazdıklarımızın kimlere ulaşacağı konusundaki denetimimiz çok az. Topluluklar özelliğiyle, belli konular hakkında topluluklar oluşturabilecek ve attığınız bazı tweetlerin genel akışa düşmeden, sadece bu topluluğun üyelerinin akışına düşmesini sağlayabileceksiniz. Böylece hesabınızı komple kilitlemeye gerek duymadan, bazı bağlamlar hakkındaki görüşlerinizi sadece bir kısım izleyicinin akışına düşürebileceksiniz. Düşününce, sosyal medya linçlerinin çoğunun da bu çökmüş bağlam zemininde oluştuğu görülebilir. Siz, uzmanlığınız hakkında gayet bilimsel bir yorum yaptığınızı düşünürken, o yorum konuyu kuyruğundan anlayacak kişilerin önüne düşüyor ve Şen Kardeşler Kıraathanesi düzeyinde bir tartışma başlıyor. Bunu özellikle -takım ayırt etmeksizin- taraftar toplulukları önüne düşen tweetlerim bağlamında zaman zaman yaşıyorum. Ondan sonra; ironiyi açıklama, teşbih sanatı hakkında ortaokul düzeyinde ek bilgiler verme gibi yeni fasıllar açılıyor.

ÖFKE SARMALINA GİRMEDEN

Sosyal medyadaki bağlam çöküşünün en önemli çıktılarından ikisi öfke ve merhamet yorgunluğu. En olmadık kişilerle en olmadık konuları tartışmaya çalışmanın her iki tarafı da öfkelendirmekten ve kutuplaşmayı körüklemekten başka bir sonucunun olmaması çok normal. Oysa sosyal medya akışı bizi buna doğru sürüklüyor. Bir köy camii imamının hiç de merak etmediğimiz düşünceleri bir anda önümüze düşüyor ve günlük öfke bagajımıza hiç lüzumu yokken bir de bunu alıyoruz. Diğer yandan önceden sadece yakın çevremizdeki ve güncel bazı sorunlara karşı merhamet duyacakken şu anda dünyanın bir ucundan, belki birkaç yıl eski tarihli bir şiddet videosu önümüze düşüyor ve kahroluyoruz. Bu da kimi insanlara merhamet yorgunluğu (compassion fatigue) olarak geri dönebiliyor.

TOPLULUKLARIN RİSKİ VAR MI?

Twitter’ın yeni başlayacak Topluluklar uygulamasının nereye evrileceğini şimdiden kestiremeyiz. Zaten platform da test için belli bir kitleye açıyor ilk etapta. Ancak önümüzde Facebook grupları, Reddit ve Discord’dan bazı olumsuz örnekler de var. Aşı karşıtlığının, ırkçılığın, şiddetin ve öfkenin bazen bu gruplar aracılığıyla yükseldiğini de biliyoruz. Böyle bir topluluk oluştuğunda, ister istemez bir yankı odası sorunu oluşacağını da az çok tahmin edebiliriz. Tanıtım materyalinde ‘Topluluk’ moderatörlerinin sorumluluklarından söz edilmiş ama onları kim denetleyecek şimdilik belirsiz.

Tüm bu yeniliklerden hareketle, sosyal medya platformlarıyla ilgili asıl bilmemiz gereken, henüz gelişimlerini tamamlamış olmaları. Bu denemeler; başarılı olur veya olmaz, kalıcı olur veya olmaz bilmiyoruz. Ancak bazı noktalarda bir sorun olduğunun platformlar tarafından da tespit edildiğini gösteriyor ki “bağlam çöküşü” sahiden önemli bir sorun. Sosyal medyaya karşı çıkarken veya faydalı taraflarını savunurken asıl unutulmaması gereken “gelişim” halinde olması. Şimdilik bu çılgın deneyin kobay hayvanlarıyız ve bu durum sürekli uyanık kalmayı gerektiriyor. Ne kadar başarabiliyoruz emin değilim.